Actions

Work Header

Rating:
Archive Warning:
Category:
Fandom:
Additional Tags:
Language:
Türkçe
Collections:
Turkfanfiction
Stats:
Published:
2016-12-25
Completed:
2016-12-25
Words:
1,359
Chapters:
2/2
Comments:
1
Kudos:
3
Hits:
49

Karmakarışık

Summary:

KAPTAN ARTHUR X KÖLE FRANCİS
Küçüklükten gelen... Zavallı anılar...
O okyanus mavisi gözleri unutamadı ki...
Bir safiri bile değersiz bir cam parçası gibi gösteren o muhteşem iki çift göz...
____________
Hetalia Fruk içeriklidir.

Notes:

Arşivist görevindeki Glenien'den not: Bu hikaye daha önce, artık kapanmış olan Turkfanfiction.net'te yayınlanmıştır. Sitede kalan hikaye arşivini korumak için, Türkfanfiction.net olarak Kasım 2016'dan itibaren, AO3'ün Open Doors (Açık Kapılar) projesi kapsamında, sitede bulunan tüm hikaye arşivini AO3 koleksiyonuna taşımaya başladık. Bu haberin duyurusu çeşitli kanallarda yapıldı, ancak size ulaşmamış olabilir. Bu yazarı tanıyorsanız veya bu yazar sizseniz, hikayeyi üzerinize geçirmek için lütfen profil sayfamdaki e-mail adresini kullanarak bana ulaşın.

Chapter 1

Summary:

KAPTAN ARTHUR X KÖLE FRANCİS
Küçüklükten gelen... Zavallı anılar...
O okyanus mavisi gözleri unutamadı ki...
Bir safiri bile değersiz bir cam parçası gibi gösteren o muhteşem iki çift göz...
____________
Hetalia Fruk içeriklidir.

Chapter Text

 

Author's Notes:

Adenia ismini öylesşne yazdım.

 


 

 

 

 

Güneş batmak üzereydi. Karşıdaki adanın üzerine gecenin tatlı örtüsü örtülmüştü. Tüm ihtişamıyla Adenia adası karşısında duruyordu. Diğer adıyla ‘Asiller Krallığı!’

 Adenia adası sonunda tamamen işgal edilmişti. Dürbünle son bir kez durumu kontrol ettikten sonra geminin dümenine doğru yürüdü. Keyfi yerine gelmişti. Fazla direnç görmeden tüm adayı ele geçirmişlerdi.

Arkasından gelen ayak seslerini duyup o tarafa doğru döndü. Sağ kolu Lawniet’i görünce ne diyeceğini duymak için bekledi. Lawniet hazır ol pozisyonuna gelip ‘Sir! Sonunda tüm ada kontrolümüz altına alındı! Emrinizi bekliyoruz, efendim!’ diye bağırdı. Kaptan zevkle kasıldıktan sonra elindeki haritayı dümene bıçakla sabitledi.  ‘Peki şu asillere ne oldu? Hani Bonnefoylar?’ dedi. ‘Onları hallettiniz mi?’

Adam hayır anlamında kafasını salladıktan sonra ‘Hayır efendim! Ne yazık ki hemen hepsi adadan kaçmayı başarabilmişler.’ diye yanıtladı. Sonradan aklına gelmiş gibi ekledi. ‘Ama bir tanesi kalmış. Adayı savunmaya çalışan grubun içindeydi. Zorlukla da olsa onu da yakaladık.’

Kaptan şapkasını düzeltti. ‘Onu bana getirin. Bize karşı savunmayı deneyebilecek kadar aptal biriyle karşılaşmamıştım.’ Ardından sırıttı. ‘Onu özel esirim yapacağım. Güzel bir rehine olabilir. Şu Bonnefoy ailesi akrabalarına fazla bağlıymış. Bize güzel bir puan oldu bu…’ Karşısındaki tayfa sırıtmasını gizledi. Özel esir, ha? Kaptan bu adamın neye benzediğini görünce gerçekten şaşıracaktı. Kaptanı selamlayıp esiri getirmek üzere geri döndü.

Kaptan Arthur Kirkland… Belki de gelmiş geçmiş en başarılı korsan… Daha 23 yaşında olmasına rağmen donanmasının karşısına çıkacak hiçbir güç yoktu. Tüm Avrupa kıtası onun bu gücünden bahsediyorlardı.

Ama onun ASIL ünlü olduğu kısım tuhaf merhamet anlayışıydı. Ona karşı çıkmayan asilleri öldürmüyor, sırtını sıvazlayıp başka bir yere sürüyordu. Ama karşı çıkanları karşı çıktıklarına pişman oluncaya kadar kürekçi olarak kullandırıyordu.

İlk başlarda gücünün ve ününün bu kadar artmasından önce ne olduysa Bonnefoy ailesine özel bir sinir bağlamaya başlamıştı. Kimse sebebini bilmiyordu. O ünlü merhametini kullanmadığı tek aile, Bonnefoy’lardı. Hatta şimdiden bir deyim bile kullanılmaya başlamıştı. ‘Bir Kirkland karşısındaki bir Bonnefoy gibi!’

Bu kaptanın bir özelliği de vardı… KAŞLARI…  İnanılmaz derecede büyük kaşları vardı. Alay konusu olmasına rağmen kimse bu kaşların onda kötü durduğunu söyleyemezdi. Hatta sırf bu kaşları için ondan hoşlananlar vardı. Ne diyebilirim, zevkler ve renkler farklıdır.

Kısa bir şekilde tanıttığımız bu kaptan şimdi birazdan yanına getirilecek köleye yapacağı işkenceleri düşünüp keyfinden gülümsüyordu. ‘Doğduğuna ve bana karşı gelmeye kalktığına pişman olacak!’ diye düşündü. Tam bu sırada arkasından bir gürültü yükseldi.

‘Seni piç Fransız!’

Hızla arkasına döndü. İki kişi tarafından tutulmuş sarı saçlı bir adam kurtulmak için debeleniyordu. Onun önündeki adam burnunu tutmuş ve ona küfürler yağdırıyordu. Sonra bir an durup karnına tekme attı. Sarışın adam yere çöküverdi.

‘Hey! Lawniet! Ne yapıyorsun?! Benim esirime sataşma!’

Lawniet özür diler gibi baktıktan sonra ‘Üzgünüm kaptan!’ dedikten sonra kanayan burnunu gösterdi. ‘Lakin şu pezevenk bir an elimizden kaçmaya çalıştı.’

Kaptan sırıttı. ‘Üzülme, kırmızı sana yakışmış. Hadi çabuk yanıma getirin, onu daha iyi görmek istiyorum.’

Tayfalar Fransız adamı kaptanın önüne itip düşürünce bir kaçı kıkırdadı ama kaptan onlara sert biçimde bakınca bu sesler kesiliverdi. Diz çöküp adamın kafasını kaldırınca onun mavi gözlerini gördü. Tıpkı denizin en tatlı zamanlarındaki gibi parıl parıl parlayan bir renk… Tabii ki her an bir fırtına çıkabileceğini de seziyordu. Ve fark ettiği bir şey kanını dondurdu. Ama bu durumu gizlemeyi başardı.

Ona doğru iyice eğildi. ‘Hey Bonnefoy. Gemimizi nasıl buldun?’

Sessizlik… Sadece saf nefretle dolu bakışlar…

‘Konuşmayacak mısın?’ kıkırdadı. ‘Ah, çok üzücü. Ama ben bir beyefendiyim. O yüzden seni iyi şekilde ağırlayacağım.’

Tayfalara dönüp ‘Bunu odama zincirleyin. Ve de bıçaklarım ve kırbacımı da hazırlamayı unutmayın.’ Diye emretti. ‘Ona biraz Kirkland misafirperverliğini gösterelim!’

Etrafındaki adamlar sırıtıp adamı ite çeke kaptanın odasına doğru götürdü. Onları arkasından izlerken içinde rahatsız edici bir hisle duruyordu. ‘Gözleri…’ diye düşündü. ‘Gözleri nedense çok tanıdık…’

Kafasını sallayıp bu histen kurtulmaya çalışırken ‘Tamamen saçmalık!’ diye mırıldandı. ‘Gerçekten biraz uykuya ihtiyacım var.’