Actions

Work Header

Rating:
Archive Warning:
Category:
Fandom:
Additional Tags:
Language:
Türkçe
Collections:
Turkfanfiction
Stats:
Published:
2016-12-16
Completed:
2016-12-16
Words:
55,777
Chapters:
15/15
Hits:
121

Bir Zamanlar

Summary:

Size birazcık Yukarı doğu yakasından bahsedeyim. Burası fazla zengin çocukların her şeyi yapma özgürlüğüne sahip olduğu tek yer. Pekala buraların en güzel kızlara ve en yakışıklı çocuklara sahip olduğundan da bahsetmeden geçemeyeceğim.
Chuck ve Blair’ın hayatından kesitlerle başlayan hikaye Blair’ın çocuk denecek yaşta Fransa’ya taşınması ve sonra yeniden New York’a dönmesiyle devam eder.

Notes:

Arşivist görevindeki Glenien'den not: Bu hikaye daha önce, artık kapanmış olan Turkfanfiction.net'te yayınlanmıştır. Sitede kalan hikaye arşivini korumak için, Türkfanfiction.net olarak Kasım 2016'dan itibaren, AO3'ün Open Doors (Açık Kapılar) projesi kapsamında, sitede bulunan tüm hikaye arşivini AO3 koleksiyonuna taşımaya başladık. Bu haberin duyurusu çeşitli kanallarda yapıldı, ancak size ulaşmamış olabilir. Bu yazarı tanıyorsanız veya bu yazar sizseniz, hikayeyi üzerinize geçirmek için lütfen profil sayfamdaki e-mail adresini kullanarak bana ulaşın.

Chapter 1

Summary:

Size birazcık Yukarı doğu yakasından bahsedeyim. Burası fazla zengin çocukların her şeyi yapma özgürlüğüne sahip olduğu tek yer. Pekala buraların en güzel kızlara ve en yakışıklı çocuklara sahip olduğundan da bahsetmeden geçemeyeceğim.
Chuck ve Blair’ın hayatından kesitlerle başlayan hikaye Blair’ın çocuk denecek yaşta Fransa’ya taşınması ve sonra yeniden New York’a dönmesiyle devam eder.

Chapter Text

 

 

 

Story Notes:

Hikaye Gossip Girl Fan Fiction olarak seneler önce yazılmıştır. Hikayenin AU yanları olmasının yanı sıra genelinde Manhattan'da geçmesinden dolayı Gossip Girl dizisinden pek ayrılan bir yanı da yoktur. 


 

1995….. Yaş 5……….

 -Miss. Blair inat etmeyin lütfen anneniz çoraplarınızın kalın olması konusunda kesin talimat verdi.

-Offf!Anlamıyor musun giyinmek istemiyorum.

-Ama Miss. Blair…

-Bak Dorota bana birazcık daha onları giydirmeye çalışırsan anneme makyaj dolabını karıştırdığını söyerim.

-Ama….                    

-Bunun yalan olduğuna inanacağını sanıyorsan yanılıyorsun.Ben onun masum küçük prensesiyim ve daha geçen gün ondan aşırdığım rujun suçunu sana atmaktan çekinmem.

      Evin içinde İspanyolca bir şeyler sayıklayarak çorap giydirme sevdasından vazgeçti.O anda bile bu kıza istemediği bir şeyi yaptıramayacağını anlamıştı.Zaten onunla daha kaç yıl geçirecekti ki?O zamanlar bunu bilmiyordu tabii.Daha kendisi de on sekiz yaşındaydı.İşe gireli sadece bir sene olmuştu.

     Blair evden çıkmak için heyecanlıydı.İlk defa okula gidecekti.Aslında tam olarak okul denemezdi ama gelecekteki sınıf arkadaşlarını ilk defa göreceği kesindi.Sadece bir arkadaşı vardı ve diğerleriyle de tanışmak istiyordu.Serena’yı annesiyle birlikte evine geldiğinden beri tanırdı.

-Diğer çocuklarla kavga etmeyin sakın Miss. Blair.

-Dorota sence ben kavgacı bir çocuk muyum?

-Onu bilemem ama şantajcı olduğunuz kesin.

        Gözlerini abartılı hareketlerle büyüttü ve Dorota’ya baktı.

-Şantajcı ne demek?

-Bu önemli değil Miss Blair.

-Ne demek?

-Sizin bana evde yaptığınız şey demek.

-Ah Dorota ben sana bir şey yapmadım ki.

-Evet öyle Miss. Waldorf.

-Çocukları merak ediyorum.Şoföre söyle hızlı gitsin.

-Hayır bunu yapamam.

-Sana sadece çabuk diyorum.Haydi…

-Miss. Serena da orada olacak merak etmeyin.Yalnızlık çekmeyeceksiniz.

-Ben asla yalnız kalmam Dorota.

      İşte gelmişlerdi.Blair daha Dorota’nın  kendini indirmesini beklemeden hızla oyun parkına koştu ve Serena’yı bulmak için etrafına bakındı.En az on tane küçük çocuk ortalıkta koşturuyordu.İri kahverengi gözlerini hevesle açtı.Sonra karşısında Serena’yı gördü.Bir çocuk elinde su hortumu sarı giysisi içindeki Serena’yı sıkıştırıyordu.Blair birazcık yanlarına yaklaştı ve konuşulanları dinlemeye başladı.Çocuk çarpık bir gülümsemeyle devam etti.

-Bak eğer öpücük vermezsen ıslatırım bu kadar basit.

-Hayır!

        Serena çocuğu reddediyordu ama bir yandan da ağlıyordu.Korkmuş bir görüntüsü vardı.Blair ellerini beline koydu ve yüzünü çocuğa döndürdü.

-Hey!Sen ne yaptığını sanıyorsun?

-Sanane ki?

-O benim arkadaşım!

-Olabilir…

-Hayır olamaz ondan uzak dur!Sen de ağlamayı kes Serena!

       Çocuk bakışlarını sonunda Serena’dan çevirdi ve Blair’a çikolata kahve gözlerle baktı.

-Sen kim oluyorsun da Chuck Bass’a ne yapacağını söylüyorsun ki?

-Ben onun arkadaşıyım ve ismim de Blair.Blair Waldorf.

-Kim olduğun umrumda bile değil!Orada kim oluyorsun derken seni aşağılıyordum.

-Aşağılamak mı?

-Evet salak!

-Salak mı?

-Evet zoruna mı gitti! haydi hemen bağır ve anneni çağır ha?

-Hey yeter artık.

Blair sinirle çocuğun elindeki hortumu kaptı.Çocuk da bir adım geri gitti ve tehditkar bakışlarını kıza çevirdi.Serena da gücün artık Blair da olduğunu anlayınca çığlık atarak sıvışmıştı.

-Sakın aklından bile geçirme.Sakın!

-Buna ben karar veririm.Khuck!

-İsmim Chuck!Beni ıslatırsan bunu ödersin.

      Blair ucunu tuttuğu hortumu zorlukla havaya kaldırdı.O anda Chuck ne yapması gerektiğini anladı.Elinin hemen altındaki çeşmenin vanasından suyun gücünü arttırdı.Hortum hızla Blair’ın elinden kaydı ve küçük kızı sırılsıklam ıslattı ve hemen ardından da çamur yığınının içine gömdü.Blair olduğu yerde bir çığlık koydu.Aynı anda Chuck da bir kahkaha attı.Tüm olanları gören Dorota hızla Blair’ın yanına koştu.Ama ondan önce küçük sarışın bir oğlan Blair’ın yanına geldi.Ona elini uzattı.

-Haydi elimi tut.

      Blair küçük oğlanın elinden tutarak ayağa kalktı.Dorota da arkasından gelerek küçük oğlana ve Blair’a yardım etti.Chuck hala kahkahalarla gülüyordu.

-İyi misiniz Miss. Blair?

-Değilim!Hayır!Kesinlikle değilim!

       Küçük sarışın oğlan Blair’ın haykırışlarını da dinledikten sonra Chuck’a çocuksu bir hırsla baktı.

-Bir bayana bunu yaptığın için utanmalısın.

-Öyle mi?Nedenmiş?

-Bunu sana kimse öğretmedi mi?

-Hıımm….Hayır.Sen öğretsene.

-Ben öğretirsem sonu kötü olur.

-Senin sonun mu?Evet buna inanırım.

       Bir daha Blair’a baktı ve kızı sırılsıklam olan üstünden şikayet ederken bulunca kendini daha fazla tutamadı.Kendini Chuck’ın üzerine attı.

-Sana bunu ödeteceğim.

     Kısa bir şaşkınlığın ardından iki çocuk birbirini yerde yuvarlamaya başladı.İki çocuk yuvarlanarak ve birbirlerini itip kakarak yerde kavgaya devam ederlerken uzaktan ama keskin bir düdük sesi geldi.Anında ikisi de durdu.Herkes durdu.Hemen ardından güçlü bir erkek sesi söylenerek yanlarına geldi.

-Charles Bass sana kaç defa birilerini dövmemeni söyleyeceğim?

-Ama…

-Senin gibi bir çocuğum olduğu için utandığımı bilmelisin.Sen kesinlikle iflah olmaz birisin Charles.Seni eğitmem çok zor olacak.

-Ama baba….

       Utanan gözlerle babasına bakmaya devam etti.Suçun kendisinde olmadığını açıklamak istiyordu.Babasının sert bakan mavi gözlerine baktı.Korkuyla yeniden gözlerini yumdu.Tekrar açmasıyla süzülen bir damla yaşa da engel olamadı.Babası her zamanki gibi onu dinlemeden yargılıyordu.

-Hiçbir mazaret bu yarattığın karışıklığı açıklayamaz.Buradaki başka hiçbir çocuk senin kadar karışıklık yaratamaz Charles!Seni nasıl okula yollayacağım konusunda şüpheliyim.Daha tanışma partisinde bu kadar karışıklık yaratabiliyorsan seni okula yollamam bir facia olur.Sen benim çocuğum olamayacak kadar saygısız,haddini bilmez,zaptedilemez ve küçük düşürücü bir çocuksun!Hemen buradaki herkesten yarattığın karışıklık için özür dile ve buradan gidelim.

      Herkes sessiz bir şekilde baba-oğulu izliyordu.Nate’in annesi arkasından gelmişti ama Bart Bass’i orada oğlunu azarlarken görünce herkes gibi kalakalmıştı.Çocukcağız artık gözyaşlarını tutamıyordu.Tam o anda tüm bunlara sebep olan Waldorf’un kızı Charles’ın ağlayan suratına baktı ve bir adım öne çıkarak babasının pantolonuna dokunarak hafifçe çekiştirdi.

-Bayım….

-Bu işe karışmamanı öneririm küçük kız.

-Bayım!Size sadece oğlunuzun bir suçu olmadığını her şeyi benim başlattığımı söyleyecektim.

       Bart Bass gözlerini çocukların üzerinde gezdirdi.Herkes korkuyla üzerlerinden geçen gözlerin karşısında kafalarını eğdi.Bir tek Blair adamın gözlerine baktı.O da ona sorarcasına bakarak devam etti.

-Bu doğru mu?

-Evet bayım ben hiçbir zaman yalan söylemem.Tüm bu karışıklığın tek sebebi benim.

-Bu yüzden mi ıslaksın?

-Evet bu bir kazaydı sadece.

-Yine de Charles ve ben buradan gidiyoruz.

-Hayır bayım onu götürmeyin lütfen.Daha pasta bile yemedik.

-Bunu yemeyi hakketmiyor.

-Her çocuk pastayı hakkeder.Lütfen bayım…

-Pekala küçük kız bu seferlik bu karışıklığı senin yarattığına inanarak onu affediyorum.

-Teşşekkürler bayım.

        Adama sevimli bir gülümsemeyle karşılık verdi.Bart Bass da anlam veremeden suratına baktı ve arkasını dönerek yürümeye başladı.İnsanlar yeniden konuşmaya başlamıştı.Gergin ortam yeniden dağılmıştı.Chuck kafasını eğdi ve hızla koşarak uzaklaştı.Utancından yerin dibine geçecekti.Nate de Blair’a yaklaştı ve ona soran gözlerle baktı.

-Bunu neden yaptın?Seni ıslattı farkında mısın?

-Sence salak gibi mi görünüyorum?Tabii ki de farkındayım.

-O zaman bunu neden yaptın?

-Bu…bu seni ilgilendirmez çocuk!

-Benim bir adım var.Söylememi ister misin?

-Hayır!

-Ama senin kalkmana yardım ettim.

-Pekala çocuk adın nedir?

-Nathaniel Archibald.Ama sen Nate diyebilirsin.Ya sen?

-Pekala Nate müsadenle ve Ben de Blair.

        Blair yavaşça Nate’i itti ve Dorota’ya doğru yürüdü.

-Üstümü değiştir Dorota.

-Pekala benimle gelin Miss. Blair.

-Blair nereye gidiyorsun?

-Sanane ki çocuk beni çamurdan çıkarttın diye sana köle değilim ya?

        Dorota’ya doğru yürümeye devam etti.Dorota hızla onu giydirmek için yanına aldığı çantayı açtı.Bir yandan da sürekli olarak söyleniyordu.Blair’ı tualette giydirdikten sonra yeniden çocukların arasına yolladı ama bu sefer daha dikkatli olmasını tembih etti.Blair’ın onu dinleyeceğiyse meçhuldü.

      Blair yoldan yürürken bir ağlama sesi duydu.Kafasını merakla sağa sola salladı ama kimseyi göremedi ve sesler de kesilmişti.Ama sonra orada küçük kayanın dibine sessizce çökmüş Chuck’ı gördü.Yanına gitti ve karşısında sessizce dikildi.

-Olanlar için üzgünüm Charles.

-Özür dilemesi gereken benim sanırım ismin neydi?

-Blair.

-Evet Blair…Ben üzgünüm.

-Tamam sorun değil.Baban….

-Onun hakkında konuşmak istemiyorum!

-Pekala…

-Gerçekten istemiyorum.

-Yani o hep böyle midir?

-Her zaman…

-Merak etme benimkiler de pek iyi değil.Onlardan çok Dorota’yı görüyorum.

-Dorota da kim?

-Yardımcım diyelim.

      Blair bunu söylerken gülümsedi.Chuck da ona şaşkınca baktı ve sonra devam etti.

-Vay canına!Ne kadar güzel bir gülümsemen var.

         Chuck bunu söyleyince Blair birazcık daha gülümsedi ve birazcık da kıkırdadı.Birazcık da kızardı.Ama Chuck hiç ifadesini bozmadan devam etti.Yüzüne çarpık bir gülümsem oturttu.

-Ben ciddiyim.

-Teşşekkür ederim.

-Hayır buna gerek yok.Gerçekleri söylüyorum Blair.

-Beni utandırıyorsun.

         Blair birazcık daha kızardı ve sonra Chuck’ın gözlerine baktı.Sonra yeniden kendi ellerine baktı.

-Sen yarın bizim eve gelmek ve oynamak ister misin?

-Ben…çok isterdim.

-Anlıyorum.

        Blair üzgünce yüzünü düşürdü.Gözleri birazcık buğulandı ve Chuck’a bakmaktan çekindi ama Chuck panik görünüyordu.

-Yo…Sandığın gibi değil.

-Açıklamak zorunda değilsin Charles benden hoşlanmadın.

-Hayır hoşlandım.Seni gelinim olarak hayal bile ettim.

-Gerçekten mi?

-Evet.

 -O zaman geliyor musun?

-Bunun için çalışacağım ama babam.

-Onunla konuşabilirim senin için…

-Hayır!Buna sinirlenebilir.

        Chuck yavaşça yere eğildi ve bir çiçeği kopartarak eline aldı.

-Demin kayanın dibinde otururken sana bunu yaptım.

-Gerçekten bana mı yaptın?

-Şey…Evet.Beğenmedin mi?

       Chuck elindeki çiçeği otlarla sararak zincir yaptığı bilekliğin ortasına koydu.Blair da yüzünde anlamsız bir ifadeyle çiçeği aldı.

-Beğendim.

-O zaman benim gelinim olacak mısın?

-Zamanı gelince olacağım.

-Söz mü?

-Söz...Ama bir şartla yarın gelirsen.

-Söz verirsen gelmek için elimden geleni yaparım.Ama gerçek bir söz.Gerçek bir söz ve gerçek bir gelin olacaksın.

-Gerçekten söz veriyorum Charles.Senin gelinin olacağım.

-O zaman bu bilekliği takmalısın.

-Neden?

-Filmlerde izlemedin mi hiç erkekler kızlara evlilik sözleri için bir şeyler verir.

-Ah evet.Onu bana takmalısın.

-Tamam.

          Chuck Blair’a yanaştı ve bilekliği yavaşça küçük ellerinden kaydırdı.Orada ona bir söz vermişti ve hayatı boyunca unutmamak için de kendine söz verdi.Kızın elinden tuttu ve onu kendine yanaştırdı ama tam o  anda telaşlı Dorota hızla yanlarına geldi.İki çocuk da utançla birbirlerinden uzaklaştı.

-Pasta için ikinizi bekliyoruz ve babanız gerçekten sinirli.Çabuk olmalısınız bence.

-Pasta mı?Bayılırım………

       İkisi de koşarak pasta yemek için fırladılar.

---------------------------------------------------------------------------------

     Ertesi gün Blair Dorota’yla konuşuyordu.

-Bugün Charles buraya gelecek bizim için kek yapmalısın Dorota.

-Pekala.

-Hayır vazgeçtim kek olmasın.Kurabiye olsun.

-Kararınız kesin mi Miss. Waldorf?

-İkisinden de istiyorum.Damla çikolatalı kurabiye ve limonlu kek.

-Pekala arkadaşınız kesin gelecekler mi?

-Evet gelecek Dorota ona bir söz verdim.

-Nedir bu söz?

-Ben…

       Yavaşça sesini alçalttı ve Dorota da ona kulağını yaklaştırdı.

-Ben ona bir söz verdim.

-Nasıl bir söz bu?

-Ben onun gelini olacağım Dorota.

-Miss. Blair bundan annenizin pek hoşlanacağını sanmıyorum.

-Bunu bilmediği sürece sorun olmaz ama değil mi?

-Evet tabii ki.

-Teşşekkür ederim.İşte bu benim Dorota’m.

-Ah Miss. Blair merak etmeyin.Bu küçük sırrınız bende güvende kalacak.

-Güzel söylediklerimi hazırla Dorota.Charles verdiği sözü tutacaktır.

       Blair pencere kenarında beklemeye başladı.Yüksek apartmandan yolu gözlemeye çalıştı ve bir yandan da evdeki kurabiye kokularını içine çekti.Ama Charles ortada yoktu.Beklemeye hiç yılmadan devam etti.

-İstediğiniz her şey hazır ve sıcak Miss. Blair misafiriniz ne zaman gelir?

-Gelmesi lazımdı.

-Evet.

-Saat kaç Dorota.

-Saat üç buçuk efendim.

-Gelecektir.

        Blair tedirgince beklemeye devam etti.Bilekliğine baktı.Charles ona söz vermişti ve gelecekti.Bekledi.Bekledi…En sonunda kapının çaldığını duydu ve herkesten önce koşarak açtı.Ama gelen Charles değil annesiydi.

-Beni bu kadar hevesle beklediğini bilmiyordum Blair.

-Seni beklemiyordum ki.

-Her neyse.Seninle konuşmamız gereken önemli şeyler var.

-Hiii!!Yemin ederim ki ruju ben çalmadım ve sana kim ne dedi bilmiyorum ama…Charles’ı eve sadece oynamak için davet ettim onu asla öpmem.Hem zaten gelmedi de.Ayrıca dün üstümü ıslattım ama..Ama asla hasta olmam hemen değiştirdim.Bir de geçen hafta iki hamburger yemedim gerçekten.

        Annesi Blair’a rahatsızca baktı.Yine de bugünlük onu affedecekti çünkü onunla konuşması gereken şeyler vardı.

-Hayatım bunlar tamamen farklı konular ama konuşacağımız şey…

-Evet nedir o?

-Neden salona geçmiyorsun?

-Pekii.

-Böylesi daha iyi.Hayatım biliyorsun ben ve baban daima seni düşünürüz ve bu sefer de öyle olacak.Biz taşınıyoruz.

-Taşınmak mı?

-Evet….

-Aşınmak ne demek?

-Aşınmak değil taşınmak öncelikle.Yani artık bu evde yaşamayacağız demek.Aslında bu ülkede de yaşamayacağız.Biz Fransa’ya gidiyoruz.

-Hiii!Gerçekten mi?Ama ben bunu istemiyorum.

-Biliyorum buna tepki göstermen normal ama bizim kararlarımıza uymalısın değil mi?Bir çocuğun yeri anne ve babasının yanıdır.Hem orayı seveceksin.

-Ne dedıklerını bıle anlamam!

-Sen bunu nereden biliyorsun?

-Fransız kanalını izlemiştim.Onlar saçma konuşuyor anne.Burada kalalım.

-Blair Cornelia Waldorf itiraza lüzum yok!

-Peki ne zaman?

-Yarın sabah küçük bavullarla gidiyoruz.Geri kalan eşyalar sonradan gelecek.Şimdi odana çık ve en azından oyuncaklarını toparla.Sonra da hemen ayak altından çekil.Giysilerini toplayalım.

-Giysilerimi toplamak mı?Hayır!

-Blair!

-Asla!

-Çabuk odana!

      Blair ayaklarını sürüyerek odasına çıktı ve hemen ardından yatağa gömülüp ağlamaya başladı.Gözyaşlarının yanı sıra kendi kendine söyleniyordu da.Annesinin ağzına öykünüyor içindeki bütün sinirini ona döküyordu.Hıçkırıklarla da devam ediyordu.Odasına gireli ne kadar olduğunu bilmiyordu ki kapı açıldı.Hızla elindeki yastığı kapıya doğru savurdu ve bağırdı.

-Çık dışarı!

-Hey sakin ol benim.

          Blair gömüldüğü yataktan kafasını kaldırdı ve Chuck’ın yüzüne baktı.Onu görünce neşelenmişti aslında ama bunu gizledi.

-Neden geciktin?

-Ancak gelebildim.Neden ağlıyorsun?

-Yok bir şey!

-Nasıl yok?

-Yok işte.Sadece biz taşınıyoruz.

-Taşınmak mı?

-Evet çok uzakta oturacağım artık.

-Oraya da gelirim.

-Hayır gelemezsin.

-Neden?

-Çok uzak anlamıyor musun?

-Öyle mi?

-Bir daha hiç göremezsin beni.

-Ama….

     Chuck’ın gözleri hayalkırıklığıyla yere daldı ve yeniden başını Blair’a kaldırdığında birazcık buğulanmışlardı da.Blair da yanına geldi ve telkin edercesine cevap verdi.

-Biliyorum.

-Ama…Ama gelinim olacaktın!

-Artık olamam.

-Söz vermiştin Blair.

-Biliyorum.

-Seni gelinim olarak istiyorum!

       Blair hafifçe kıkırdadı.Bugün ilk defa gülmüştü.Chuck da ona gülümsedi ve sonra ceplerini yokladı.

-Bunu sana geç kaldığım için aldım.

-Nedir o?

-Bir saç bandı.

-Saç bandı mı?

-Evet.Takmak ister misin?

-Çok isterim.

       Chuck elindeki beyaz merserize örgü saç bandını Blair’a verdi.Blair da onu kafasına gelişi güzel yerleştirdi.Ama bu Chuck’ın komiğine gitti.

-Dur sen yapamadın!Ben takmalıyım.

-Tamam.

        Chuck Blair’ın uzun saçlarının arasına bandı yerleştirdi.

-Şimdi oldu Blair ve kesinlikle bir geline benzedin.

 -Biliyorum.

-Ne zaman gideceksin?

-Yarın sabah.

-Hiii!Bu son görüşmemiz ve fazla vaktim yok.

-Evet öyle.

        Chuck Blair’ın bileğine baktı ve hala bileziğinin orada durduğunu gördü.Bileziğe hafifçe dokundu ve sonra Blair’ın beyaz ellerine dokundu.Tam o anda aşağıdan bir ses geldi.

-Çabuk olun Mr. Bass babanız aşağıda sizi bekliyor.

-Hemen geliyorum.

      Aşağıya doğru seslendi ve sonra yeniden Blair’a döndü.Ellerini daha sıkı tuttu ve sözlerine başladı.

-Sana bileziği ve bandı verdim.Bana bir söz daha ver Blair.Ne olursa olsun bir gün bana dön ve benim gelinim ol.Söz mü?

-Söz veriyorum Charles.

 

        Chuck Blair’ın yanağına kaçamak bir öpücük kondurdu ve Blair da utançtan kıpkırmızı oldu.Chuck da koşarak aşağı indi ve Blair kapı sesini duydu.Ona söz vermişti onun gelini olacaktı.Bu sözü tutmak için kendine de söz verdi.