Actions

Work Header

Rating:
Archive Warning:
Category:
Fandom:
Characters:
Additional Tags:
Language:
Türkçe
Collections:
Turkfanfiction
Stats:
Published:
2016-12-31
Words:
1,388
Chapters:
1/1
Hits:
41

Bir Noel Sırı

Summary:

Bir Çapulcu hikayesi, altıncı sınıf.

Notes:

Arşivist görevindeki Glenien'den not: Bu hikaye daha önce, artık kapanmış olan Turkfanfiction.net'te yayınlanmıştır. Sitede kalan hikaye arşivini korumak için, Türkfanfiction.net olarak Kasım 2016'dan itibaren, AO3'ün Open Doors (Açık Kapılar) projesi kapsamında, sitede bulunan tüm hikaye arşivini AO3 koleksiyonuna taşımaya başladık. Bu haberin duyurusu çeşitli kanallarda yapıldı, ancak size ulaşmamış olabilir. Bu yazarı tanıyorsanız veya bu yazar sizseniz, hikayeyi üzerinize geçirmek için lütfen profil sayfamdaki e-mail adresini kullanarak bana ulaşın.

Work Text:

 

 

25 Aralık, 1979

“Mmm… Sıcak çikolata.”

Lily, üst dudağı çikolatayla kaplanmış kocasına bakarken gülümsedi. Kendi evlerinde, evli bir çift olarak geçirecekleri ilk yılbaşı olacaktı bu, bunu düşünmek bile içini büyük bir mutlulukla kaplıyordu. Birkaç yıl önce, kim tahmin edebilirdi ki…


Bir Çapulcu Yılbaşısı

Hogwarts, Altıncı Sınıf, 25 Aralık

“Uyandın mı bakalım?”

Lily gözlerini açtı, birden nerede olduğunu şaşırmıştı.

“Ha?” Başını pencereye çevirdi, hızla yağan karın önünde, kırmızı uzun kazağı ve kocaman bir kupayla en iyi arkadaşı Harpy oturuyordu. “Günaydın.” Dedi Lily, sabahlığını giyerken.

“Napıyorsun?”

“Dışarıyı izliyorum.” Dedi Harpy, gülümseyerek aşağıyı işaret etti. Aşağıda Hogwarts erkekleri, her yıl olduğu gibi çılgın, stratejik bir kartopu savaşına dalmışlardı.

“Hmm… Sirius orada herhalde?” diye mırıldandı Lily.

“Elbette, bunu asla kaçırmaz.” Elindeki bardaktaki son yudumu alarak ayağa kalktı. “Senle aşağıda buluşalım olur mu? Bir şeye bakmam lazım, kahvaltı da bitmek üzere, saat neredeyse on.”Lily kafasını sallarken dışarı çıktı.

Lily dalgınca aşağı bakmayı sürdürdü. İlk defa Noel’de Hogwarts’taydı ve buranını bu denli dolu olması onu oldukça şaşırtmıştı: Herkesin kendi evine gittiğini ve kalenin 12 günlüğüne ölü bir mekana dönüştüğüne inanmıştı hep. Ancak birçok kişi, özellikle de son sınıflar tatilde bile burada kalıyorlardı anlaşılan. Sandıktan Noel ruhuna uygun, yeşil bir kazak çekerken gözü yatağının diğer yanına takıldı: Elbette, hediyeler! Küçük bir çocuk heyecanıyla yatağına oturdu ve en üstteki, küçük parlak paketi eline aldı, bunun ne olduğunu tahmin edebiliyordu, anne ve babasından bir inci, her yılki gibi (iki kızlarının da 20 yaşlarında 20şer incileri olması için).

Altta Harpy’den bir kitap, Shelly’den parfüm, amcası Golby’den örgü, saçlarında korkunç duracak yeşil-kırmızı bir bere…En alttaki paket dışında her şey yıllık rutin hediye zincirinin bir parçasıydı. Lily merakla üstünde isim olmayan paketi açtı ve açmasıyla, yatağının üstüne tonlarca zambak yaprağı döküldü. Lily merakla pakete baktı, bu kimden olabilirdi? Paketin altına bir cümle yazılmıştı.

En güvendiğim, her şeyimi tereddütsüz anlatabileceğim tek kişiye. Umarım hep böyle kalırsın.

 Eline birkaç yaprak alıp kokladı, Lily’ye ‘lily’ göndermek ilginç bir ironiydi, bunu kimin yapacağı konusunda hiçbir fikri yoktu.


Kahvaltıda, Harpy’yi Dumbledore'la konuşurken buldu, müdür, ikisi dışında bomboş olan Gryffindor masasında oturuyordu.

“Evet biliyorum Profesör ama…”

“Bu hepimiz için… Ah günaydın Bayan Evans.” Dumbledore hafifçe, kırmızı, üstünde çam ağaçlarının neşeyle dansettiği şapkasına dokundu. “Noel nasıl geçiyor?”

Lily gözlerini müdürün şapkasından alamayarak gülümsedi, ağaçlardan biri kahkaha attı. “Oldukça iyi, Profesör, ya sizin?”

“Harika. Profesör Mc Gonnagal bana bu şapkayı almış, sabahtan beri onunla eğleniyorum – başımı sallayınca küçük cinler çıkıyor, görmek ister miydiniz?” Çılgınca kafasını salladı ve çam ağaçlarının ardından minik cinler belirdi. Lily Mc Gonnagal’ın böyle bir şey almış olabileceğine inanamıyordu.

“Eh sizi daha fazla tutmayayım, pastırmayı mutlaka deneyin, ağzınıza layık.” Yerini Lily’ye vererek doğruldu ve öğretmenler masasına doğru yola koyuldu.

“Ne hakkında konuşuyordunuz?” dedi Lily kendine bir bardak portakal suyu koyarken.

“Hiçbir şey, sınıf başkanı banyosu hakkında bir şeyler sordum da…” Harpy omuz silkerek ağzına birkaç patates tıkıştırdı.

“Bu sabah ilginç bir hediye açtım…” dedi Lily, ama o sırada içeri giren grup ikisinin de dikkatini dağıttı. Islak ve gururlu, Gryffindor grubu muhtemelen kartopu savaşını kazanmış, bir şeyler haykırıyorlardı, masaya yaklaştıkça omuzlarının üstünde birini taşıdıklarını gördü Lily.  “Sirius! Sirius! Sirius!”

“İnanamıyorum.” Diye güldü Harpy ayağa kalkarak.

“Ben de.” Dedi Lily, kendi rock yıldızı mı zannediyordu Black?!

Onların oturduğu yere gelirken, Sirius’un bir hareketiyle tüm grup sustu, artık tüm salon, öğretmenler bile onları izliyordu. Sirius ‘tahtından’ inerek masaya atladı.

“Kral kim?” diye sordu önündeki kalabalığa.

“Sensin!” diye haykırdı kalabalık.

Salonda kahkahalar koparken, Sirius Harpy’ye döndü.

“Kraliçem.” Ona kırmızı, gerçeküstü bir gül uzattı, o sırada salona giren ve gözü dönmüş görevli Filch’in “Sizi yakalayacağım köpekler!” haykırışları arasında gülerek masadan atladı.

“Görüşmek üzere, kalbim sizle.” Alkışlar arasında koşarak salondan çıktı, herkes bu gösteriyle eğlenmişe benziyordu, Harpy mutlu mutlu gülüne bakarken, diğer masalardan kızlar yanlarına doluştular. Lily bütün bunların abartısını hissetse de “o kız” olmak isteyeceği şüphesizdi.

“Güzel şovdu ha?” dedi karşılarına oturan Peter.

“Bunu daha önceden planladınız değil mi?” diye sordu Lily.

“Evet, ama kısa sürede. Kartopu savaşı galipleri!” Yumruğunu havaya kaldırdı, etraftan yeniden alkışlar ve tezahüratlar duyuldu.

“Gerçekten inanamıyorum.” Dedi Harpy gözleri ışıldayarak, mutluluğu yüzünden okunuyordu. Lily, Peter’ın yanında oturan Remus’a döndü.

“Günaydın!” Onun solgun yüzünden, dolunayın birkaç güne olduğunu anlamak zor değildi. ”Nasıl gidiyor?”

“Noel ruhuyla doluyum.” Dedi Remus paltosunu çıkarırken.  Hırkası yeşil ve kırmızıydı, önünde bir ren geyiği otluyordu.

“Dumbledore’un şapkasını görmelisin.” Dedi Lily sırıtarak. “Sizin alfanız nerede bakalım?”

Remus gözlerini devirdi. “Alfamız, ha? James’in kuzeninin düğününe gitmesi gerekiyordu… Bu sefer hepimiz kalalım dedik, üçüncü sınıftan beri hiç Hogwarts’ta kalmamıştım.” Sıcak çikolatasından bir yudum aldı.

“Ben de ilk defa kalıyorum… Bekle.” Peçeteyi alarak, Remus’un dudağının üstünde oluşmuş çikolatadan bıyığı sildi.

“Çok sağol Lils.” Dedi Remus kumral kafasını sallayarak. “İleride bir bıyığım olursa nasıl olacağımı düşünemiyorum bile. Galiba her zaman karşımda peçeteli birinin oturması gerekecek.”

“Galiba hep seninle kalmam gerekecek Remus. Ne acı.” Diyerek güldü Lily, Remus tabağına yiyecek alırken.

Bu sırada, Filch, kolundan tutarak sürüklediği Sirius’u salona getirmişti. Öğretmenler masasının önünde, nereden bulduysa kafasına bir şövalye kaskı olan çocuğu bıraktı. “Dumbledore, efendim, ne ceza buyuralım?”

Dumbledore keyifle gülerek şapkasına dokundu. “Her ne kadar masalara çıkmak yasak da olsa, Bay Black, bugün Noel. Romantik gösteriniz bence affedilebilir, ne dersin Minevra?”

Profesör McGonnagal, belli ki bir ceza vermeye hazırlanırken kızardı. “Mmm. Elbette Profes… Albus. Bugün Noel, yoksa Bay Black yine büyük bir cezaya kalıyordu.”

Sirius eğilerek selam verdi, “Sağolun Albus, Minevra, gerçekten yücesiniz.” Garip, şövalye selamıyla öğretmenler masasını ve Filch’i selamladı. “Sizce de uygunsa, ahalimin yanına gidiyorum.”  

Dumbledore yeniden gülmeye başlarken, hızla yürüyüp, Lily’nin yanına geldi. “Leydim, izin verirseniz, kraliçemin yanına oturabilir miyim?”

Lily gözlerini devirerek kaydı. “Geç bakalım şövalye.”

Harpy neşeyle Sirius’un saçlarını karıştırdı. “Sana inanamıyorum.” Sirius, çevredeki kızlara çapkın bir bakış atarken “İşte bu sürpriz öğesi hanımlar, ilişkileri canlı tutar, öyle değil mi?” Kızlardan kıkırdamalar yükseldi, Sirius, cebinden bir ökseotu çıkararak ‘kraliçesini’ kollarına aldı.

Lily Remus’un karşısına kayarken, onun suratının neredeyse şimşek hızıyla asıldığını ve daha tabağına dokunmadan masadan kalktığını gördü. Herkes hala Sirius’un minik şovunu izliyordu, Lily, merakla Remus’un peşinden gitti. Büyük Salon’un dışında, ana kapının açık olduğunu farketti, dışarı çıktığında yavaşlamış karın kapladığı merdivenlerde oturan Remus’u gördü.

“Remus” diye mırıldandı çekingen bir sesle, ona bakmak istemiyordu, çünkü ağladığından neredeyse emindi.

“Hey, Lily.” Dedi Remus burnunu çekerek. “Garip bir an.”

Lily, titreyerek Remus’un yanına oturdu.

“Beni böyle görmeni istemezdim.”

“Hayır, hayır… erkekler de ağlayabilir.” Dedi Lily beceriksizce.

Remus güldü. “Hogwarts’a geldiğimden beri öğrendim – öğreniyorum -  bu şeyler olması gerektiği gibi değil. Zayıflar ve güçlüler var, güçlüler hep parlak, mutlu, kızı kapan, oyunu kazanan ve sonunda gülen taraf. Zayıflar ise…” İçini çekti. “Bence burada kimin zayıf olduğu gayet belli.”

Lily onun neden bahsettiğini tam anlamadan elini omzuna koydu, Remus’un daha önce böyle konuştuğunu hiç duymamıştı. Elbette her grubun, özellikle ‘Çapulcuların’ yıldızları vardı – Potter ve Black. Daha ağırbaşlıi çekingen ve içine kapanık Remus arkaplana itiliyordu, bu birinci sınıftan beri böyleydi ve anlaşılan hep böyle olacaktı. “Seni anlıyorum.” Diye mırıldandı.

Remus sinirle güldü.” Hiç sanmıyorum.” Kolunu çekip ayağa kalktı. “Lily tanıdığım en iyi insanlardan birisin, ve en zekisi, kuşkusuz, ama beni anladığını hiç zannetmem. Elleri ceplerinde, yerde biriken karı tekmeledi, ufak kar cinleri ciyaklayarak kaçıştı. “Her gün önüne bakıp onları görmenin,… onu başkasının kollarında görmek zorunda kalmanın…”

Lily elinde olmadan ağzının açıldığını hissetti, demek, demek dedikodular doğruydu! Remus, gay? Bunu hiç aklına getirmemişti işte.

“Her gün bakıp onun altın saçlarına başkasının ellerinin değmesinin veya yatakhaneye gidince yan tarafta onun sesini duymanın…”

Altın saç mı? “Bir dakika, sen… sen Harpy’den bahsediyorsun!” dedi Lily yüksek sesle.

Remus acıyla başını salladı. “Korkunç bir arkadaş olduğumu biliyorum.”

“Hayır, Remus, hayır.” Lily ayağa kalkıp, ona sarıldı. “Duygularına hakim olamazsın ki, hiçbirimiz olamayız.” Remus’un gözyaşlarının karla karışık kafasına düştüğünü hissedebiliyordu.

“Biliyorum… ama onlara daha ne kadar dayanabileceğimi bilemiyorum… Sirius’un benim için yaptığı onca şeyden sonra…”  Sustu, sonra hırkasını çıkarıp, Lily’nin omuzlarına sardı.“Üşümüşsün, hadi içeri gir.”

Lily ona döndü. “Ya sen?”

Remus omuz silkti. “Biraz tek başıma kalsam iyi olacak. Her şey için sağol, biriyle konuşmam gerekiyordu, ve bu yalnızca sen olabilirdin.” Merdivenleri hızla inerek gözden kayboldu.

“Remus, hırkan!” diye bağırdı Lily, ama görünürde kimse yoktu. Hırkanın önündeki ren geyiği hızla koşmaya başladı, Lily içeri girerken, ellerini hırkanın cebine soktu ve içerideki pürüzsüz, parlak zambak yaprağını dışarı çıkartınca, şokla karışık gülümsedi.


25 Aralık 1979

“Hediye vakti.” diye mırıldandı James, çikolatasını masanın üstüne bırakarak. Lily peçetesiyle dudağının üstündeki çikolata birikintisini sildi ve gülerek hediye yığınına uzandı. Her zamanki inci, James’ten parlak güller, Harpy’den bir kitap… En altta duran, en önce gönderilmiş, artık alışıldık yassı, pembe paketin kenarından bir zambak yaprağı görünüyordu. Lily gülümseyerek paketi James'in göremeyeceği bir kenara koydu, bu, onun asla bilemeyeceği bir sırdı.