Actions

Work Header

Rating:
Archive Warning:
Fandom:
Language:
Türkçe
Collections:
Turkfanfiction
Stats:
Published:
2016-11-21
Words:
1,180
Chapters:
1/1
Hits:
7

Kissing Engel

Summary:

"Ben onları hiç unutmadım. Onları bir hayran gibi takip ettim, Sascha benim yazdığım şarkıları söylerken onu dinledim. Röportajlarında benden eski bir hatıraymışım gibi bahsettiklerinde ise ağlamaktan başka yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Eski hayatımı o kadar özlüyordum ki..."
"Ya şimdi? Hala özlüyor musun?"
Ah. Gözlerimi nihayet Ana'nın gözlerine çevirdim duvardan çekerek. "Özlemesem burada olmazdım."

Notes:

Arşivist görevindeki Glenien'den not: Bu hikaye daha önce, artık kapanmış olan Turkfanfiction.net'te yayınlanmıştır. Sitede kalan hikaye arşivini korumak için, Türkfanfiction.net olarak Kasım 2016'dan itibaren, AO3'ün Open Doors (Açık Kapılar) projesi kapsamında, sitede bulunan tüm hikaye arşivini AO3 koleksiyonuna taşımaya başladık. Bu haberin duyurusu çeşitli kanallarda yapıldı, ancak size ulaşmamış olabilir. Bu yazarı tanıyorsanız veya bu yazar sizseniz, hikayeyi üzerinize geçirmek için lütfen profil sayfamdaki e-mail adresini kullanarak bana ulaşın.

Work Text:


HIKAYE NOTU:

Kissing Engel, fantastik/doğaüstü olmayıp da benim bu siteye yüklediğim ilk özgün hikayem. romantizm ve dram işleyeceğim, siz de okuyacaksınız.

Sınava hazırlanıyorum, bu yüzden sık yükleme yapamayabilirim.

"Kissing Engel" ismi Almanca ve İngilizce karışımı bir özel ad, hikayede bir müzik grubunun adı olarak okuyacaksınız. 

Karakterlerin bir kısmı Tokio Hotel isimli Alman müzik grubundan ilham alındı. Bunun dışında konu, karakterler, karakter isimleri bana ait. Şehir ve ülkeler ise gerçek.

Okurken eğlenmeniz dileğiyle. :)


BÖLÜM NOTU:

İlk bölüm, pek olay olmayacak yani. Daha çok bir giriş bölümü ve karakterimizin kim olduğu, ne yaptığıyla ilgili.

Okurken eğlenmeniz ve yeni hikayemi sevmeniz dileğiyle, çünkü ben bu hikayemi çok sevdim.:) 

 

Psikiyatristin odasına ferahlatıcı bir koku hakimdi- beni yatıştıran meyve aromalı bir şeyler- ve mavi tonlarında döşenmiş bu odada, beyaz tekli koltukta otururken yaptığım tek şey sessizce duvarları seyretmekti.
Anabell Goldman(psikiyatrisim, ve tahminime göre Fransız'dı) büyük çalışma masasının arkasındaki sandalyesinde oturuyorken benimle birlikte sessizliğimi paylaşıyordu. Yaklaşık 5 dakika olmuştu sanırım, burada öylece oturuyorduk, Goldman bana soru sormamış ve ya beni konuşturmaya çalışmamıştı. Sakince hazır olmamı beklediğini görebiliyordum ama, nasıl hazır olabilirdim ki? Hayatımın berbatlıklarını bir yabancıya anlatmak için bir istek duymuyordum. Gözlerimi duvardan ayırmayarak oturmaya devam ettim, taa ki kadın hafifçe boğazını temizleyene kadar. Eh, bunun geleceğini biliyordum ne de olsa.
"İsminiz Bridgit Eisenberg, değil mi?"diye yavaşça konuştu, sesi de en az odası kadar sakin ve yatıştırıcıydı kadının. Gözlerimi duvarlardan çekip 40'larında görünen yüzüne kaydırırken Goldman'in ince çerçeveli kare gözlüklerinin arkasına saklanmış açık renk mavi gözleri beni izliyordu. Cevap olarak başımı aşağı yukarı salladım.
"Tam olarak kaç yaşındasınız?"
"19. Yaklaşık bir ay sonra 20."
Bu kez başını sallayan Goldman'di ve elinde tuttuğu dolma kalemle masasının üzerinde duran kağıda bir şeyler yazdı. Kollarımı kucağımda birleştirmiştim, ayrıca ellerim bilmediğim bir sebepten dolayı karıncalanıyordu. Burada beni rahatsız eden hiçbir şey yoktu aslında, peşimi bırakmayı bilmeyen geçmiş anılarım dışında tabii.
"Bayan Eisenberg," kalemi bırakmasa da doğrudan bana bakarak sordu. "Okuyor musunuz?"
Başımı hayır manasında iki yana salladım."Okumuyorum. Oh, şey... Lütfen bana Bridgit deyin."
"Pekala, Bridgit, istersen sen de bana Ana diyebilirsin."dedi Anabell bana gülümserken ve kalemini kağıt üzerinde oynattı. "Okumadığını söyledin. Çalışıyor musun?"
"Ailemin restorantında yemek yapıyorum. Bazen servis..."
"Oh. Ne tür yemekler? Hangi mutfağa ait?"
"Et yemekleri. Sulu, kuru... Ve herhangi bir mutfağa bağlı değiliz... Demek istediğim : Değişik ülkelerin mutfak kültüründen bir şeyler pişiriyoruz."diyerek cevap verdim. Ana ise hala bir şeyler yazıyordu ve yazarken söyledi : "Bu güzel. Ama maalesef vejeteryanım. Peki Bridgit, hiç kardeşin var mı?"
Sorusuyla birlikte aklıma şuan büyük ihtimalle evde oyuncak bebekleriyle oynamakta olan Rebecca gelince gülümsedim. "Evet, 7 yaşında bir kız kardeşim var."
"Annen ve baban sağ mı?"
"Evet, her ikisi de."
"Peki ya onlarla aran nasıl?"
"Bana karşı çok iyiler,"dedim. "Ama birbirlerine karşı değiller."
İfadesini bozmadan, yavaşca kalemini masaya bıraktı kadın. "Aralarında ne oluyor?"
Ailevi problemlerimi ona anlatıp anlatmamak konusunda pek emin değildim aslında, ama o bir psikiyatristti ve tek umduğum bana yardım etmesiydi. Daha doğrusu annemin umduğu. Psikiyatriste gitmem için beni zorladığında, ona bunu neden kendisinin yapmadığını sormuştum hatta.
Yeniden iç çektim huzursuzca-ama bu sefer daha sessiz olarak- ve Anabell Goldman'a hikayeyi anlatmaya başladım. "Küçük kardeşimi evlat edinmelerinden bir yıl önce, yani bu günden 3 sene önce annem hamile olduğunu öğrenmişti. Hepimiz mutluyduk -hem de çok- ama peri masalı uzun sürmedi ve annem bebeği düşürdü.
"Depresyona girmişti ve babam onu ne kadar sevse de annem onu uzağa itince araları açıldı. Ah, ve üç yıl önce olan diğer şeyler beni de ailemden uzaklaştırdı. Ama biliyorum, beni seviyorlar ve ben de onları."
"Üç yıl önce ne oldu?"diye sordu kadın. Açmaya korktuğum konu kendiliğinden açılmıştı.
Derin bir nefes aldım. "Hamburg'daydım. Doğup büyüdüğüm yer orasıydı. Orta öğretimi de orada tamamladım. Herneyse, her zaman müziğe karşı ilgili olmuştum. 9-10 yaşlarımda gitar çalmayı öğrenmiştim, ve 15 yaşındayken Kissing Engel isimli bir punk rock grubuna katıldım." Birkaç saniye, biraz nefes almak için bekledim. "Grup benimle birlikte 5 kişiden oluşuyordu, Axel James -evet, o Alman değil- Wilhelm Leißner, Nathaniel Natch ve..." Onun adını söylemek bunca şeyden sonra o kadar zor geliyordu ki... Ana yatıştırıcı sessizliğiyle beni izlerken devam ettim. "Ve Sascha Nacht. Ben ve Nathaniel gitaristlerdik, Wilhelm bass çalıyordu. Axel bateristimizdi ve Sascha da vokalistimiz.
"5'imiz çok yakın arkadaşlardık -ama Nate yani Nathaniel ve Sascha benim evimin yanındaki evde oturdukları için onlarla daha fazla zaman geçirirdim. Her zaman Sascha ya karşı... Arkadaşlıktan öte duygularım olmuştu, ama bunu ona asla söylemedim.
"16 yaşımızdayken Hamburg çapında popüler olmaya başlamıştık. Bir süre sonra değişik şehirleri gezdik -Almanya'da. Ülke bizi tanımaya başlayınca neden bununla sınırlı kalalım ki, dedik. Şarkılarımız İngilizce'ye çevrildi ve müziğimizi yaymak için Amerika'da turneye çıkmaya karar verdik.
"3 mayıs..."
Hatıralarımla yaşadığım bu pek de sıcak olmayan karşılaşma beni sarsmıştı, kalbimin yeniden ağrımaya başladığını hissettim. Sıkıntıyla elimi saçıma götürüp oynamaya başladığımda Anabell Goldman'in sesi bana 3 mayısta ne olduğunu sordu.
"Ah,"diyerek gözlerimi yeniden odada gezdirdim. "3 mayısta annem bebeğini düşürdü. 4 mayısta ise turneye çıkacaktık.
"Bu turneye gitmeyi her şeyden çok istiyordum ama annemi bu halde bırakamazdım. 3 mayıs gecesi çok düşündüm ve çocuklara onlarla birlikte gitmeyeceğimi söyledim.
"Üzülmüş gibi görünmüşlerdi... 4 mayıs gecesi onlarla birlikte havaalanına gittim. Bana onlarla gelmek istemediğimden emin olup olmadığımı sordular. Evet, dedim, ama deli gibi gitmek istiyordum aslında.
"Gitme vakti geldiğinde hepsiyle teker teker sarıldım. En sona Sascha kalmıştı ve sarılmayı bıraktıktan sonra gitmeme izin vermeyip beni dudaklarımdan öptü. Ve... Başka hiçbir şey söylemeden gitti. Uçtu gitti..."
Gözlerim uzaklara dalınca psikiyatrisimin odasında olduğumu unutuverdim birden. Sanki soğuk gece saatinde Hamburg'daydım, grubumun benden uzaklara uçup gitmesini bekliyordum. Ve sonra, sanki yeniden Sascha'nın kollarındaydım, o beni yarın yokmuşcasına öperken kımıldayamıyordum. Ayrıca onu bir daha göremeyeceğimi de bilmiyordum.
"Oh,"dedi kadın, yavaşça. Yüzünde anlayışlı bir ifade belirmişti. "Peki, sonra? Onlar yokken ne oldu? Ve onlar geri döndüğünde?"
"Onlar yokken... Annemle ilgilendim. Yaptığım tek şey bu oldu. O gerçekten çok mutsuzdu ve durumu hergün kötüye gidiyordu, babamla benim elimizden bir şey gelmiyordu.
"Onlar döndüğünde ise... Bilmiyorum. Nereden bilebilirim ki? O günden 10-15 gün sonra babam işinden kovuldu. Bizse kalan son paramızla Berlin'e gelerek ve borca girerek şu an işlettiğimiz restorantı açtık. Sascha'yı, Nate'i, Axel ve Wilhelm'i bir daha görmedim."
Bunları söylemek benim için gerçekten zordu ve her kelimemle sesim biraz daha boğuklaşıyordu. Goldman başını salladı, sonra bir soru daha sordu."Telefon? Bilgisayar? Onlarla iletişime geçmeyi denemedin mi? Ya da Sascha, diğerleri, seni bulmaya çalışmadılar mı?"
Başımı iki yana salladım. "Onlarla ilk bir ay iletişim kurdum. Gruptan temelli ayrıldığımı, ailemle Berlin' e taşındığımı söyledim. Ama Sascha'ya değil. Onunla konuşmaya cesaretim yoktu bu yüzden genellikle Nate ile, ya da Wilhelm ve Axel'la konuştum. Sonra duydum ki, turneden sonra Los Angeles'a gitmişler. Bir daha dönmemek üzere.
"Sonra beni aramayı tamamen kestiler. Ben bunu denedim ama telefon numaraları değişmişti. Onlarla iletişim kurabileceğim sosyal ağlarını da dondurmuşlardı. Beni tamamen unuttular,"dedim. Gözlerim dolmuştu ama ağlamak için izin vermedim kendime. "Ben onları hiç unutmadım. Onları bir hayran gibi takip ettim, Sascha benim yazdığım şarkıları söylerken onu dinledim. Röportajlarında benden eski bir hatıraymışım gibi bahsettiklerinde ise ağlamaktan başka yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Eski hayatımı o kadar özlüyordum ki..."
"Ya şimdi? Hala özlüyor musun?"
Ah. Gözlerimi nihayet Ana'nın gözlerine çevirdim duvardan çekerek. "Özlemesem burada olmazdım."


BÖLÜM SONU NOTU:

Hikayemin ilk bölümü için biraz yorum almak istiyorum, lütfen düşüncelerinizi/eleştirilerinizi yazın:)