Actions

Work Header

Hard Winter

Summary:

Hogwarts'ta sert kış yine her zamanki gibi kendini hissettiriyordu. Keşke bu sertlik, sadece hava durumu olarak kalsaydı... Ron/Hermione, Draco/Hermione, Ron/Lavender.

Notes:

Arşivist görevindeki Glenien'den not: Bu hikaye daha önce, artık kapanmış olan Turkfanfiction.net'te yayınlanmıştır. Sitede kalan hikaye arşivini korumak için, Türkfanfiction.net olarak Kasım 2016'dan itibaren, AO3'ün Open Doors (Açık Kapılar) projesi kapsamında, sitede bulunan tüm hikaye arşivini AO3 koleksiyonuna taşımaya başladık. Bu haberin duyurusu çeşitli kanallarda yapıldı, ancak size ulaşmamış olabilir. Bu yazarı tanıyorsanız veya bu yazar sizseniz, hikayeyi üzerinize geçirmek için lütfen profil sayfamdaki e-mail adresini kullanarak bana ulaşın.

Chapter 1: Mudblood

Chapter Text

 

Hogwarts'ta sert kış yine her zamanki gibi kendini hissettiriyordu. Keşke bu sertlik, sadece hava durumu olarak kalsaydı... Dışarısı bir kartpostalı andıracak şekilde kar tutmuş ve halen usulca yağmaya devam ediyordu. Öğrenciler, bu soğuk havada her zaman yaptıkları gibi sıcacık kaymak biralarıyla, sesi içleri ısıtan çatır çatır yanan şöminenin çevresinde oturuyorlardı. Kar yağışlı bir quidditch antremanından henüz dönmüş olan Harry, üzerindeki nemli quidditch cüpbesiyle, elindeki sıcak kaymak birasından ara ara yuğdumlayarak, üçünün her zaman oturduğu şöminenin karşısındaki koltukta oturup, şöminedeki ateşin ahenkli dansını izliyordu dalgın bir şekilde. Birden, tanıdık bir ses duymanın getirdiği refleksle Harry, başını sesin geldiği yöne, Şişman Hanım'ın portresine çevirdi. Onun bu dalgınlığını bozan şey, içeri henüz giriyor olan Ron ve Hermione'ydi. Ron, daha çok Hermione'yi bir şeye ikna etmeye çalışıyormuş gibi görünüyordu. Harry'se durumu anlayınca kendi kendine sırıttı onlara bakarak.


Ron hiç pes etmeyecek gibi görünüyordu..
-Hadi ama Hermione.. Quidditch antremanlarım var ve tüm bunlar yetmezmiş gibi lanet sınavlar da var. Ödevimi yapsan ölür müsün..

Hermione aynı şeyi sürekli söylemekten bıkmış biri havasıyla kafasını arkaya, Ron'a doğru çevirip cevap verdi:

-Ronald! Ne zaman ödevlerini kendin yapmayı deneyeceksin, gerçekten merak ediyorum.

-Sınavlar ve yoğun ders programları olmadığı zaman..

Onların Harry'nin bulunduğu koltuğa yaklaşmasıyla Harry omzunun üstünden bakıp sırıtarak araya girdi:

-Yani hiçbir zaman!

Ron ve Hermione'nin Harry'e katılıp koltuğa oturmasıyla, Hermione her zamanki ciddi ifadesine bürünmüş bir şekilde Ron'a cevap vermeye devam etti:

-Ron.. Bunu senin iyiliğin için söylüyorum. Ödevini benim yapmam her ne kadar sana yardım ediyormuşum gibi gözüküp, sana vakit kazandırıyor olsa da aslında aksine sana kötülük yapmış oluyorum.. Ödevlerini kendin yapıp, kendin öğrenmen gerek.

Hermione'nin ona bu sefer ''Ronald'' yerine ''Ron'' diye hitap edişini kendi kendine iyiye yorumlayan Ron, ona çaresiz bakışlarla ve ne yapacağını bilemeyen bir ses tonuyla cevap verdi:

-Haklı olduğunu biliyorum.. Ama bu yıl F.Y.B.S yılındayız.. Program biraz daha hafiflediğinde söz kendim deneyeceğim, Hermione.. Ama bu seferlik lütfen..

Ona çaresizce bakmaya devam ederken, Hermione daha önce de ona yardım etme sebepleriyle aynı olarak, bakışlarındaki içtenlik ve çaresizliğe dayanamayıp kabul etti

-Pekala.. Ama söz verdin. Program biraz daha hafiflediğinde kendin yapacaksın. Takıldığın yerlerde elbette yardım edebilirim ama asla tamamına ellemem, biliyorsun..

Hermione'nin ödevi yapmayı kabul etmesiyla rahatlayan Ron, ona minnetle bakıyordu..

-Hermione.. Sen gerçekten bir iyilik meleğisin! Gerçekten!

Ron tüm bunları söylerken, Hermione'nin yanakları hafiften pembeleşir ve sonra da konuyu dağıtmak için Harry'e döndü:

-Biz yokken sen naptın Harry?

-Antremandaydım.. Ah bu arada Ron, sen neden yoktun antremanda?

Önemli bir eşyasını başka bir yerde unutmuş olan biri edasıyla yüzü değişen Ron, üzüntüyle cevap verdi:

-Oh hayır.. Merlin'in pantolonu! Tamamen unutmuşum, Harry.. Gerçekten çok fazla yoğunuz bu yıl..

Onun gelmeyişine biraz bozulan Harry, bunu belli etmeyerek cevap verdi:

-Tamam, her neyse.. Sorun değil. Çarşamba günki antremanda açığı kaparız.

Sessiz ama duyulur bir sesle ''Erkekler..'' diye yakınan Hermione, ikisine de görüşürüz dedikten sonra yatakhanesine çıkıp gerekli kitap ve malzemelerini alır almaz kütüphanenin yolunu tuttu ve genelde oturduğu, Quidditch sahasına bakan camın önündeki masaya oturdu. Tam, kitaplarını açmış ve hararetle ödevlerine başlamışken kütüphanenin kapısı olması gerektiğinden sesli bir şekilde açılmıştı ve içeri Draco Malfoy ile yardakçıları girmişti. Bu anormal sesten aşırı rahatsız olan Hermione, duyduğu rahatsızlığı belirtmek için, onlara hitaben olduğu bariz bir şekilde iğneleyici bir tonda yüksek sesle ''cık cık'' diye ses çıkardı. Çıkardığı bu sesle beraber, bunun kendilerine hitaben olduğunu anlayan Draco, Hermione'nin oturduğu masaya doğru birkaç adım attı ve yardakçıları Crabbe ile Goyle'a yandan yandan sırıtarak Hermione'ye bilmiş bir şekilde bakarak konuştu:

-Uuuuuvvv... Crabbe. Goyle. Bakın burda kim varmış! Bulanık mı görüyorum yoksa gözlerim gayet sağlam mı?

Dudağını her zamanki kendini beğenmişlikle kıvıran Draco, Hermione'ye alaycı bir şekilde bakmaya devam ediyordu. Yardakçılarıysa onun esprisine abartılı bir şekilde gülmüşlerdi. Sabrının sınırları zorlanan Hermione, her zamanki bilmiş ifadesiyle kafasını ödevlerinden kaldırıp ona baktı:

-Ha ha. Çok komiksin, Malfoy. Sahiden. Şimdi, eğer işin bittiyse lütfen sevgili(!) yardakçılarını alıp masamın etrafından gider misiniz? Gördüğün gibi, meşgulüm.

O alışılmış uyuşuk ve yavaş konuşmasının ses tonuyla Draco ona bakmadan cevap verdi:

-Ağır ol Granger...

Hermione, ona bu sefer cevap vermeye tenezzül bile etmedi ve tekrar kafasını kitabına gömdü.

-Aferin.. İşte böyle. Sen ve senin gibiler ne zaman bu okuldan temizlenecekler çok merak ediyorum açıkçası Granger. Temizliğe bir an önce bir yerden başlanmalı.

Bu sefer takmamazlıktan gelemeyecek olan Hermione, ses tonunda sakinliğini korumaya çalışarak karşılık verdi ona bakarak:

-O zaman temizlik işine önce kendinden başlamaya ne dersin Malfoy?

Onun bu cevabını beklemeyen Draco, bozulmuş ama hala gıcık bir yüz haliyle ona bakıyordur.

-Bu dediklerine bir gün pişman olacaksın Granger.

-Hayalgücünü bu kadar zorlama, Malfoy.

Bir ''Hıh!'' sesi çıkaran Draco, gitmeden önce rahat duramadı ve  yine yaptı yapacağını. Hatayla olmuş süsü vererek, ki öyle olmadığı bariz bellidir, eliyle masanın yanından geçerken mürekkepe çarptı ve tüm mürekkep Hermione'nin, Ron için yazmakta olduğu ödevin yazılı olduğu parşömene döküldü boyuna. Bu sefer kendini tutamayan Hermione, hışımla sandalyesinden kalktı ve kollarını iki yanında sabitleyerek, sinirden yumruklarını sıkmış bir halde ona gözlerinden ateşler saçarak bakıyordu:

-Seni. Kendini. Beğenmiş. Seviyesiz. Yaratık!

Onun bu tehlikeli halinden korkmuş görünen Draco, 3. senelerindeki gibi bir yumruk faciası daha yaşamadan bir an önce hemen orayı terk etme amacıyla hızla arkasını dönüp Crabbe ve Goyle'la beraber kütüphaneden çıktılar. Son birkaç dakikadır küüphanede süren bu anormal gürültüler karşısında kütüphane görevlisi Bayan Pince Hermione'nin bulunduğu masaya doğru gitti.

-Neler oluyor burda? Kütüphanede ses yapılmayacağını bilmiyor musunuz?!

-Afedersiniz Bayan Pince. İşim bitmişti zaten.

Hermione, ilk defa kütüphanede azarlanmanın getirdiği ekstra bir sinirle, etrafına ateşler saçarak kütüphaneden çıkmış, koridorda ilerliyordu. Onunla şu an konuşmak ancak bir deli cesareti isterdi..

Koridorda hızla yürümeye devam eden Hermione, aşırı sinirinin de getirdiği patlama etkisiyle gözlerinden yaşlar aktı ve hemen koridordan sağa dönüp, kızlar tuvaletine girdi. İçerisi boş gibiydi. Elinde taşıdığı kitapları bir köşeye bıraktı ve musluğu açıp ağlamaya başladı. Ağlaması, isteği dışında şiddetlenmişti. Sanki yılların sinrini tutuyormuş da şimdi atmaya vakit bulmuş gibiydi. Kendi kendine yakınmaya başladı: ''Neden ben?! Bb-en.. Bulanık..'' her kelimesinden sonra hıçkırıyordu ağlarken, ''...değilim! Kk-kimi kanddırıyorum ki! BEN..'' hıçkırması artıyordu ve ağlaması daha da şiddetli bir hal almıştı. ''..BEN.. BULANIĞIN. TE-TEK-KİYİM!'' yere oturdu ve dizlerini karnına çekip , başını ellerinin arasına alarak ağlamaya devam etti... Bu sırada tuvaletten Slytherin olduğu üniformasından anlaşılan bir kız çıktı. Hermione ona bakarak ''Yoksa sen de bana o arkadaşın Malfoy gibi bulanık demek için mi buradasın?!'' dedi hafif yüksek ve çatlak bir sesle ve kız hiçbir cevap vermeden, öfkeli bakışlarla çıktı. O sırada Snape'le olan cezasından dönmekte olan Ron, kızlar tuvaletinin önünden geçerken ağlayış seslerini duymuştu ve sesler ona tanıdık geliyordu.. ''Kızlar'' tuvaleti olmasından çekinse de, sesin tahmin ettiği kişiye ait olma ihtimaline karşı gelemediğinden, yavaş ve meraklı adımlarla içeri girdi. Girer girmez sesin geldiği yöne başını çevirdi ve tahmin ettiği kişiyi gördü... Hermione'yi. O an  içinde garip bir şeyler hissetti. Sanki o sırada canı yanan sadece Hermione değilmiş de onun da yanıyormuş gibi hissediyordu ve dizleri üsünde onun yanına çöktü, çekinerek elini onun omzuna koydu.

-Hermione?..

-Beni rahat bırak!

Kötü hisseden Ron, onun bu halinden biraz korkmuştu ve çekinerek elini omzundan geri çekti.

-Ağladığını duymuştum ve burdan geçiyordum.. Ben.. merak ettim.

Uzun bir süre ona cevap vermeyen Hermione'nin bir müddet sonra ağlayışları hafiflemiş, yerini sessiz iç çekişler almıştı. Gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu.

-Rr-Ron..

Ona bağırmış olduğu aklına gelmişti ve suçlu hissediyordu, sinri geçmişti, yerini üzüntü almıştı. Üzüntünün verdiği yorgunlukla, kütüphanede yaşadığı olayın aklına gelmesiyle Ron'a sarıldı birden. Ne yapacağına bir müddet karar veremeyen Ron, kollarını yavaşça ona sardı. Hermione, onun omzunda sessiz ve usulca ağlamaya devam ediyordu. Ron, her zamanki utangaç haliyle, onun eline gelen saçlarını hafifçe okşadı teselli etmek istermişçesine. Biraz onun omzunda ağlayıp rahatladıktan sonra yavaşça geri çekilen Hermione, ayağa kalktı ve akan muslukta yüzünü yıkadı. Onunla beraber Ron da ayağa kalktı ve o yüzünü yıkadıktan sonra başından beri sormak isteyip de uygun anı bulamadığı soruyu sordu sonunda:

-Hermione ne oldu?

Birkaç saniye nasıl anlatacağını kafasında tasarladıktan sonra, tüm olan biteni baştan sona anlatmıştı ona Hermione. Konuşması bittikten sonra, Ron'un yüzünde her an Draco'yu bulup dövmeye hazır bir hal vardı.

-Biliyor musun.. Benim de canım birilerini dövmek istiyordu!

-Lütfen sakin ol, Ronald..

-Bu durumda olamam Hermione! Eline geçen her fırsatta sana o kelimeyi söylemek zorunda değil!

-Kim bilir.. Belki de haklıdır...

Hermione, içinde bulunduğu üzüntülü durum karşısında ne dediğinin pek de farkında değildi. Sanki Hermione ona derslerin bu dünyada en önemsiz şeyler olduğunu söylemiş gibi bakıyordu ona.

-Ne? Ne dedin sen?..

-Duydun işte..

-Kendinde değilsin Hermione!

-Kimi kandırıyorum ki.

Birkaç saniye tereddütle durduktan sonra ona yaklaşan ve kendinden emin bir şekilde bakan Ron onunla kesin konuşmaya başladı:

-Hermione Jean Granger.. Sen.. Sen bulanık değilsin. Sen... dünyanın en iyi büyücülük okulundaki çağının en zeki cadısısın.

Ron bu sözleri söyledikten sonra, Hermione'nin yüzünde kütüphaneye geldiği andan beri ilk defa gerçek ve içten bir tebessüm oluşmuştu. Ona fazlasıyla içten ve şefkatle bakıyordu. Biraz durduktan sonra konuştu:

-Ron.. Ödevini temize çekmeliyim.. Anlattığım şey yüzünden..

Ron, ona 1. sınıfta söylediği şeyi hatrlatan bir şekilde baktı ve aynı ses tonuyla konuştu:

-Hermione.. Söylesene, sen büyücü müsün, değil misin?

Onun ne hatırlatmak istediğini anlayan Hermione, içten bir şekilde güldü ve ona, kendisini bu şekildeyken bile güldürebildiği için minnettar bir şekilde baktı..

-Haklısın..

Gülümsedi ve ödevi bıraktığı yerden alıp asasını parşömenin üstüne doğrulttu:''Tergeo!'' Büyülü sözü söylemesiyle beraber, dökülen mürekkep Ron'un ödevinden bir hızla çekilmişti ve ödev eski haline gelmişti. Hermione, Ron'a gülümseyerek ödevi uzattı:

-Al bakalım..

Ron, ona ikinci kez minnettar bi şekilde bakıyordu

-Milyon kez.. Hatta milyar kez teşekkürler Hermione.. Hayat kurtarıyorsun..

Biraz durduktan sonra Hermione anlamlı bakarak konuştu:

-Ben teşekkür ederim..

Onun ne demek istediğini  anlayan Ron'un kulakları kızardı hafiften ve bakışlarını kaçırdı.

-Şeyy.. Önemli değil..

Az süren bir sessizlik sonunda ikisi beraber ortak salonun yolunu tuttular...