Actions

Work Header

Rating:
Archive Warning:
Category:
Fandom:
Characters:
Additional Tags:
Language:
Türkçe
Collections:
Turkfanfiction
Stats:
Published:
2016-12-09
Completed:
2016-12-09
Words:
3,977
Chapters:
3/3
Hits:
45

LOST

Summary:

“Dünyaya geldiğiniz gün, bir yandan yaşamaya, bir yandan da ölmeye başlarsınız..”
‹ Dramione ›

Notes:

Arşivist görevindeki Glenien'den not: Bu hikaye daha önce, artık kapanmış olan Turkfanfiction.net'te yayınlanmıştır. Sitede kalan hikaye arşivini korumak için, Türkfanfiction.net olarak Kasım 2016'dan itibaren, AO3'ün Open Doors (Açık Kapılar) projesi kapsamında, sitede bulunan tüm hikaye arşivini AO3 koleksiyonuna taşımaya başladık. Bu haberin duyurusu çeşitli kanallarda yapıldı, ancak size ulaşmamış olabilir. Bu yazarı tanıyorsanız veya bu yazar sizseniz, hikayeyi üzerinize geçirmek için lütfen profil sayfamdaki e-mail adresini kullanarak bana ulaşın.

Chapter 1: Kayıp

Chapter Text

 

 

Dinliyor musunuz, Bayan Granger?

Kırmızı kalemi masaya ritmik bir şekilde vurmayı kesip kaşlarımı kaldırarak masanın baş köşe tarafına döndüm ve ilgiyle baktım. Elbette, efendim.

Masada olan diğer sekiz şahıs alayla gülerken yeşil gözleri ve iri vücuduyla Colin Walker, yani patronum beni hedef almıştı bu sefer.

O halde diğer şirketle aramızda olan uçuruma ne diyorsun?

Umrumda değil, diyorum.

Enteresan, reklam afişlerdi daha farklı olabilirdi, son güncellemeden sonra pek beğenilmemiş gibi.. dedim kısaca. Çaprazımda oturan Bethany Carter'ın alayla güldüğünü, hemen solundaki Enzo Mikael'ın da masanın üzerinden elini hafifçe kaydırarak hareket çektiğine adım gibi emindim. Bunu hep yapıyorlardı, hep kıskanıyorlardı.

Colin Walker, elindeki tahta çubuğu beyaz tahtanın üzerine işlenmiş çizimlerden çekti ve gözüme soktu. İşinize odaklanın, Bayan Granger. Kıçınızın oturduğu yeri isteyen çok kişi var.

Farkındayım, efendim. dedim en ciddi sesimle, fakat içimden; senin kıçının oturduğu yeri de ben istiyorum.

Her neyse, Walker Şirketler Topluluğunun bilmem kaçıncı toplantısı böyle saçmalıklarla devam ederken ben beynimin köşe kıyılarına sonra düşünülecek kısmına ittiğim düşüncelerden birkaç parça topladım ve değerlendirmeye başladım.

Boktan giden hayatım.

3,5 yıl önce o lanet savaştan sonra aşık olduğum adamın kollarına atlayıp gençliğimi feda ederek evleniyorum ve kitap okumaya devam ederken rahibelik taslamayı unutmuyorum, sallanan sandalyemde oturup her şeyin ne kadar mükemmel olduğunu ve kaç tane çocuk yapacağımızı düşünüyorum ta ki bir gün işten eve erken dönüp kocama bir sürpriz yapmayı amaçladığımda merdivenleri çıkarken aslında bunun bir gün başıma geleceğini tahmin ettiğim halde ağlamadan edemiyorum çünkü Ron Weasley'in hırıltıları ve altına aldığı kadının inlemeleri o an iğrenç geliyor, sadece iğrenç; kendimi Muggle Dünyasına atıyorum ve kaçıyorum. Sadece telefonla-sadece Harry'le- görüşüyorum ve bu durumdan oldukça memnunum. Walker Şirketler Topluluğunda, sekreterlikle başlayan ve yönetici kadrosuna kadar ilerleyen başarım.

Neden bu kadar kabuğuma çekildiğimi mi soracaksınız?

Çünkü delicesine aşık olmanın ve bağlanmanın aklınızdaki soru işaretleri ve şüpheleri toprak altına gömerek kendini feda etmenin daha sonra ilişkinizde uçurumdan atılır gibi dışlanarak boşluğa düşmenin verdiği hisle birlikte geceleri ağlamaktan kızarmış gözlerimin beynimin kalbime yaptığı sorguları katarak neden aptalca seçimler yaptığımı düşündüğü an aynaya baktığımda aslında enkaz altında kalmış ve yıkılmış ifademin gölgelediği o güçlü ve savaşçı yönümü ortaya çıkararak hayata devam etmem gerekiyordu sadece.

Erkek yok, ilişki yok, aşk yok, bağlanmak yok ya da benzeri hiçbir bok yok. Sadece Cuma ve Pazar geceleri tek kişilik parti ve film gecesi var.

Düşüncelerim kendi kendine durduğunda, toplantının bittiğini fark ettim ve hızla telefonumu açarak beş cevapsız aramanın sahibini tuşladım.

Beş cevapsız aramayla bir cevapsız arama aynı şey, biliyorsun değil mi? dedim omzumla desteklediğim telefonu büroma ulaştığım an masaya yığdığım koltuk altımda kalmış dosyalarla.

Sırf bu şirkete aynı gün başvurup aynı gün işe alındığımız halde senin yönetici kadrosunda olman ve benimse hala afiş sekreteri olmam yüzünden mi itiliyorum Granger?

E-postalarımı kontrol ederken ensemi ovmaya başladım. Aramızdaki zeka farkından kaynaklanıyor, Quinn, kendini değerli hissetme. Uçak bileti insirimleri görünce sessizce iç çektim. Roma, Paris, New York, Londra, Berlin, Tokyo, Rio, Istanbul ve daha bir sürü şehir sizi bekliyor! Ay sonuna kadar %40'a varan indirimlerle! Aman ne güzel. Sanki hepimizi işimizi yarıda bırakıp kışın ortasında tatile gidebilecek bir milyonermişiz gibi..

Her neyse, kalp kırıcı. Bugün Cuma ve benim mesaim erken bittiğine göre

Mesain erken bitmedi, dedim uyuşukça dosyaları düzene koyarken. İşini erteledin sadece ve bak işte tam da bu yüzden hala afiş sekretirisin.

Aynen o dediğinden Hermione, neyse, bu gece yeni bulduğumuz mekana gidiyoruz ve itiraz etmek yok. dedi. Arkadan gelen seslere bakılırsa hala şirketteydi, küfür ve klavye sesleri..

Nina, cidden çok yorgunum. dedim masada duran mini kaktüsle oynarken.

Bir saate kadar işini bitirmiş ol. dedi ve telefonu apar topar kapadı. Ah, Tanrım, Muggle Dünya'sındaki tek arkadaşımın böyle bir manyak olmasını hangi günahıma borçluyum?

Telefonumu cebime attım ve dosyaları tekrar sıraya koymayı başladım. Hayatım bundan ibaretti işte. Bitmek bilmeyen bir performans ödevi, sonu gelmeyen bir proje, üzerime bırakılan emanet bir iş. Çaba sarf ettiğim tek şey kaybolmamaktı.

d6;

Ne bu, cenazeye mi gidiyoruz?

Üzerime son kez göz attım ve suratımı buruşturdum. Ne alakası var?

Belli ki öyle, moda ölmüş çünkü, o kadar zenginsin ve aldığın şey bu mu? dedi trençkotumu işaret ederek. Siyah mini bir elbise ve siyah trençkotumu giymiştim çünkü hava soğuktu.

Ceplerimi kontrol ederken, Trençkotu çıkarınca daha mı fazla eğleneceğim? dedim. Siyah deri ceketi ve mor kısacık eteğiyle, ve bir de Bana tecavüz et diye yalvaran fiziğiyle durumu hiç iyi değildi.

Gözlerini kırpıştırdı ve son kez beni süzerek evden çıktı. Botlarımı hızla giyip onu takip ettim. Maalesef aynı evin, farklı katlarını paylaştığımız için her haltıma karışabiliyordu.

Sokağa çıktığımızda soğuk dizlerimi tırmaladı ve sırtım üşüdü. Hafifçe titreyerek Nina Quinn'i takip ettim. Dar ve karanlık Londra sokakları şu an sessizdi; yani geceden önceki son saatler. Dükkanlara asılmış çam ağaçlarına baktım. Noel, tabii. Yılbaşının çağrıştırdığı tek şey Hogwarts'tı. Hagrid'in kesip getirdiği devasa ağaçların Büyük Salon'u kaplaması ve yılbaşı sabahı Ron ve Harry'e hediye ettiğim kitapları Ortak Salon'da bir yere fırlatılmış olarak bulmam. Ama en çok, en çok o ortamı özlüyordum. Bir kez daha, içimde kök salan Hogwarts özlemi kendini büyüttü. Yapabileceğim hiçbir şey yoktu.

İşte geldik.. dedi Nina cansız bir sesle.

İşaret ettiği yere baktım. Ne? Çukur mu? Ciddi misin? Suratımı olabildiğince ekşittim. Normal bir bardı işte. Neon lambalarla süslenmiş ve birkaç Noel Baba kabartması asılmıştı.

Enzo Mikael bu gece burada.. Sesine nüfuz eden heyecanı bastıramadan içeri daldığında dişlerimi sıktım ve bu oyuna nasıl düştüğümü düşündüm.

Nina hemen bir masaya otururken karşısındaki sandalyeyi çekerek ölümcül bakışlarımı üzerine diktim. Elimde olsa o bir lanet atardım, fakat onun ne Hogwarts'tan, ne büyüden, ne asamdan, ne Gryffindor atkımdan, ne de Zaman Döndürücüden haberi vardı. Olsa da umrunda olmazdı zaten.. Amortentia'yı yapmayı öğret. İlgisini çeken tek şey bu olurdu.

Sigara ve puro dumanı daha şimdiden akciğerlerime ulaşmışken masalarda kahkaha atan gençlere ve karaoke yapan sarhoşlara baktım. Ve tam barın köşesinde, şirketten diğer arkadaşlarıyla kumar oynayan Enzo Mikael.

Bak seninki.. diye mırıldandım gözlerimle işaret ederek. Nina sandalyesini gürültüyle oynattı ve Enzo'nun göz hapsine girmeyi denedi.

O adamın şirkette sarkmadığı tek insan patronumuzken...

Masamıza sertçe bırakılan iki shot'la irkildim.

Başka bir isteğiniz?

Ses kulaklarımda patlamıştı adeta. Daha ileriye gitmiş ve beynimde kendine ait ne varsa bulup gözlerimin önüne sermişti. Tüm anılar bir anda oynadı beynimde. Bakışlarımı ışık hızıyla kaldırdığımda, barmen kıyafetiyle bize baktığını görmüştüm.

Boğazımdan kurtulan, Malfoy? sesini engelleyememiştim.

Siyah tepsiyi koltuğunun altına sıkıştırdı ve diğer elinde tuttuğu ince sigarayı içine çekti. Dumanı üzerimize üflerken, O ne? Yeni bir içki çeşidi mi? deyiverdi.

Az kalsın kendi nefesimde boğulacaktım.

Bu sesin alay, nefret, kıskanç, pişmanlık duygusuna büründüğü tonlarını duymuştum. Ama böylesine ilgisiz, üstün körü, ve yabancı olmasını ilk defa duyuyordum. Mavi gözleri kaç defa hırsla bakmıştı, tiksintiyle ya da kibirle; bu uzak ve düşüncesiz bakış yeniydi.

Benimle dalga mı geçiyorsun, Draco? dedim bu sefer bir umut, adıyla seslenerek.

Birkaç saniye yüzümü incelediğinde onunla ilk defa bu kadar yakın durduğumuzu fark ettim. Sert parfümü burnumu istila etmişti. Kaşlarını yavaşça kaldırdı ve Nina'ya döndü. Beni biriyle karıştırdı herhalde, iyi eğlenceler. diyerek arkasını döndü ve sigarasını içe içe tezgahın arkasında gözden kayboldu.

Okuldayken neredeyse griye çalan saçları şimdi sarının kirli bir tonuyla karışmıştı. Siyah gömleği eskiden olduğu gibi boğazına kadar iliklenmemiş, aksine ilk üç düğmesi açık bırakılmıştı. Gözlemlerim sonucu beynim aynı anda milyonlarca şeyi düşünmek için sızlanırken ben hala bunun bir hayal olup olmadığını merak ediyordum. İçimde kocaman, soru işareti şeklinde bir boşluk oluştu.

Onu tanıyor muydun? dedi Nina kaşlarını çatıp shot'ı fondiplerken.

Hayır. dedim sessizce, fakat içimden; lanet olsun ki evet.