Chapter Text
Fransa derin bir nefes alıp başını öne eğdi.
'İngiltere... Sana sormak istediğim birşey var...'
Konuşurken güçlük çekiyordu. Bir kez daha yutkundu.
'Benimle... Evlenir misin?'
İngiltere saf şaşkınlıkla baktı. 'Ne?!'
Dalga geçip geçmediğini anlamak için onu inceledi. Hayır, gerçekten çok ciddi görünüyordu. Boğazı kurumuştu. 'Fransa... Bugün 1 Nisan değil, biliyorsun...' Fransa cevap vermeden öylece bekliyordu. Telaşla gülüp ayağa kalktı. 'Ne yani, takvimin de mi yok senin?' Fransa duygusuz bir şekilde bakıp 'Hayır... ' diye mırıldandı. 'Takvim almıştım..'
Bu tepki de ne böyle?!
Fransa cebinden bir kağıt çıkarıp ona doğru uzattı. 'Al bakalım.' İngiltere formun adını okuyunca bir adım geri çekildi. 'Bu bir evlilik formu, seni salak!' Geri gitmeye davranırken Fransa birden onun elini tutup kendine çekti. 'Hayır... Hayır... O bir takvim...' İngiltere şimdi gerçekten tırsmıştı. Fransa bugün hiç de kendisi gibi davranmıyordu. Ingilterenin elini iyice sıkıp bağırarak tekrarladı. 'Bu bir takvim!' Konuşurken dişlerini var gücüyle sıkıyordu.
'Bırak beni! Bugün beni korkutuyorsun!'
Fransa onun elini zorla forma götürüp adını yazdırmaya başladı. 'B-bekle, ne diye bana bunu imzalattırıyorsun ki?!'
İngiltere geri çekilmek için uğraştıkça Fransa daha çok ittiriyordu. 'Ne oluyor sana be?'
'Bekle! Bir harf kaldı! Üf, sanki isteyerek yaptırıyorum!' Biraz geri çekildi. Gözleri dolmuştu. 'Ama.. Süveyş kanalı yüzünden evim berbat halde. Ve ev sahibim dedi ki... Eğer ben... Seninle evlenmezsem... Ölebilirmişim!' Gözlerini kapadı. Patronunun cırtlak 'Ölebilirsin! ' diyen sesini duyabiliyordu. İngiltere onu geriye itti. 'BUNUN İÇİN SENINLE EVLENMEK ISTEMIYORUM!' Forma doğru eğildi. 'Ben bunu buradan çıkarıyorum!' Fransa'nın engelleme çabalarına rağmen formdan ismini aceleyle karaladıktan sonra geri çekilip kahkaha attı. 'Canıma değsin! Insanları evlilik formu imzalamaya zorlamamalısın!'
Fransa bağırarak ağlıyordu. 'Seni canavar! Vicdansız! Ölsem umrunda değil yani?!' Ingilterenin yakasını kavrayıp kendine çekti. 'Hey.. İngiltere.. Gerçekten... Himayene girmek falan umrumda değil! Bir iyilik yapıyormuşsun gibi düşünsen, he?'
İngiltere onun elini itti. 'Hayır, salak! Ne diye SENINLE evlenmek zorunda olayım?!' Kapıya doğru yöneldi. 'Git ve kendi problemlerini kendin çöz!'
Tam bu anda iki çift kol onu kendine hapsetti. Taş kesilmiş bir halde kalakalmıştı. Fransa'nın tuhaf gülüşünü işitince kurtulmaya çalıştı.
'Bırak beni! H-heeey?! Bana ne yapacaksın?!'
Fransa onu duvara kadar sürükleyip aniden duvara yasladı. Burunlarını çarpıştıracak kadar yakınına geldikten sonra umutsuzca 'Ölmemi bu kadar mı çok istiyorsun? ' diye fısıldadı. 'Benden bu kadar mı çok nefret ediyorsun?'
İngiltere onu hızlıca itip yere düşürdü. 'EVET! O KADAR ÇOK NEFRET EDIYORUM!!!'
Hızlıca dışarı çıktı. Bu salak kurbağa... Ne kadar sinir bozucu... Benimle evlenmek istemesi bile saçma... Birden sırtında ceketini olmadığını farketti. Biraz önceki denetlenme sırasında orada bırakmıştı. İç geçirip ceketini almak üzere geri döndü.
Kapıyı dikkatlice açıp içeri baktı. Ve tuhaf bir manzarayla karşılaştı. Fransa onun ceketine yüzünü gömmüş, ağlıyordu. Gözleri yuvalarından fırlayacakmış gibi hissetti. Fransa gerçekten de sarsılarak ağlıyordu. Sebepsizce üzüldüğünü hissetti. Fransa'nın ağlamasına neden bu kadar üzüldüğünü kendisi de bilmiyordu. Çünkü Fransa tam bir bebekti. Her zaman ağlardı. Ama ilk defa bu kadar gerçekçi ağlıyordu. Şey gibi...
Umudunu kaybetmiş gibi...
'Evlensek ne olur? ' diye düşündü. 'Ordumu daha da genişletebilirim!' Kararlı adımlarla onun yanına gitti. Fransa ayak seslerini duyunca kafasını kaldırmıştı.Biraz sonra yapacağı şeye inanamıyordu! Boğazını temizleyip konuşmaya başladı. 'Ordumu genişletmek... Fena fikir değil... Düşününce sen tam bir işe yaramazsın. Ama gene de belki işe yarar şeyler vardır...'
Fransa sevinç içinde ayağa fırladı. 'Teşekkür ederim! Teşekkür ederim!' Ona sarıldı. 'Gerçekten teşekkür ederim!'
İngiltere kıpkırmızı kesilip geri çekildi. 'B-bunu sırf ordum için yapıyorum aptal! Sakın yanlış anlama!'
Fransa güldü. 'Sen nasıl dersen.'
'Ama bir şartım var.'
'Nedir?'
İngiltere içini çekti. 'Onuruma uygun bir düğün yapmak zorundayız... Böyle basit bir kağıtla değil.'
Fransa kaşlarını çattı. 'Nasıl diyorsan öyle olsun...'