Actions

Work Header

Rating:
Archive Warning:
Fandom:
Language:
Türkçe
Collections:
Turkfanfiction
Stats:
Published:
2013-10-23
Completed:
2016-11-01
Words:
94,634
Chapters:
40/40
Kudos:
1
Bookmarks:
1
Hits:
146

Karanlık Yeniden

Summary:

Hogwarts savaşıyla hikayenin bittiğini düşünenler yanılıyor. Hikaye asıl şimdi başlıyor. Ve bu sefer karanlık güçler çok daha tehditkar yükseliyor. Caroline Forbes ve Castiel'in Diyagon Yolunda görülmeleriyle büyücü dünyası sarsıcı olaylara tanık oluyor.Şimdi bir de başlarına kuantum garabeti paralel evren laneti çıktı! Artık sen de hikayenin içindesin. Hayatta kalabilecek misin?

Notes:

Note from Glenien, the archivist: This story was originally archived at Turkfanfiction.net, which was closed due to a perceived lack of need for a separate archive. To preserve the archive, we began manually importing its works to the AO3 as an Open Doors-approved project in October 2016. We posted announcements in several outlets, but may not have reached everyone. If you are (or know) this creator, please contact me using the e-mail address on the Turkfanfiction.net collection profile.


Arşivist görevindeki Glenien'den not: Bu hikaye daha önce, artık kapanmış olan Turkfanfiction.net'te yayınlanmıştır. Sitede kalan hikaye arşivini korumak için, Türkfanfiction.net olarak Kasım 2016'dan itibaren, AO3'ün Open Doors (Açık Kapılar) projesi kapsamında, sitede bulunan tüm hikaye arşivini AO3 koleksiyonuna taşımaya başladık. Bu haberin duyurusu çeşitli kanallarda yapıldı, ancak size ulaşmamış olabilir. Bu yazarı tanıyorsanız veya bu yazar sizseniz, hikayeyi üzerinize geçirmek için lütfen profil sayfamdaki e-mail adresini kullanarak bana ulaşın.

Chapter 1: Langcliffe Pot

Chapter Text

 

 

 

Author's Notes:

İşte başlıyoruz...


 

Gökyüzünde tek bir yıldızın bile parlamadığı o uğursuz soğuk gecede, Kettlewell köyünün yüzyıllık huzuru Langcliffe Pot’un derinliklerinden yayılan lanetli sözcüklerin karanlığıyla bozuldu.  The Blue Bell Inn’in lobisinde oturan Agnete Harrison’un yudumladığı çay bir anda buz gibi soğudu.  Nerden geldiğini anlamadığı uğursuz fısıltılar odanın çiçekli duvar kağıtlarında çınlamaya başladı. Beyninde çığlık atmaya başlayan fısıltıların yarattığı dehşet, otuzlu yaşlarındaki otel sahibesinin kumral saçlarını bir iki dakika içinde kireç beyazına çevirdi.

Uğursuzluk Langcliffe Pot yarığının dörtyüz yetmiş metrelik derinliğinden çevre köylere yayılmaya devam etti.  Sözcükler, daire şekilde dizilmiş, siyah cüppelerinin kukuletaları yüzlerini örten müritlerin ağzından aynı yavaş tempoda, her bir hecenin tınısı kurbanının boynuna vurulan bir balta etkisiyle çıkıyordu görünmeyen dudaklardan. Bu karanlık fısıltıları işiten ruh emiciler, gecenin içinde süzülüp mağaranın tepesinde birikmeye başladı. Çemberin içini dolduran sözcüklerin temposu arttıkça, çemberin ortasında gecenin karanlığından daha karanlık bir gölge yoktan belirmeye başladı. Lanet saçan sözcükler hızlandıkça gölge daha da karardı. Fısıltılar hepbir ağızdan yükselerek çığlığa dönüştü ve Langcliffe Pot’un ağzında açan çiçeklerin solmasıyla birlikte, sönüp karanlığa karıştı. Aynı anda cellat, yarım daire şeklindeki ağır baltasını tek sallamada, önündeki iyi yarı bufalonun kellesini bedeninden ayırdı. Devasa hayvanın kesik boynundan fışkıran kan karanlık gölgeyi ıslattı, besledi, büyüttü. Uğursuz gölge, bir volkanın tepesinden fışkıran lavlar gibi patladı Langcliffe Pot’un yarığından, ve mağaranın ağzında dolanan ruh emicileri Yorkshire’ın küçük köylerine bir lanet gibi püskürttü.

Mağaranın ağzından o karanlık gölgeyle birlikte fırlayan ruh emicilerden bazıları Diagon Yoluna ulaştı.  Gecenin bir vakti ruh emicileri o uğursuz enerjisi hisseden cadı ve büyücüler dehşete kapıldılar. Bir felaketin yaklaştığını herkes hissetmişti. Kimse ne olduğunu anlayamadan karanlık gölge Diagon Yolundaki dükkanların camlarında patladı.  Weasley Büyücü Şakaları dükkanı da dahil bütün dükkanların camı tuzla buz olup sokağa döküldü. Gringotts Büyücü Bankasının kapısı kırılarak bankanın holüne fırladı. Karanlık bankanın içinde gözden kayboldu.

Fırlayan camlar çok sayıda cadı ve büyücüyü yaralamıştı.  George Weasley etrafa dağılan eşyaları itip kendine yol açmaya çalışarak telaşla bağırdı.

“Ron! İyi misin Ron!”

Ron üzerine yığılan hediye pakedi kağıtlarının altından çıkmayı başardı.

“İyiğim George. Neleğ oluyoğ böyle?”

“Bilmiyorum dostum…” George kardeşini elinden tutup kaldırdı. Ve harabeye dönen dükkana sıkıntıyla göz gezdirdi. İki Weasley birlikte kırılan büyük pencerenin içinden sokağa adım attılar. Diagon yolunda dehşet ve panik kol geziyordu. Cadılar ve büyücüler çığlık atarak sağa sola koşuşturuyorlardı. Bazıları yaralanmıştı.

“Şu kadın Narcissia Malfoy değil mi?”

“Evet haklısın Ron.”

Ronald koşup yolun karşısında ayağa kalkamayan Narcissia’yı kaldırıp Weasley Büyücü Şakaları dükkanına getirdi. George hızla dağılan eşyaların içinden bir sandalye buldu ve kadını oturttular. Kadının kanayan şakağına bastırması için temiz bir bez verdiler.

“İyi misiniz Bayan Malfoy?”

“Sanırım..teşekkür ederim çocuklar.”

Harry Potter, koşarak dükkana girdi.

“Ron iyi misiniz!”

Hogwarts savaşı bittikten sonra Kingsley onu seherbazların başına geçirmişti. Geçen savaş ve hayat tecrübeleri genç adamı olgunlaştırmıştı. Bazı davalarda Hermonie Granger’la ve Ronald Weasley’le birlikte çalıştıkları olurdu. Ron, George’un ikizi Fred Hogwarts savaşında yıkılan bir duvarın altında kalıp can verdikten sonra, kendini toparlayamayan George’a destek olmak için zamanının çoğunu Weasley Büyücü Şakaları dükkanında geçiriyordu.

“Biz iyiyiz ama…” Ron, sandalyede oturan Narcissia Malfoy’u gösterdi.

“Bayan Malfoy?” Harry şaşırmıştı.

“İyi misiniz çocuklar!” Hermonie Granger dükkana daldı. Ron’la göz göze geldiklerinde bakışlarını kaçırdı ve Harry’nin yanına geldi. Savaş sırasında Ron’la çıkmaya başlamıştı ve ilişkileri mükemmeldi. Taa ki Ron, Üç Süpürge’de yaptıkları mezunlar buluşmasında sarhoş olup nostalji adı altında, Lavender Brown’u öpene kadar. Bu Hermonie’yi incitti ve Ron’la aralarında bir çeşit sessiz gerilim başladı. Ron yaptığının yanlış olduğunu biliyordu, ama konuşmadıkları her dakika daha da geriliyordu. Hermonie’nin kendisi hariç herkesle normal ilişkisini devam ettirmesi sinirine dokunuyordu. Hermonie, Ron kendisine soğuk gözlerle bakarken, bakışlarını kaçırıp Harry’ye döndü.

“Harry neler oldu?”

“Bilmiyorum Hermonie. Her ne olduysa karanlık bir büyü gibi görünüyor. Çıkıp araştırmalıyız.” 

“Biz burayı hallederiz Harry, siz gidin.” dedi George.

Hermonie ve Harry olayı araştırmak için sokağa çıktılar.

“Harry! Şuraya bak! Gringotts Büyücü Bankası! Bütün bunlar bir soygun yüzünden olmuş olabilir mi?”

“Bilmiyorum, gidip cin cücelerle konuşmalıyız.”

Hermonie ve Harry, asaları tetikte, Gringotts’a ilerledi.

Aynı anda, Kettlewell köyünün sakin misafir evi The Blue Inn’in sahibi Agnete Harrison, dehşet içinde titreyerek aynaya baktığında gözleri hayretle kocaman açıldı. Tamamı beyazlayan saçlarını gördüğünde boğazından kontrolsüz bir çığlık patladı.  Gördüklerini hazmedemeyen Agnette, kime haber vermesi gerektiğini biliyordu. Titreyen ellerle bir parça parşömene yazdığı notu, postacı baykuşuna verip koltuğuna yığıldı.

Gringotts’un kırık kapısını yerine oturtan cüceler davetsiz misafirlere soğuk gözlerle baktılar.

“Şu anda kimseyi içeri alamayız Bay Potter.” dedi orda bulunan en yetkili cin cüce. “Kasaların güvende olup olmadığını kontrol etmeliyiz. Arkadaşınızı da alıp buradan gitseniz iyi olacak Bay Potter.”

“Çalınan herhangi bir şey olursa bana haber verin.” dedi Potter.

“Elbette.” dedi cin cüce. Bakanlığın bu işin peşini bırakmayacağını biliyordu.

Hermonie ve Harry bankadan çıkıp sokağa döndüler. Olaya şahit olan kişilerle konuşarak sokakta ilerlemeye başladılar.

“Bu da nerden çıktı!” dedi Hermonie.

Harry dönüp, Hermonie’nin baktığı yere baktı.

“Tam zamanını buluyor. Bazen,  hayatını kurtardığımız için pişman oluyorum.” dedi Harry.

“Sakin ol.” dedi Hermonie.

Her zamanki pahalı elbiseleri ve siyah havalı cüppesinin içindeki itici bakışlarıyla gelip karşılarına dikildi Draco Malfoy. Harry ve arkadaşları Hogwarts savaşında iki kez hayatını kurtarmıştı. Bu yüzden artık düşman değillerdi, ama tam olarak dost da sayılmazlardı. Narcissia’nın ölüm yiyicilere ihanet etmesiyle savaştan sıvışan Malfoy’lar bir kere daha yakalarını beladan kurtarmışlardı. Lucius Malfoy hala Azkabandan’ydı ama oğlu aile çevresi, babasının bağlantıları ve servetiyle züppe hayatına kaldığı yerden devam ediyordu.

“Siz birkaç beceriksiz seherbaz en basit güvenlik önlemlerini bile alamıyor musunuz!” diye çemkirdi. “Bu resmen rezalet. Böyle bir şey görmedim. Yetersiz insanlar seherbaz yapılırsa olacağı budur tabii. Bakana ve basına bunu bizzat söyleyeceğimden emin olabilirsiniz! İşinize son verirse hiç şaşırmam.”

“Senin hiçbir şeyden haberin yok!” diye atıldı Harry.

Draco Harry’nin yakasına yapıştı. “Senin beceriksizliğin yüzünden Diagon sokağı nerdeyse yıkılıyordu. Ve annem yaralandı. Artık buna tahammül etmeyeceğim. İşe el atmamın zamanı geldi. Bundan sonra arkanızı kollayın bulanıklar!”

Harry asasını çekip Draco’ya doğrultunca,  Draco yüzünde korku dolu bir ifadeyle çabucak geri çekildi. Harry’yle kapışmayı göze alamayan Draco kalabalığa karışırken, geriye dönüp bağırdı,

“Bunun hesabını vereceksin Potter!”  ve gözden kayboldu.

“Ne diyor bu aptal?” diye sordu Harry.

Hermonie sıkıntılı gözlerle Draco’nun arkasından bakıyordu.

“Draco Malfoy’un geçen hafta bakanlığa yüksek müfettiş olarak girmek için başvuruda bulunduğunu duydum. Söylentilere göre bir çok yetkiliyi ikna etmiş ve bakanlığa hatırı sayılır bağışlar yapmış.”

“Bu da ne demek Hermonie?”

“Bu, önümüzdeki günlerde Draco Malfoy başımıza bela olacak demek.”

Canları sıkılan ikili, işlerinin başına döndüler ve sokakta, olayı tetkik etmeye devam ettiler.

Hogwarts Yüksek Büyücülük ve Cadılık Okulu, Baş Yönetici odasında, penceresine gelen baykuşun bıraktığı notu tedirgin bakışlarla okuyan Minerva Mcgonagall, düşünceli bakışlarını karanlığa dikti. Eski baş yönetici Albus Dumbledore’un portresinin önüne geldi. Bir zamanlar en yakın arkadaşı olan Albus’un ölümü onu derinden sarsmıştı. Olanlara hala içten içe üzülüyordu.

“Albus, senden sihir bakanlığındaki portrene gitmeni istemek zorundayım. Sihir Bakanı’na iletmemiz gereken acil bir mesaj var.”

Baş yönetici Mcgonagall, mesajı fısıldadı. Dumbledore portresini terk etti. Diğer portreler merakla kulak kesilmişti, bazılarıysa uyuyordu.  İki dakika sonra geri dönen Dumbledore, beklenen cevabı iletti.

“Bakan Kingsley, acil bir toplantı yapmak istiyor. Bakanlığa gitmelisin. Şimdi.”

İyice endişelenen Mcgonagall, açık penceresinin önüne geldi ve zihninden Sihir Bakanlığını geçirirken, buharlaşan bedeni gecenin karanlığına karıştı.

 

 

 


 

 

End Notes:

Yazarın notu:   Langcliffe Pot Yorkshire yakınlarında gerçek bir mağaradır.  The Blue Bell Inn de gerçek bir oteldir. Meraklısı internette onlarca resmini bulabilir.