Actions

Work Header

Rating:
Archive Warning:
Category:
Fandom:
Additional Tags:
Language:
Türkçe
Collections:
Turkfanfiction
Stats:
Published:
2016-12-14
Completed:
2016-12-14
Words:
11,265
Chapters:
3/3
Hits:
46

The Originals

Summary:

The Originals'ın en başında Klaroline ile başladığı yeni bir versiyonu.

Notes:

Arşivist görevindeki Glenien'den not: Bu hikaye daha önce, artık kapanmış olan Turkfanfiction.net'te yayınlanmıştır. Sitede kalan hikaye arşivini korumak için, Türkfanfiction.net olarak Kasım 2016'dan itibaren, AO3'ün Open Doors (Açık Kapılar) projesi kapsamında, sitede bulunan tüm hikaye arşivini AO3 koleksiyonuna taşımaya başladık. Bu haberin duyurusu çeşitli kanallarda yapıldı, ancak size ulaşmamış olabilir. Bu yazarı tanıyorsanız veya bu yazar sizseniz, hikayeyi üzerinize geçirmek için lütfen profil sayfamdaki e-mail adresini kullanarak bana ulaşın.

Chapter 1: Always And Forever

Summary:

The Originals'ın en başında Klaroline ile başladığı yeni bir versiyonu.

Chapter Text

 

 

 

Story Notes:

Hayley dramasından uzakta bir The Originals hayali kuruyorsanız, bu hikayem sizler için ideal olacaktır. 


 

 

Author's Notes:

Yeni bir hikayeyle geri dönüş yaptım! Umarım beğenirsiniz :')

 

 


 

 

 

 

1000 yıl boyunca ben ve kardeşlerim "yuva" diyebileceğimiz bir yer aradık ve New Orleans'i yarattık. Babamız tarafından zorlanarak kaçmak zorunda bırakıldığımız bu şehir bir zamanlar bizim evimizdi. Aşkı bulduğum kadının mucizevi çocuğumu taşıdığını öğrendiğimden beri kararlıyım. Hepsini geri istiyorum. Kral olmak istiyorum.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

***

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Marcellus'un adamlarını eğlenceye davet edişini balkonundan izleyen Klaus başını kendisini öfkelendiren manzara gözleminden kaldırmadan gülümsedi.

 

 

"İyi akşamlar, Elijah."

"Merhaba, Niklaus."

"Bu ziyaretini neye borçluyum?"

"Bir takım problemler ile uğraştığını öğrendim. Haydi benimle gel. Sana bir şey göstermek istiyorum."

"Beni öldürme planları yapan cadıyı bulana kadar hiçbir yere gitmiyorum."

"Sanırım o meseleyi senin yerine ben hallettim."

 

 

 

Klaus şaşkınlıkla arkasına dönerken, Elijah'ın çoktan ilerlemeye başladığını fark etti ve peşinden ilerlemeye başladı. Acelesine anlam veremezken, şehir mezarlığına geldiklerini fark ettiğinde bıkkın ifadesini Elijah'a göstermekten çekinmedi. Ancak kardeşinin ısrarcılığı, Klaus'u onun işaret ettiği yere ilerlemeye itti. Karanlığı aydınlatan bir kaç mum ışığıyla yüzlerini seçebildiği kadarıyla etrafı cadılarla sarılıydı. Elijah'ın varlığını arkasında hissettiğinde sorgulayan bakışlarını önce kardeşine, ardından da karşısında endişeli bir ifadeyle kendisine bakan küçük cadıya yönlendirdi.

 

 

 

"Sophie Deveraux. Burada neler olduğunu anlatacak mısın, Elijah?"

"Onu dinle, Niklaus."

"Bu şehir de ne kadar ünlü olduğunu biliyor musun? Cadılar uyumadan önce seninle ilgili efsaneleri anlatırlardı. Güçlü vampir Klaus. Sen onu şu an olduğu kişi haline getirene dek, Marcel yetim bir sokak faresiydi. Ve şimdi kontrolden çıktı. Ne istiyorsa yapıyor, kimi istiyorsa öldürüyor... Bense onu durduracağım, ve sende bana yardım edeceksin."

"Beni bunları dinlemek için mi buraya getirdin, Elijah?" Klaus sadistçe sırıttı.

"Onu dinle."

"Bunları dinlemek istemiyorum. Emin olabilirsin ki, canım, bu konuşmada 30 saniyemi dahi harcayacak kadar önemli bir şey yok. Elijah, bu saçmalık nereden çıktı?" Klaus Sophie'yi görmezden gelerek, kardeşine döndü. Ancak küçük cadı, yüzüne sinsi bir gülümseme yerleştirerek arkadaşlarına işaret verdi.

"Beni dinlemen gerektiğini söylemiştim. Ancak madem kendi gözlerinle görmek istiyorsun..."

 

 

 

 

 

Klaus anlam veremeyerek arkasını döndüğünde, cadıların zorla içeri soktuğu kişiyi görmesi ile birlikte nefesinin kesildiğini hissetti. 1000 yıl süren bir arayış ve yalnızlığın ardından küçük bir kasabada, talihsiz bir zamanında karşısına çıkan ve daha önce hiçbir kadının hissettiremediği duyguları yaralar halinde kalbine açan kadın karşısında duruyordu. Her zaman yanında olduğu, her zaman en ön planda tuttuğu ancak erkek arkadaşına duyduğu öfkeyle kendisini tek gece için kullanan kadın. Aşkı ve acıyı tattığı kadın. Caroline Forbes.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

***

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Caroline dolu ve yalvaran gözler ile Klaus'a bakarken, Klaus olanlara anlam veremeyerek Sophie'ye döndü.

 

 

"Burada neler olduğunu açıklamak için sana 10 saniye veriyorum. Caroline'ın burada ne işi var?"

"Hepimizin bildiği gibi..."

"Klaus onları dinleme! Hepsi aklını kaçırmış." Caroline'ın yalvaran ses tonu Klaus'u duyacaklarını daha çok merak etmeye itti. Ve duymazdan gelerek yeniden Sophie'ye döndü.

"Devam et."

"Hepimizin bildiği gibi, Marcel cadıların - yani bizlerin büyü yapmasına izin vermiyor. Ancak doğanın dengelerini koruma gereğiyle, hepimizin bazı özel yetenekleri var. Örneğin ben; biri hamile kalınca bunu hissediyorum."

"Ne dedin sen?" Klaus'un ifadesi ciddileşirken bakışları Caroline ve Sophie arasında gidip geliyordu. Caroline'ın gözünden dökülen bir damla ve kaçma girişimleri bile Klaus'un dikkatini dağıtamıyordu.

"Bunun sana imkansız gözüktüğünü biliyorum ancak.."

"Lafı uzatma, küçük cadı. Ne söylediğini kulağın duyuyor mu?"

"Niklaus, Caroline senin çocuğunu taşıyor." Elijah gülümseyerek Klaus'a yaklaştı ancak ne kardeşinin, ne de ailelerine yeni katılan bu bebek vampirin yüzünde mutluluğu sezemiyordu.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

***

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Caroline cadıların büyüsünden kurtulmak için çırpınırken bakışları Klaus'a kaydı.

 

 

"Klaus, onları dinleme. Yalan söylüyorlar! Beni evime geri götürün!" Caroline'ın çığlıkları Elijah'ın bakışlarını üstüne çekti.

"Sevgili Caroline, bu durumun senin için oldukça yeni ve büyük bir sürpriz olduğunu biliyorum ancak biraz daha sakin olmanı öneririm."

"Tüm bu duyduklarım saçmalıktan ibaret! Vampirler üreyemez. Şimdi bırakın onu."

 

 

Klaus hızla Caroline'ı tutan cadıları kenara itti ve sarışın vampiri kollarına doğru çekti. Caroline'ın ellerinin titreyerek bedenine sarıldığını hissettiğinde, bu saçmalıklar nedeniyle Elijah'ı uzun süre bir tabutta tutacağına, kendi kendisine yemin etmişti bile.

 

 

 

 "Birlikteliğiniz doğanın dengesiyle oynadı, Klaus. Neden, nasıl... cevapları bizde bilmiyoruz. Ancak bu kız senin çocuğuna hamile ve doğacak çocuk bir mucize olacak."

"Hayır. Bu imkansız! Sırf acınası halkını kurtarmam ve şehri size geri vermem için bu yalanı uyduruyorsun ancak bu oyuna gelmeyeceğim." Klaus öfkeyle kaldırdığı parmağını indirdi ve Caroline'ın kolunu kavrayarak çıkışa yöneldi. Ta ki, Elijah'ın sabırlı ses tonuyla duraksayana dek.

 

 "Niklaus, dinle."

 

 

 Klaus'un gözleri önce öfkeyle Elijah'a sonra yaşlarla birikerek Caroline'ın belirtisiz karnına ulaşırken vampir duyuları onu derinlerde, çok derinlerde yavaş bir ritim ile ilerleyen kalp atışlarına ulaştırdı. Göz bebekleri şaşkınlıkla açılırken Caroline'ın kolunu kavrayan elini geri çekti ve gözleri aşık olduğu kadının çaresiz bakışlarıyla birleşti. Caroline'ın dudaklarını oynatarak 'Lütfen, hayır.' diyor olması bile Klaus'u durumun sonuçlarında kazanacağı güç ve mutluluğu düşünmekten alıkoyamıyordu. Ancak Sophie'nin sesi, geleceğin hayalini kurduğu her saniyeden onu soyutlayarak gerçekliğe döndürdü.

 

 

 

"Ne yapmamı istiyorsun?" Klaus'un pes ettiğini gösteren sözler ile Caroline'ın bağırışı duyuldu.

"Hayır! Hayır! Elbette bunu bir anlaşma olarak görmüyorsun! Bu çocuk asla doğmayacak. Bu imkansız! O gece tamamen bir hataydı ve... hayır! Hayır! Bunu istemiyorum. Hiç kimse beni istemediğim bir şeye zorlayamaz. Ben gidiyorum ve bu saçmalık burada bitiyor. Tamam mı? Bu delilik! Hepiniz aklınızı kaçırmışssınız!"

 

 Caroline öfkeyle arkasını dönerek dışarı çıkacakken anında kısık ve beklenmedik bir çığlıkla olduğu yerde kaldı. Klaus'un ve Elijah'ın endişeli bakışlarını üzerinde hissederken gözleri yavaşça avucuna kaydı ve açılmış derin kesiği gördü. Gözleri öfkeyle dolarken başını Sophie'ye çevirdi ve gelecek açıklamada sakin kalmak için dua etti.

 

 

 "Bu ne demek oluyor?" Elijah'ın şaşkın sesi Caroline konuşamadan karanlık odada yankılandı.

"Demek oluyor ki, eğer Caroline New Orleans'i terk etmeye ya da sizler Marcel'i ortadan kaldırmak konusunda yapacağımız anlaşmadan vazgeçme kararı alırsanız, kendime vereceğim en ağır zararın Caroline'a ve küçük Mikaelson'a da geleceği."

 

Sophie soğukkanlılıkla konuşurken Klaus'un öfkeyle yükselen sesi herkesin korkuyla nefesini tutmasına neden oldu.

 

 

"Eğer Caroline'ın kılına dahi zarar verecek bir şey yaparsan, sen başta olmak üzere işe yaramaz halkının canına okurum! Anlıyor musun? Beni tehdit etmeye, bir şey yapmaya zorlamaya nasıl cüret edersin?"

"Sen Köken Melezsin. Ve bize bir tek sen yardım edebilirsin. Bu çocuk ve kızın hayatı artık biz cadılar tarafından kontrol ediliyor. Ve eğer bize yardım etmeyecek olursan, söz veriyorum ki Caroline ilk doğum elbisesini görecek kadar bile yaşayamaz."

"Ne saçmalıyorsun sen?" Caroline'ın kısık çığlığı ile Elijah sarışın vampirin önüne geçti.

"Eğer Marcel'in ölmesi bu kadar önemliyse, ben yaparım. Caroline ve bebekten uzak durmanız şartıyla."

"Hayır. Öylece öldüremeyiz. Yapmamız gereken bir plan, ve uymanız gereken kurallar var."

Elijah derin bir iç çekişle Caroline'ı arkasına alırken Klaus öfkeyle Sophie'ye ve Elijah'a baktı. Mezarlığı vampir hızıyla terk etmeden önce bir kaç kelimesi zorlukla duyuldu.

"Daha fazla bu saçmalığı dinlemeyeceğim.”

 

 

 

 

 

 

 

***

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Caroline cadıların mezarlıktan ayrılması ile derin bir nefes vererek yere çöktü ve gözyaşlarını serbest bıraktı. Elijah’ın yanında olması umrunda bile değildi, ne de olsa onu tanımıyordu ve ne düşüneceğiyle ilgilenmiyordu ancak düşmanlarına zayıf gözükmekten nefret ederdi. Kısa bir sure sonra Elijah’ın ince kumaşlı ceketinin omuzlarında olduğunu hissetti, ve başını çevirdiğinde anlayışla gülümseyen o güvenilir ifade karşısındaydı. Aynı şekilde gülümsemeye çalıştı ancak arkadaşlarından, annesinden, okulundan ve çılgın yaşamından apayrı bir dünyada büyük bir savaşın ortasında istemediği bir bebekle kalacağı düşüncesi onu mutlu olmak dışında her duyguya yöneltiyordu.

 

 

 

“Şimdi ne olacak?” Caroline’ın buz gibi sesi Elijah’ın içini ürpertmeye ve uzun bir zaman sonra vereceği cevabı gözden geçirmeye itmişti. Derin bir nefes verdi.

“Bilmiyorum, Caroline. Niklaus’un vereceği tepkinin daha olumlu olacağını düşündüğümü itiraf etmeliyim.”

“Ama gördüğün üzere düşündüğün gibi olmadı. Bana duyduğu hoşlantı bile bir bebeği sonsuzluğuna almaya yetmiyor, açıkça belli olduğu şekilde! Hayatımı bir bebeğe bağlı geçiremem, benden bu kadar. Kardeşinin tepkisini ve istediğini gördün, şimdi bu bebekten kurtulmam için bana yardım etmek zorundasın.” Caroline yalvaran bir ifadeyle Elijah’ın ellerini sıkıca tuttu “Lütfen, Elijah. Bu şekilde yaşamak istemiyorum.”

“Sana hak veriyorum. İnan bana veriyorum. Ancak o bebek, ailemin son umudu. Niklaus’un son umudu. Sana yardımcı olacaksam, bu bebekten kurtulmakla değil, Niklaus’u ikna etmekle gerçekleşir.”

 

Caroline’ın ifadesi sertleşti.

 

 

 “Söylediklerini kulağın duyuyor mu? Senin ailenin umudu, benim ailemin değil. Kendi sorununuzu kendiniz halletmek zorundasınız. Sırf beni umursamadan bilmediğim bir şehirde, tanımadığım kardeşinin ellerine bırakan flört’ümün son umudu diye anne olma kararı almayacağım! Hayır. Kesinlikle hayır! Kendinize başka bir kurban seçin.” Caroline hışımla ayağa kalktı ve mezarlığın çıkışına doğru yürümeye başladı. Ancak “asil” olarak adlandırılan Köken’in peşinden gelen adımlarını duyabiliyordu. Umursamadı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

***

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Caroline müziğin yükseldiği, etrafın kalabalıklaştığı ve vampirlerin varlığını hissedebildiği meydana geldiğinde nereye gideceğini bilmediğini fark ederek pes edercesine ellerini kaldırarak arkasına döndü.

 

 

“Neden beni takip ediyorsun? Mezarlıkta yeterince açık olduğumu düşünüyorum, Elijah.”

“Öyleydin, Caroline. Öyleydin. Ancak senden bu kararını son bir kez daha gözden geçirmeni rica edeceğim.”

“Bu yüzden mi saatlerdir tek kelime etmeden bir ‘gölge’ gibi beni takip ediyordun? Pekala, o zaman seni bekletmeyeyim. Cevabım HAYIR. Hayır. Hayır. Hayır. Neresi anlaşılmıyor?”

 

 

Fazlasıyla sert konuştuğunu fark eden Caroline ifadesini yumuşatarak başını eğdi.

 

 

 

“Özür dilerim.”

“Lütfen özür dileme, Caroline. Özür dilemesi gereken biri varsa bu benimdir. Seni tanışma fırsatı elde ettiğimiz ilk dakikadan beri bu bebek konusunda zorluyorum ancak hatalıydım. Haklısın. Bunu yapmak zorunda değilsin.” Hayal kırıklığıyla gülümsedi “Ben ve ailem… oldukça karmaşık bir ilişki içerisindeyiz. Farklı hedeflere sahibiz demek daha doğru olacak. Niklaus’un güce, Rebekah’ın aşka, Kol’un eğlenceye, Finn’in sadakate olan tutkunluğu kabul edilebilir ancak bunu 1000 seneyi aşkın zamandır bir arada yapmamız için çabalıyorum. Birbirimizi kabul etmemiz için. Elbette onlara karşı bir sürü hatam oldu, özellikle’de Niklaus’a. Ancak bunları telafi etmek için bir fırsat arıyordum ve bu bebek gözüme çok uygun görünmüştü. Gözümü ulaşabileceğimiz ve kavuşabileceğimiz huzur öylesine bürüdü ki, bunun yanında senin geleceğini harcayacağımızı fark edemedim. En içten özürlerimi kabul et, lütfen.”

 

Elijah yakınlarında duran banka otururken Caroline’da omuz silkerek yanında yer aldı.

 

 

“Peki ya sen?” Elijah’ın soran bakışları Caroline’ı bulurken Caroline gülümsedi “Sen neye tutkundun?”

“Zannediyorum ki vicdanıma.”

“Nasıl yani?”

“Anlaması çok güç değil. Aileme, aşık olduğum kadına, kendime verdiğim zararları düzeltmek istiyorum. Bunca yıl sonra buna dair bir umudum taşıyorum, inanması zor ancak doğru. Bunu yaparsam huzuru hissedeceğimi biliyorum.”

“Oldukça derin düşünüyorsun, Elijah.”

“Benim yaşadığım kadar uzun yaşasaydın, anlamak zor gelmezdi ancak umarım bu duyguları hiçbir zaman tecrübe etmezsin. Pek keyif verdiklerini düşünmüyorum.”

 

 

Elijah derin bir nefes vererek yavaşça Caroline’ın omzuna dokundu ve banktan kalktı. Gülümsedi.

 

“Seninle tanışmak ve sohbet etmek bir zevkti, Caroline. Umarım ki bundan sonraki hayatında mutluluğu bulursun. Yarın bebeğinle ilgili verdiğin kararın ardından bana vereceğin haber ile sana bir cadı göndereceğim. Pişman olacağın bir karar vermemeni dilesem de, desteğimi esirgemeyeceğime emin olabilirsin.”

 

Caroline’ın yüzü endişeyle gerilirken arkasını dönerek ilerleyen Elijah’a doğru kararsız bir adım attı.

 

“Elijah bekle!”

“Evet?” Elijah anlayışlı bir ifadeyle arkasını döndü.

“Ben… cadıya gerek olacağını düşünmüyorum. En azından şey için, demek istediğim—bebek için.”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

**

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Gecenin karanlığında kaybolan adımlar atarken tüm vücudunu kaplayan ürperti ile Klaus başını elleri arasına aldı. Oturduğu bankın yapıldığı malzeme maddesi gereği parlarken, sokağı aydınlatan sokak lambalarının loş ışığı o göz kamaştırıcı parıltıya karışıyor ve Klaus’un düşüncelerini bölüyordu. Parmaklarını saçlarından geçirirken, düşündü Klaus. Gelecekte olabilecekleri, Caroline ile ilişkisinin varacağı noktayı, şehirde kaydedeceği ilerlemeyi… Tam bu sırada omzunda hissettiği güven verici el ile asil kardeşi Elijah oturduğu bankta belirdi.

 

 

 

“Ne istiyorsun, Elijah?” Klaus bakışlarını karışık döşemeli betondan ayırmadan sorusunu yöneltti.

“Konuşmak. 1000 yıldan beri kardeş kardeşe konuşmadığımızı fark ettim.”

“Bunu fark etmek için oldukça geç kaldığını düşünüyorum.”

“Haklısın, kardeşim. Ancak telafi edebileceğimizi umuyordum.”

“Konuşmak istiyorsan konuş.”

“Pekala.” Derin bir nefes verdi Elijah “Yüzyıllar once, babamız bu şehri, yuvamızı elimizden alırken onunla bir kavgaya tutuşmuştum, hatırlıyor musun? Ve ona daima seni seçeceğimi, senin tarafında olacağımı söylemiştim. Uzun süredir bir sözümü bozduğumu ve seni hayal kırıklığına uğrattığımı fark ettim, kardeşim. Ancak düzeltmek istiyorum. Yanında yer almak, seninle birlike savaşmak istiyorum. Ve sen bunu yapmama, bir kez daha, bir kez daha izin vermiyorsun, Niklaus!”

“Kimsenin yanımda yer almasına ihtiyacım yok. Uzun zamandır yok. Ben tek başımayım, Elijah. Ve bunun için kendimi suçlamayı çok uzun zaman once bıraktım. Sende öyle yapmalısın. Yoluna devam et ve hayatıma karışmaktan vazgeç.”

“Ama neden? Mystic Falls’taki kötü adam olabilmek için mi? Orada bulunmanın tek nedeni şu an yanında, onunla birlikte olabilmek için de altın fırsat ayaklarında değil mi? Biraz mantıklı düşünmeni rica ediyorum, Niklaus. Hayal ettiğimiz her şeye yeniden sahip olabiliriz.”

 

Elijah’ın adeta yalvaran ifadesi Klaus’un sinirlerini daha da gerdi. Hışımla ayağa kalktı ve suçlarcasına işaret parmağını Elijah’a doğru kaldırdı.

 

“Onlar senin saçma hayallerindi, Elijah! Benim değil! Her zaman kendi hayallerini, kafanda kurduğun ancak Mikaelson’ların asla oluşturamadığı aile tablonu, düşündüklerini benimkilermiş gibi kabul ettin ancak değil. Caroline’ı düşündüğün gibi sevmiyorum zira sana “aşkın bir vampirin en büyük zayıflığı” olduğunu söyleyen bendim! Şimdi kendi sözümü hayatımda istemediğim bir bebek için yok saymayacağım. Ona değer verdim evet, 1000 yıl sonra gerçekten yaşadığımı hissettim. Ruhumdaki yaraları iyileştiriyordu sanki.” Klaus’un dolan gözlerinden tek bir damla yaş akarken yüzünü buruşturdu “Ta ki, hayaliyle bile mutlu olduğum o gece aslında onun için bir hiç olduğumu anlayana dek! Onun umrunda değilim, kardeşim. Asla olmadım, asla da olmayacağım. Efsanelerde anlatılan, korkulan Niklaus Mikaelson’ı bir kasaba çocuğuna tercih etti, ona değer vermeyen arkadaşları için bana nefret kustu ona gösterdiğim her anlayışta. Evet, onu sevdim. Onu seviyorum. Ancak benim için bittiği, beni bitirdiği, hayallerimi bitirdiği bir gecenin sonucunu asla hayatıma eklemeyeceğim. Bunu böyle bil, ve onu evine, çok sevgili kasabasına gönder. Bu konuşma burada bitmiştir.”

 

 

Klaus gecenin karanlığında ilerlemeye başlarken Elijah hızla onu omzundan yakaladı ve güçlü elini boğazına sararak Klaus’u duvara yapıştırdı.

 

 

 

“O burada kalmayı seçti, Niklaus! Burada, seninle, ailemizle kalmayı seçti! Neden anlamıyorsun, kardeşim? Kendisi istedi, kendisi karar verdi.”

 

Klaus’un ifadesi yumuşarken afalladığı açıkça belli oluyordu.

 

“Ne?”

“Evet! Caroline burada kalmak istiyor, seninle kalmak istiyor, çocuğunuzu istiyor. İnanması güç geliyor olabilir ancak gerçek bu, kardeşim. Artık yalnız değilsin, tek başına devam etmek zorunda değilsin.” Elini boğazından çekerek umutlu gözlerle Klaus’un omzuna yerleştirdi. “Yanında olacağım. İlerlediğin bu yolda, seni yalnız bırakmayacağımi kardeşim. Söz veriyorum. Sadece anlamanı istiyorum. Ailenin yanında olduğunu anlamanı istiyorum. Sen, ben, Rebekah, Caroline ve bebeğiniz. Anlıyor musun? Artık hep birlikteyiz. Yeniden bir olacağız, yaralarımızı birlikte iyileştireceğiz. Senden yapmanı tek istediğim, inanman.”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

***

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İki gün sonra…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorucu bir kaç günün ve yabancı otel odasının tuhaflığının sonunda şehirden oldukça uzak, büyük bir bahçesi olan, büyük malikaneye girdiğinde Caroline’ın göz bebekleri şaşkınlıkla büyüdü. Etrafı en ince ayrıntısına kadar gözleriyle tararken, Klaus ve Elijah’ın temin ettiği tüm eşyalar büyük bir kamyon ile getirilerek eve taşınıyordu. Boş duvarlara, boş eve bakarak iç geçirdi Caroline. Yeni hayatı, yeni serüveni başlıyordu ve verdiği karara dair eminlik taşıyan tek bir belirti yoktu. Yavaş adımlarla göle bakan manzaraya doğru ilerledi ve pencerenin önünde durdu. Güzel görüntüye ve gerçeğin aksine verdiği huzurla çevrelenmiş yeni evine baktı. Ancak omzunda hissettiği tanıdık ve heyecan verici nefes ile başını çevirdiğinde geleceğinde olduğuna kesinlik kazanan, tüylerini ürperten, içine korkuyla beraber güveni salan, güzel ve yaralı adama baktı. Gülümsemeye çalıştı ancak başaramadı.

 

Ne Klaus, ne de Caroline birbirlerinin içini rahatlatbilecekler, söz verebilecek kadar eminlerdi olacaklardan. Neler yaşanacağını bilmiyorlardı, göremiyorlardı. Ancak Caroline’ın yüzünü örten minik saç tutamını kulağının arkasına yerleştiren Klaus’a ait güçlü el, ikisine de günlerin ardından biraz olsun gülümseme aşılayabilmişti.

 

 

“Hayatımın sonunda ne olacağını, kimlerin olacağını bu kadar erken öğreneceğimi bilmiyordum.”

“Yanılıyorsun, aşkım. Hayatın henüz başlıyor. Her zaman ve sonsuza dek'i, daha tatmadın.”

 

 

 

 

 

Klaus gülümseyerek geri çekilir ve üst kata yönelirken Caroline yeniden huzur veren manzarasına döndü. Klaus haklıydı. Her şey yeni başlıyordu. 

 

 

 

 

 

End Notes:

Pekala... ne diyorsunuz? Sizce devam etmeli miyim? Lütfen yorumlarınızı esirgemeyin! :')