Actions

Work Header

Rating:
Archive Warning:
Fandom:
Additional Tags:
Language:
Türkçe
Collections:
Turkfanfiction
Stats:
Published:
2017-01-01
Words:
2,381
Chapters:
1/1
Hits:
30

Family Values

Summary:

Kickboks şampiyonu Brienne Tarth'ın dünyası eski eşi Jamie Lannister'ın üst kata taşınmasıyla alt üst olur. Dedektif Lannister'ın ailemi geri alacağım planında en büyük yardımcıları ikiz kızlarıdır.

Notes:

Arşivist görevindeki Glenien'den not: Bu hikaye daha önce, artık kapanmış olan Turkfanfiction.net'te yayınlanmıştır. Sitede kalan hikaye arşivini korumak için, Türkfanfiction.net olarak Kasım 2016'dan itibaren, AO3'ün Open Doors (Açık Kapılar) projesi kapsamında, sitede bulunan tüm hikaye arşivini AO3 koleksiyonuna taşımaya başladık. Bu haberin duyurusu çeşitli kanallarda yapıldı, ancak size ulaşmamış olabilir. Bu yazarı tanıyorsanız veya bu yazar sizseniz, hikayeyi üzerinize geçirmek için lütfen profil sayfamdaki e-mail adresini kullanarak bana ulaşın.

Work Text:

Author's Notes:

 

AU. Jaime/Brienne.


 

İki kez Dünya Kadınlar Kickbox Şampiyonu ünvanını elde eden, Ortaçağ turnuvalarının vazgeçilmez oyuncusu, Kraliçe tarafından şövalyelik ünvanıyla ödüllendirilen Dame Brienne Tarth güzel bir kadın değildi. Bir kere dünya gezegeninde ki erkeklerin çoğundan uzundu, neredeyse bir metre doksan santimetre, burnu birkaç kere kırılmış ama düzelttirmemişti. Saçları bakımına dikkat etmezse kafatasına yapışan samanlara benziyordu. Dişleri bozuk, her tarafı çilliydi. Gözleri belki de en güzel yeriydi. Derin, safir mavisi gözlerdi. Brienne kendi fiziksel görüntüsü konusunda romantik fikirlere sahip değildi, gerçekçiydi.

Spor salonundan dışarıya çıktığında görmeyi düşündüğü en son kişi eski kocasıydı. Sokağın karşısında park etmiş motorsikletinin önünde duran adam belki de gezegende ki en yakışıklı serserilerden biriydi. Jaime Lannister. Kralkatili diye bilinen istihbarat ajanı, Lannister şirketler grubunun varislerinden olup, farklı bir kariyer için tüm ihtişamı geride bırakan erkek. Medya onu kralkatili diye etiketlemişti. Başarılı gizli görev ajanlarından biriyken yüzünün çok fazla gösterilmesi ile geri plana çekilmişti. Nefret ettiği ünvanı da gizli görevlerinden birinde Deli Kral lakaplı uyuşturucu baronu Aerys Targaryen’i gözünü kırpmadan sırtından vurmasıyla edinmişti. Bir anda uyuşturucu satıcısı yüceltilirken ajan Lannister kendini medyanın hedefi olarak bulmuştu. Kraldoğrayan, kralkatili.

Brienne ile tanıştıklarında, Jaime düşebileceği en son noktadaydı. Başka bir görev sağ elini, silah kullandığı elini kaybetmesine neden olmuştu. Jaime neredeyse her işini sağ eliyle yaparken bir anda sol eline mahkum edilmişti. Malülen emeklilik onun için en iyi seçenekti ya da kimsenin var olduğunu bile bilmediği bir bok çukurunda masa başı bir işi kabul edebilirdi, son model protez eliyle beraber elbette.

Lannister malikanesine, acımasız ve zeki babasıyla; hesapçı ve hırslı ikiz kız kardeşi Cersei’inin yanına dönmek onu her şeyden fazla etkilemişti. Tywin başarılı bir baba değildi. Cersei kollarına sığınabileceğin bir kız kardeş sayılmazdı. Cersei her şeyi tam ve güzelken kabul edebilirdi. İkizler arasında ki bağ ağır olurdu, neredeyse Cersei ile aynı zihni paylaşırken, belki de Cersei kafasında ideal kadınken hatta platonik bir yolla taptığı yaratıkken birden yalnız bırakılmıştı.

Tywin Lannister her şeyi parayla çözebileceğine inanan tiplerdendi. Oğlunun sorununu da böyle çözecekti. Sağ eli yoksa sol eliyle dövüşmeyi öğrenebilirdi. Tywin hem fiziksel kapasitesini geri kazanmasını, iki ay hastanede yatmak Jaime Lannister’ı bitirmişti, hem de güvenini geri kazanması için Brienne Tarth’ı tutmuştu. Dünya Kadınlar Kickbox Şampiyonu, bir dönem boksta da şansını deneyen çirkin Amazon Jaime Lannister’ın tutunduğu dal haline gelmişti. Brienne’in diğer etkisi de üzerine Cersei tarafından atılan körlüğü çekip almasıydı. Cersei Lannister kadını bu yüzden hiç affetmemişti.

Brienne için ise adam kahrolası sadakatsiz kendini beğenmiş hergele damgasıyla zihninde sıkı sıkıya sınıflanmıştı. Kralkatili diyerek anılması onu rahatsız etmiyor değildi, adamı savunmasızken sırtından vurması Brienne için şövalyeliğe sığmazdı. Hoş Jaime onu her zaman saflık ve romantiklikle suçlamıştı. Başarılı bir evlilik sayılmazdı. Brienne hala onun kadar çekici bir erkeğin neden kendisini seçtiğini anlamıyordu. Kafasız olan bir an için büyüsüne kapılıp evlenen Brienne’di. Bu evlilikten tek karı ikiz kızları olmuştu. Yoksa bu görüntüsüyle mitokondrial DNA’sını gelecek nesillere geçirmesi çok da mümkün olmayacaktı.

Jaime kot pantolon giyinmişti. Kot her zaman uzun bacaklarına yakışırdı. Sarışın, zümrüt yeşili gözlü, keskin hatlara sahip bir yakışıklıydı. Siyah bir deri ceket giyinmişti, gri renk tişört. Kaskı kolunun altındaydı. Brienne onu aylardır görmemişti. Kızları almaya geldiğinde ya da geri getirdiğinde görmek istemediğinden çoğunlukla başka yerlerde oluyordu. İkizler önceleri onları sürekli bir araya getirmeye çalıştıysa da sonunda uysalca artık olmayacağını kabul etmişlerdi. Ebeveynleri ayrı dünyaların insanlarıydılar, gece ve gündüz kadar farklıydılar. Değerleri, hayata bakış açıları hepsi ayrıydı. Zorlamak onların da hayatını güçleştiriyordu.

Ebeveynleri farklı yerlerde yaşamayı tercih ettiklerinden ikizler babalarını istedikleri kadar sık göremiyorlardı. Brienne ve kızlar Tarth yarımadasında, Brienne adaya ilk yerleşenlerin soyundan geliyordu, Jaime ise King’s Landing bölgesinde yaşıyordu.

Jaime bir an onu gördüğünde huzursuzca yerinde kıpırdandıysa da çabuk toparlandı. Caddeden karşıya geçerken Brienne içini çekmekten kendini alamadı. Bu kadar yakışıklı olmak zorunda mıydı? Yine de sağ elini ceketinin cebinde saklıyordu. Hiç değilse kızların kıkırdayarak bahsettikleri sakalları artık kesilmişti ama ilk kez onu böylesine kısa saçlarla görüyordu. Kirpi dikeni gibiydi, kalkık ve jöleli. Brienne motorsiklete bir bakış attı. Yeniydi. Harika, görünüşe göre eski kocası orta yaş krizine girmişti.

 “Merhaba Brienne,” diye mırıldandı önünde durunca.

“Burada ne işin var?” Jaime irkildi, kendi sesi Brienne’e dahi yabancı gelmişti. Sert, soğuk.

Jaime Lannister hiç bir zaman Brienne’i sevdiğine ikna edememişti. Neden emin değildi. Büyük olasılıkla kendi ikizi Cersei yüzündendi. Sevgili kız kardeşi çirkin ya da eksik olan her şeyi küçük görürdü. Sonunda onu da istememişti.

“Ben...” Jaime gözlerini kırpıştırdı. Merhaba, beni doğrayacağına eminim ama sana bir haberim var. Adanızın polis kuvveti beni işe almayı kabul eden tek yerdi. Buraya taşınıyorum. Galiba kayınpederim benden o kadar nefret etmiyormuş. Ne de olsa polis kuvvetinin başı o.

Brienne sabırsızca, “Ne?” dedi.

Ne halt etmeye dilini kedi yemiş bir salak gibi kalakalmıştı? Neden herkesin çirkin dediği hatta Güzel Brienne diyerek alay ettikleri kadın onun üzerinde böylesine etki yapıyordu? Sorunun ne Lannister dedi zihni. Ne tür bir salaksın?

“Yeni bir iş buldum.” dedi Jaime nihayet.

Birkaç saniyeliğine Brienne ona hafif bir aptallıkla baktı, sanki bundan bana ne şimdi diye düşünüyordu. Kadın haklıydı. Birbirlerini en azından dokuz aydır görmemişlerdi. İşin doğrusu Brienne kimi zaman yüzünde ineksi bir ifadeyle donup kalma yetisine sahipti. Jaime’ye eğlenceli gelmezdi, hele de Cersei ifadeyi yakalayıp Brienne’e, onun karısına, sözle saldırdığında.

“Tebrikler.” diye mırıldandı Brienne, sesi kuru bir tondaydı. Terliydi, eve gidip duş almak istiyordu çünkü spor salonunun yetkilileri özür dileyerek sıcak su sisteminde bir arıza olduğunu söylemişlerdi. Eşofmanları üzerine yapışmış bir kavak ağacı gibi sokakta dikelmekten rahatsızdı.

Jaime bir adım geriye çekildi. Yumruk mesafesinde olmazsa yüzü yerinde kalabilirdi. “Buraya taşınıyorum.” dedi Jaime aceleyle. “Tarth polis kuvveti beni dedektif olarak işe aldı.” Jaime her şeye hazırlıklıydı. Yumruk ya da tekme yiyeceğine emindi ve eski karısının gücünden korkacak kadar zekaya sahipti. Ya şanstı ya da şokun etkisi, çünkü Brienne ne yüzünün topoğrafyasını değiştirecek bir yumruk attı, ne de gelecekte ki sperm üretimini engelleyecek sıkı bir tekmeyi kasıklarına indirdi.

“Peki.” dedi sadece kadın.

“Peki mi?”

“Ne yapmam gerekiyordu?” diyebildi Brienne yorgunca. “Zaten işe girmişsin. Anlaşılan öz babamın bana bir garezi var.”

“Seni rahatsız etmeyeceğim, Brienne. Söz veririm.”

“Senin sözlerinin bir değeri var mı, Kralkatili?”

Jaime derin bir nefes aldı. Bir başkası onu nefret ettiği adla çağırdığında canı yanmıyordu ama Brienne dediğinde, ince sivri bir hançer göğsüne saplanıyordu. Brienne ona sadece Jaime demeliydi. Benim Jaime’im.

Brienne’in yüzü hafifçe soldu. Zalimlik onun doğasında yoktu ancak Jaime nasılsa olmayan zalimliği uyaracak bir şey yapmayı her zaman beceriyordu. “Özür dilerim, bunu hak etmedin.” diyebildi.

“Herkes hak ettiğimden emin. Ayrılsak da, beni görmek istemesen de, söylemekten asla vazgeçmeyeceğim. Seni asla aldatmadım, asla evlilik bağıma ihanet etmedim.”

“Sana inanmıyorum.” dedi Brienne keskin bir sesle. “Her neyse, eve gitmeliyim Jaime. Yorgunum.”

Yürümeye başladığında Jaime aniden bileğini tuttu. “Herkese yalan söyleyebilirim ama sana ve kızlarıma asla.”

“Bilmiyorum.” diyebildi. Manalı bir şekilde bileğinde ki ele baktı. Tuhafı Jaime elini çekmedi. Başparmağı siyah eşofmanın örtemediği teni hafifçe okşadı. Brienne’in teni inci rengindeydi ve bileklerinde bile çiller vardı. Jaime hiç itiraf edememişti ama çillerine ve teninin rengine tutkundu.

Jamie yavaşça bileğini serbest bıraktı.

Ona dokunduğunda Brienne irkilmişti. Bir zamanlar aynı yatağı paylaştığı, karım dediği kadın, kızlarını doğuran ve taşıyan, hayatının merkezine yerleştirdiği kadın artık dokunduğunda irkiliyordu. Kralkatili diye anılmak umurunda değildi, yaşamında hiç bir şey böylesine yaralayıcı olmamıştı. Brienne irkildiği anda Jaime tüm umudunu yitirivermişti. Belki bir şansımız daha olur diye düşünmüştü, onu her gün görürsem, yaşamına girebilirsem ve kızlarımda bana yardım ederse yeniden bir aile olabiliriz. Brienne’in söylediği saniyede yaşadığı şok Aisha ve Leila’nın sır tutmada profesyonel olduklarını kanıtlamışlardı. İkizler annelerine söylemeyeceklerine yemin etmişlerdi yoksa Jaime onlara yeni işinden bahsetmişti. Jaime bir yandan da gurur duyuyordu. Kızları cesurdu.

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

İkizler birbirlerine baktılar. Mutfağa bir şeyler atıştırmak için gelmişlerdi. Anneleri eve kapıyı çarparak girmişti. Kapıyı çarparak odasına gitmişti. Banyonun kapısını da çarpmıştı. Yüzü fırtına bulutlarına benziyordu.

“Yandık.” dedi Aisha sessizce. “Bahse girerim babamı gördü.”

Babalarının sekiz yaşında kopyalarıydılar, tek farkla gözleri derin, safir tonunda bir maviydi. Aisha büyümüş de küçülmüş bir hanımefendiyken, Leila dövüş sporuna daha anaokulunda oğlanları döverek başlamıştı. Brienne’e göre geleceği parlak bir dövüşçüyüdü. Jaime ise kızı için daha usturuplu bir işi tercih ederdi.

“Bahse girerim babam buraya yerleşeceğini söyledi.” diye söylendi Leila. İçini çekerek hem kardeşinin hem de kendi tabağında ki tahıl gevreklerinin üzerine bolca süt döktü. 

Aisha kaşığı derin tabağın içine sapladı. Tahıl gevreği favori yiyeceği değildi ama anneleri şampiyon bir sporcuydu. Anlamı buzdolabında ki her şey sağlıklı yiyeceklerdi. Dondurma ve şeker için başvurulacak kişi ise tesadüfen babalarıydı. Jaime Lannister’ın dolabı her zaman kızları için dondurma ve kekle dolu olurdu.  “Şimdi, bizim bildiğimiz aklına gelir mi?”

Leila korkuyla, “Olur mu ki?” diye sordu.

Leila ikilinin fiziksel gücüydü ama Aisha ne derse onu yapardı çünkü ikizi Lannister düşünme stili ile doğmuştu, ona da Tarth sülalesinin gücü geçmişti.

“Hazırlıklı olmalıyız.” dedi Aisha düşünceli bir tavırda. “Annem uyanacaktır ve babamla bir plan yaptığımızı sanırsa babamı parçalara böler.”

Kesinlikle çevresini korkutan, yaşından beklenmeyecek bir düşünme kapasitesi vardı. İşin aslı kız bir parça halası Cersei’iye benzemiyor değildi fakat annesiyle yaşadığından genomunda kodlanmış Cersei Lannister genleri  çalışma fırsatı bulamamışlardı. Ne de olsa babası ve halaları aynı genetik yapıyı paylaşıyorlardı. İkizdiler. Üstelik Lannister’lar bir çocuk için iyi bir rol model sayılmazlardı.

“Önerin ne?” Leila gevrekleri çiğnerken çıkan sesten nefret ediyordu. İsteksizce kaşığını geriye bıraktı.

“Hiç bir şeyi kabul etmeyeceğiz. Büyükbaba Tywin her zaman çalarken yakalansan bile red et der.”

“Büyükbaba Tywin öyle diyebilir ama büyükbaba Selwyn de her zaman suçlular hapse girer der. Çalarsan suçlu olursun Aisha ve hapse girersin.”

Aisha içini çekti. “Ben sana bir şey çalacağım demedim ki. Annem sorarsa saf numarası yapacağız. Babamız buraya yerleşeceği için sevineceğiz.”

“Bence senin plan bizi annemin öldürecekler listesine kafadan sokacak.” diye homurdandı Leila.

Aisha omzunu silkti. “Babamı kesmeden sıra bize gelmez.”

Yukarıdan bir küfür ve kırılan bir şeyin sesi geldi. Leila hafif bir ıslıkla, “Çok sinirli.” diyebildi. “Niye o kadar kızıyor ki? Babam kötü biri değil.”

“Kötü bir baba değil ama bu iyi bir koca olmasını gerektirmiyor.”

“Ha? Bunu kim dedi?”

“Genna Hala.”

“Hımmm.” diye mırıldandı Leila, düşünceliydi.

Büyük hala Genna, Lannister sülalesi içinde aklı selim nadir insanlardandı ve Leila kadına güvenirdi. Ailelerinde ki baş problemlerden biri Brienne’in kuralları sevmesiydi, babaları ise yazılı ya da yazılı olmayan her tür kurala uyar görünüp uymamayı beceriyordu. Brienne sağlıklı yiyecekten yanaydı, Jamie dolabı tatlı ıvır zıvırlarla doldururdu. Brienne ödevlerinizi yapın diyendi Jamie onlarla beraber çizgi film izleyen. Brienne’in listesi yataklarınızı düzeltin, dişlerinizi fırçalayın, dolabınızı düzeltin gibi onlarca kural ile doluydu. Jamie dişleriniz çürürse dişçiye gidersiniz deyip, sonrada bir dişin nasıl doldurulduğunu acımasız bir detayla anlatan ebeveyndi. Brienne’in yanında bazı geceler dişler fırçalanmayabilirdi ama ikizler Jamie’inin evinde dört beş tane diş fırçası bulunduruyorlardı. Üstelik diş perisi babalarının evinde daha cömertti. Tabii bir de derli toplu olmayan kızların en yeni Barbie’lerini yiyen dolap canavarı Jamie’nin evinde yaşıyordu.  Tyrion Amca bu gizli bilgiyi onlarla paylaşmak zorunda kalmıştı çünkü odaları berbat bir savaş alanına benziyordu. Aisha bebeğini bulamıyordu, bu da demekti ki canavar bebeğini yemişti. Kızlar o gece odalarını bal dök yala haline gelecek şekilde temizlemişlerdi. İşin garibi Aisha babasının sırıtışından şüphelendiyse de Tyrion Amca bu tür konularda bilgili bir adamdı. Tyrion Amca hayalet Casper’ın gerçek olmadığını onlara açıklayan ilk kişiydi ama Hayalet Avcıları gerçekti. Maalesef Jamie Lannister’ın ikizleri bilinmeyen nedenle Tyrion ne derse gözü kapalı inanma eğilimine sahiptiler.

Elbette Brienne bunları bilse kendini daha az baskı altında hissedebilirdi ama bilmiyordu. Kızlar için önemsiz detaylardı, günlük yaşamın bir parçası fakat anneleri için psikolojik baskı kaynağıydı. Jamie yakışıklıydı, çocukları onun sözünü dinliyorlardı. Evde kurallara uymamak uğruna Brienne’in sinirlerini törpülerken Jamie’nin yanında birer melek kesiliyorlardı. Aisha ve Leila ebeveynlerini eşit bir şekilde seviyorlardı ancak boşanma, ayrı yaşama yolculuğunda babalarının tarafını tutacak kadar Lannister kanına sahiplerdi. Brienne biliyordu ve inciniyordu. En kötüsü babanız sadakatsiz piçin teki diyemezdi. Kızlarının dünyasını yıkmaktansa acı çekmeyi tercih ederdi. Bir kadın çirkin bile olsa ne kadar yalana tahammül edebilirdi. Jaime bazı konularda gereğinden fazla esnekti özellikle de yalanlar konusunda. Brienne’in yaşama bakış açısı, dövüş sporunda edindiği onur anlayışı yalanlara iyi gözle bakmamasına neden oluyordu.

Brienne içini çekerek kurulandı. Ayağını lavabo dolabına çarpmıştı. Üzerinde ki sabun dolu kavanozu da devirip kırmıştı. Neyse ki cam parçaları çok dağılmamıştı. Dikkatlice toplayıp çöp kutusuna atmıştı. Şimdi kızlara bir açıklama yapması gerekecekti. Bornozunu giydi ve birden durakladı. Bu hafta sonu kızlar Jamie’nin yanına gideceklerdi. Bugün Cuma’ydı, küçük komplocular bir kez bile babam ne zaman gelecek diye mızıldanmamışlardı. Bilmeseler...Brienne dişlerini sıktı. Bilmeseler daha çarşambadan vızıldamaya başlarlardı. Hafta sonu ne yapacaklarını planlar, Jaime’ye en az dört beş kere telefon ederlerdi.

“Aisha! Leila!”

Kızlar telaşla bakıştılar. Aisha dudağını çiğnemeye başladı. Leila sessizce, “Anladı.” diye fısıldadı.

Brienne üzerine bir şeyler geçirip hızla aşağı mutfağa indi. Evet, küçük meleklerinin yüzünde ne kadar da masumuz diyen bir ifade vardı. Ne var, tahıl gevreği yiyorduk sadece diyen bir bakış ama Brienne gizli Lannister sırıtışını gözlerinde görebiliyordu. Gözleri parlıyordu veletlerinin.

“Babanız Tarth’da iş bulmuş. Bildiğinizi biliyorum ama kabahat sizde değil. Kabahat sizi kullanmaya çalışan eşekte yani babanızda.”

Leila gülmek üzereyken son onda kendini tutmayı becerdi ama Aisha gülmemişti. Büyük bir ciddiyetle, “Babam bize bir şey demedi.” dedi.

“Öyledir.” diye yanıtı yapıştırdı anneleri. “Söyleyin bakalım bu hafta sonu babanız sizi nereye götürecek?”

“Nereden bilelim.” dedi Leila yavaşça. Attığı yan bakışa bakılırsa birinin başı feci halde derde girmek üzereydi.

“Size söyledi. Nerede kalacağını size söyledi değil mi?” Brienne’in sesi sona doğru hafifçe tizleşmişti.

“Söz verdik.” diyebildi Aisha.

“Ben annenizim. Sizi dokuz ay karnında babanız taşımadı. On altı saat ağrı çekip toplamda yedi kiloluk bir kütleyi dışarı o itmedi.” Brienne annenizim kartını kullandığında işler tehlikeli demekti. “Yanıt verin. Nerede kalacağını biliyor musunuz? Sadece bir işaret yapın. Söylemeyince yemin bozulmaz.”

“Emin misin?” diye sordu Leila. Şüphelenmişti.

Hadi Brienne diye mırıldandı aklı, çocuklar söz vermiş, zorlama. Sen bir şövalyesin, bir şampiyon. Şampiyonlar sekiz yaşında ki çocukları ettikleri yemini bozmaya zorlamaz. Yüzü nasıl bir hal almıştı emin değildi çünkü Aisha tedirginlikle:

“Anneciğim iyi misin?” dedi.

“İyiyim. Bir şey anlatmanıza gerek yok.”

Leila birden, “Bize nerede ev tuttuğunu söyledi.” dediğinde Aisha bir güzel kolunu çimdirdi. Leila acıyla:

“Offf...” diyebildi. Kolunu ovuşturdu.

“Yeminini bozdun!” diye suçladı Aisha.

“Boşversene, annem nasıl olsa öğrenecek! O zaman zaten daha çok kızacak!”

“Bir dakika...” diye müdahale etti Brienne. Endişelenmişti. “Babanız nerede ev tuttu?”

Leila parmağıyla tavanı işaret etti. Brienne gözlerini kırpıştırdı. “Anlamadım.”

Aisha içini çekti, yemin bozma konusunda rahatsızda ama o da tavanı işaret etti. “Yukarısı.” diyebildi hafifçe.

“Yukarısı mı? Yukarıda...NE?” Brienne ağzı açık kızlarına bakakaldı.

“Baba öldün sen.” dedi Leila ancak kıkırdamıştı.

“Siz bana yukarıda ki daireyi mi tuttuğunu söylüyorsunuz?”

İki adet birbirinin kopyası baş sallandı. Kapı tam da o anda çaldı. Brienne gevşetmek adına parmaklarını oynatarak kapıya yöneldi. Leila gülerek:

“Kapıdakinin babam olduğuna on pound.” dedi. Aisha düşünceyle mutfakta ki saate baktı.

“İkimizde aynı fikirde olunca iddia olmaz. Yumruk atacağına on pound.”

“Bence tekme.” dedi Leila büyük bir güvenle.