Actions

Work Header

Rating:
Archive Warning:
Fandom:
Additional Tags:
Language:
Türkçe
Collections:
Turkfanfiction
Stats:
Published:
2016-11-11
Completed:
2016-11-11
Words:
52,470
Chapters:
12/12
Kudos:
1
Hits:
55

Acı Çikolata

Summary:

Gözlerimi gözlerine hapsetmiştim, geri alamıyordum. Saçları deniz kokuyordu ve ben adım adım okyanusa doğru boğuluyordum.
Önce kalp atışlarım hızlanıyor, ardından hissettiğim nefreti anımsıyordum, yine de an ve an ona daha da yaklaşıyordum.

''Senden nefret ediyorum!'' diye bağırdım tüm gücümü kullanarak, o ise hala yerinde oturmuş elindeki içkiyi bırakmamaya kararlı gibi görünüyordu, ''Neden Erez neden? Hayatıma neden girdin piç kurusu, bana bak! Görmüyor musun, ne hale geldiğimi görmüyor musun!''
Son derece sakin yüz hatları gerilmişti, ancak kısa sürede toparlanarak omuzlarını silkti ve umursamazsa dudaklarını araladı. ''Kötü görünüyorsun Akın, arkadaşlarının yanına dönsen iyi olacak.''
''S-sen psikopatın tekisin, ezik ucube, kimsin lan sen? Üvey kardeşim mi düşmanım mı koruyucum mu, nesin sen!'' Cevap vermedi.
''Senden nefret ediyorum!''diye tekrarladım, yeşile dönmüş gözlerini bana çevirdi ve o an gözlerimden süzülen yaşları fark edebildim, bu göz yaşları bana ait olamazdı, bu. ben. olamazdım.
''Bende,'' dedi yumuşak bir ses tonuyla ve elini saçlarımda gezdirdi, her yanım titriyordu. ''Bende senden çok nefret ediyorum.'' Ve daha duyduklarımı hazmedemeden gitmişti, yine...

Notes:

Arşivist görevindeki Glenien'den not: Bu hikaye daha önce, artık kapanmış olan Turkfanfiction.net'te yayınlanmıştır. Sitede kalan hikaye arşivini korumak için, Türkfanfiction.net olarak Kasım 2016'dan itibaren, AO3'ün Open Doors (Açık Kapılar) projesi kapsamında, sitede bulunan tüm hikaye arşivini AO3 koleksiyonuna taşımaya başladık. Bu haberin duyurusu çeşitli kanallarda yapıldı, ancak size ulaşmamış olabilir. Bu yazarı tanıyorsanız veya bu yazar sizseniz, hikayeyi üzerinize geçirmek için lütfen profil sayfamdaki e-mail adresini kullanarak bana ulaşın.

Chapter 1: Sevgili Üvey Kardeşim..

Chapter Text

 



"Ben yapmadım hocam Akın yaptı!" dedi Cenk uçak yaptığı kağıtları gözüme doğru sokarken uykulu bakışlarıma aldırış etme gereği duymadan, bunun yerine orta yaşlardaki kalem eteğiyle karşımıza dikilmiş matematik hocasına şirin gülümsemelerinden birini yolladı ve bakışların üzerimde toplanmasına izin verdi.

Tanrım! Bu çocuktan nefret ediyorum, bir dahaki sefere arkadaş seçimlerimi yaparken lütfen zihnime alt yazı olarak geçin: kafanın iyi olmamasına dikkat et.

 

"Demek dersi dinlemiyorsunuz.." diyerek mırıldanan Yeliz hocaya tek gözümü açarak bir bakış attığımda her sinirlendiğinde yaptığı gibi ayağını belirli bir ritimle yere sürttüğünü fark ettim. "Akın kalk ve şu soruyu çöz."

 

"Yaparım da kafamı kaldırıp tahtaya baktığım an uykum kaçacakmış gibi hissediyorum efendim, " dedim söylediklerimin yarı bilincinde gözlerimi ovuştururken olabildiğince yavaş bir tınıyla, kadının gözlerinde parlayıp sönen ışıklara bakılırsa yanlış birşey söylemiş olmalıydım ama tanrı aşkına, kimin umrumdaydı sanki!

 

Babamı mı arayacaklardı? Gururla söyleyebilirim ki hiç durmasınlar, ve ona ulaşmayı denesinler, kendisinin müstakbel 'annem' ile düğün hazırlıkları yaparken bana zaman ayırabileceğini hiç sanmam. Şansım yaver giderse komediye dönmüş hayatımıza okulumdan sıçramış az oranlarda bir trajedi fena kaçmaz hem..

 

"Akın! Hemen şu soruya bakıyorsun ve cevabı söylemediğin sürece her Cumartesi cezaya kalacağını bildirmek zorundayım ne yazık ki."

 

Oflayarak yüzümü ellerimin arasından çıkardım ve parmaklarımı kumral saçlarımda gezdirirken soruya saniyelik küçümseyici bakışlarımdan birini attım, yine mi gösteri zamanıydı? Ah, kesinlikle!

 

"Soru yanlış." dediğimde menepoza yeni girdiğine dair iddiaya girebileceğim bir ifadeyle kahkahası odayı kaplayan öğretmene bakakaldım, komik olan neydi şimdi?

 

"Siz öğrenciler.. Yapamadığında soru yanlış oluveriyor öyle değil mi?"

 

"Evet, yapamadıysam yanlıştır." diyorum basitçe, "soru yazdığınız gibiyse cevap 9,92bla bla olmalı, ama görünen o ki B üçgeninin cosinüs değerini vermeyi unutmuşsunuz."

 

Arkadan pes edercesine kitabı yere çarpıtıp "Hadi lan ordan, 2 saattir yanlış cevabı bile bulamıyorum ben!" diyen Çınar'a döndüğümde hala söylenmeye devam ediyordu, normal şartlarda tam da bu sahne geldiğinde hocanın kafası karışmış bir şekilde uzaklaşmasını izleyerek zeka seviyemin üstünlüğünden bahsederdim, ama arkamda neredeyse bağışıklık kazandığım kadifemsi ses tonuyla mırıldanan Erez tüm dikkatimi dağıtmıştı, önüne düşen simsiyah saçları beyaz gömleğine tezat oluştururken ela gözlerini sıraya dikmiş birşey söylüyordu, ne olduğunu anlayabilmek için ince dudaklarını okumaya çalıştım.

 

"Ukala."

 

Ah, Bingo! Bayanlar ve Baylar eğer Erez Ural'dan güzel bir laf duymayı bekliyorsanız boşuna uğraşmayın, kendisi ibne psikopatın tekidir!

Insanlarla tek kelime etmeyen biri değilim ancak konu ona geldiğinde belki de herkes gibi gözlerimi devirmeme engel olamıyorum, belalı insanlarla aram hep iyi olmuştur ama o.. bilmediğim birşey, belki de tamamiyle yabancı olduğum hatta sırf ona özgü birşey, yanından geçme düşüncesi bile tüylerimi ürpertirken nasıl aynı evde yaşayacağımızı merak ediyorum doğrusu, ah! Söylemedim mi? Babamın saygıdeğer müstakbel karısının neredeyse midemi bulandıracak düzeyde bir tane de çocuğu var! Kendisi mi? Tam karşınızda sırayı oyuyor.

 

Gözlerimi -engel olamadığımı söylemiştim- yere indirirken onun delici bakışlarını üzerimde hissettiğim an tekrar titredim, tanrım bu çocuktan nefret ediyorum! 2 kelime bile konuşmamıştık biz be, ne aynı evi?

 

"Neye bakıyorsun sen?" Dediğinde anlık bir cesaretle kafamı kaldırdım, kumral saçlarımla oynamayı bıraktığım an söyleyebileceğim tek şey bir klasikten ibaretti.

 

"Sanane."

 

Her ne kadar konuşma seviyemizin bundan ileriye gitmediğini bilsem de gerçekten devam etmesini istedim, bilirsiniz.. Okulun populeri olabilirim ama söz konusu 'kadeşim' ise bir ezikle konuşmak umrumda bile değil, keşke bana gelse ve herşeyin berbat gideceğini ama en azından yanında bıçak falan taşımadığını söylese, bende inanmış gibi yapsam..

 

Yeşile kaçan gözleri bir an için duraksadığında konuşacağını düşündüm, gerçekten istediğim yüzleşmenin bugün gerçekleşeceğini.. Ama o iğrendiğini belli eden bir tavırla kafasını iki yana salladı ve meraklı bakışlar eşliğinde çantasını sürükleyerek kendisini dışarıya attı, harika!

 

Bu neydi şimdi? Kimse benimle konuşmayı kesip ben istemeden son noktayı koyamaz, bu o lanet olasıca öğretmen için geçerliyse çıkan salak içinde geçerli ve istediğinizi söyleyin, egoist deyin, ne derseniz deyin bu onun arkasından sinirle çıktığım gerçeğini değiştirmeyecek.

 

"Hey!" dedim ne zamandır tuttuğumu bilmediğim nefesi yavaşça serbest bırakırken, karşımdaki beden hafifçe gerilmiş ve omuzlarını dikleştirirken kavgaya hazırlanır bir edayla çantasını yere bırakmıştı.

Yüzünü bana sunduğunda ise lanet olasıca yutkunuşumu durduramadığım için kendime kızmakla meşguldüm, tanrı aşkına derdim neydi benim! Vahşi bakıyor olabilir ama ben, ben Akın Karay hiçbir ucubeye bu hakkı tanımayacak kadar gözleri yukarıda gezinen biri değil miydim? Nasıl oluyordu da onun gözlerine doğrudan bakabiliyordum? Tanrım, işte şimdi tam anlamıyla karnıma ağrılar girmesine neden olmuştum ve büyük bir olasılık yüzdesiyle bu konuşmanın ardından tuvalete gidip kusacaktım.

 

"Ne istiyorsun?" dedi baygın bakışlarını yavaşça üzerimde gezdirip her an savunmaya geçebilecek kadar tetikte duran vücut kaslarını gevşetme gereği duymadan, bu benim daha da gerilmeme neden olmuştu.

 

"Amacın ne senin," diyebildim zorlama bir şekilde, "Bak, üzgünüm ama benimle konuşurken kalkıp öylece gidemezsin."

 

"Öyle mi? Hiç.. üzgün görünmüyorsun." Yüzüne yansıyan güneşle tamamiyle yeşil rengini almış gözleri umursamazca yüzüme sabitlenirken mırıldanmaya devam etti, "Aslında bakarsak sadece ukalalığını izlemek sıkıcı görünmüştü."

"Ne yani," dedim yavaşça bıraktığım kahkahanın yerini sesim aldığında mavilerimi tepeden bakmaya zorlayarak, "Zeki olmak ukalalık mı oluyor?"

 

"Hayır, Zeki olduğunu bu kadar rahat söyleyebilmek ukalalık oluyor, ayrıca 56."

 

"Ne?"

 

"9.92bla bla değil, 9.9256" dediğinde hala boş bakan yüz ifademi fark etmiş olacak ki başını iki yana sallayarak ağzının içinde kelimeyi yuvarladı. "Cevap."

 

"Boşver şimdi mk cevabı," dedim daha fazla kontrol edemediğim ses tonumun içindeki canavarı ortaya çıkarmasına izin verdiğimde, gerçek şuydu ki benden başka birinin cevabı bulması sinirimi bozmuştu ama onunla ilgili herşeyin sinir bozucu olduğunu düşünüp bu fikrimi şimdilik rafa kaldırdım.

 

"Ah, seninle aynı evde yaşayacağıma inanamıyorum."

 

"Sen onu bir de bana sor."

Hazır cevap! Hazır cevap! Hazır cevap!

 

"Ben seninle aynı havayı bile soluyamam!" diyerek bir konuya açıklık getirmek istercesine ellerimi iki yana açtım. Yüzündeki ani değişimin beynimin bir oyunu olduğunu düşünmüştüm ki ifadesiz yüz hatları bu düşüncemi onayladı.

 

"Ne yazık, çünkü aynı dünyada yaşıyoruz. Her ne kadar dünyanın yaşam kalitesini düşürse de nefes alıyorsun."

 

Bir an için ne söylediğini düşündüm, ve beni rahatsız edenin sözleri değil de küçümseyici bakışları olmasını yadırgamadım, yüzündeki o ifadeyi bozmayı öylesine çok istiyordum ki ne yaptığımı farkına bile varamamışken yüzüne yumruğu geçirmiştim, hafifçe kanayan dudağı gözüme çarptığında ise neredeyse özür dilemek için açılan ağzım onun sinirle attığı yumruğun burnuma gelmesiyle kapandı, bu sefer konuşmak için açılan dudaklar ona aitti.

 

"Derdin ne lan senin! Arkamdan hesap sormaya mı geldin piç kurusu, siktir git biricik arkadaşlarının yanına ve sakın bir kez daha zorlama beni!"

 

Duyduklarımla sinirden kızarmış yüzümü hissedebiliyordum, bir an için duraksadığımda onun arkasını döndüğünü fark ettim ve hızla gömleğinin yakasından kavrayıp bedenini kendime yaklaştırdım, vücudundan yayılan nane kokusunu aldığımda nedensizce ona daha da zarar vermek istemiştim, öyle ki yarattığım baskıya rağmen tek bir kıpırtı dahi göstermemiş olmasını önemsemedim.

 

"Zorlarsam ne olur lan, annenin babamı ayarttığı yetmiyor mu!"

 

"Düzgün konuş," dedi olabildiğince sakin bir ses tonuyla, onun kendisini tutmaya çalıştığını hissedebiliyordum çünkü Erez'in sinirlendiği zaman neler yapabileceği tüm okulun dilindeydi, hatta tam da bu yüzden ucubeler kategorisine alınmıştı ya...

Kimse onun psikopat tarafıyla karşılaşmak istemiyordu ve ben kesinlikle sınırlarını zorluyordum.

 

"Ne yani kardeşim mi olacaksın? Bana bu kadar hayran olduğunu bilmiyordum doğrusu." dedim en pislik sırıtışlarımdan birini yüzüme yerleştirirken arkasını dönüp yüz yüze gelmemizle hafifçe titrememe engel olamadan,

 

"O iğrenç yüzünü her gün göreceğim diye sakin davranmaya çalışıyorum ama şansını zorluyorsun."

 

Bu sefer söylediklerine bir an bile inanmamıştım işte, herkes okulun en yakışıklı çocuğu olduğumu bilirdi, tabii arada sırada 'o'nunla karşılaştırıldığımı görmezden geliyordum. Ucubeliğine rağmen nasıl da ilgi odağı olmayı başarabiliyor aklım almıyordu ve tanrı biliyordu ki ondan nefret etme nedenlerime bunu da memnuniyle ekleyebilirdik.

 

"Ah, canım üvey kardeşim.. Bu anın romantikliği içinde ne diyeceğimi bilemiyorum ama umarım en kısa zamanda ölürsün." dedim ve içimden geçenleri doğrudan yansıttığıma emin oldum,

 

"Aynı şekilde." diyerek hemen yanıtladı beni, ifadesiz yüz hatları o kadar yakınımdaydı ki hokka burnunu bir kere daha kıskandım, uzaklaşmadan önce başından beri beni rahatsız eden nane kokusu burnuma dişlerimi sıkmama neden olacak şekilde doldu ve bedeninin verdiği son sıcaklıkla tenimi üzerimden sıyırıp atmak istedim, yanımdan ayrılıp neredeyse cansız gözlerini benden uzaklaştırdığında ise doğru düzgün bir nefes alabildim ve çıkışa ilerlemesini izledim, yine de birşeyler eksik kalmıştı sanki. Minik bir söz... Minik bir hareket.. Minik bir duygu.. Bilemedim. Bunun yerine olduğum yerde dikilmekten vazgeçip karnıma saplanan ağrıyla kusmak üzere tuvalete doğru ilerlemeye başladım...

 

 

Vay canına, dövülmemiştim.