Actions

Work Header

Rating:
Archive Warning:
Category:
Fandom:
Relationship:
Characters:
Language:
Türkçe
Collections:
Turkfanfiction
Stats:
Published:
2016-11-19
Updated:
2016-11-19
Words:
14,759
Chapters:
11/?
Bookmarks:
1
Hits:
109

Hermione Parkinson

Summary:

Eğer Hermione Jean Granger aslında Hermione Jean Parkinson olsaydı. Ve yine de Gryffindor'a seçilseydi. Döneminin Sirius Black'i kadar güçlü ve istikrarlı olabilir miydi? Herşey yaşandıkça öğrenilir, öğrenmeye hazır mısınız?

Notes:

Arşivist görevindeki Glenien'den not: Bu hikaye daha önce, artık kapanmış olan Turkfanfiction.net'te yayınlanmıştır. Sitede kalan hikaye arşivini korumak için, Türkfanfiction.net olarak Kasım 2016'dan itibaren, AO3'ün Open Doors (Açık Kapılar) projesi kapsamında, sitede bulunan tüm hikaye arşivini AO3 koleksiyonuna taşımaya başladık. Bu haberin duyurusu çeşitli kanallarda yapıldı, ancak size ulaşmamış olabilir. Bu yazarı tanıyorsanız veya bu yazar sizseniz, hikayeyi üzerinize geçirmek için lütfen profil sayfamdaki e-mail adresini kullanarak bana ulaşın.

Chapter 1: Geçmiş ve kararlar

Chapter Text

 

Hikayenin kurgusunda birkaç değişiklik yaptım ve değişiklikleri açıklamak için birinci bölümü yazdım. Hikaye dördüncü kitaptan başlayacaktır. Umarım beğenirsiniz ... İyi okumalar :)

İlk dramione hikayem olarak huzurlarınıza sunuyorum.
Olayların nasıl başladığını anlatan kısa ve bilgilendirici ilk bölümüm :)

 


 

 

‘Her zaman ki gibi bir güne uyanmıştım fakat fark şuydu ki bugün ben ve Pansy Hogwarts’a gitmek üzere yola çıkıyorduk. Sonunda hayallerime kavuşacaktım. Bu kasvetli evden kurtulabilecektim.’
Küçük heyecanlı kız camın önünde ki masasına oturmuş defterine yazı yazarken birden odanın kapısı açıldı.
“Ah, hadi ama İnek Hermione. Okula daha başlamadık!” diyerek siyah saçlı bir kız odaya daldı. İzin istemeden odanın ortasında duran yatağa oturdu.
“Okulda hemen herkes senin inek olduğunu düşünecek! Slytherin de kimse bu kadar çalışmaz Herm.”
“O kişi bensem çalışırım. Şimdi odamdan çıkar mısın?”
“Tabi ki de küçük burnu havada Prenses, annen çağırdı bu arada hem de hemen.”
“Pansy seni lanet olası sürüngen! Neden daha önce söylemedin?”
Aniden oturduğu sandalyeden kalkan Hermione bir anlığına düşme tehlikesi geçirdikten sonra Pansy kahkaha atmaya başladı.
“Çünkü öyle bir şey yok!” dedi ve Hermione’yi odasında yalnız bıraktı.
Hermione bu yüzden bu evden bir an önce çıkmak istiyordu.

>>>>>>>>>>>

‘Sonunda işte gidiyorum!’ diye düşünmeden edemedi platin sarı saçlı çocuk. Mavi gözler annesinden ayrılmak istemediğini haykırsa da çocuk yaşadığı hayattan sıkılmıştı. Sadece arkadaş edinmek istiyordu. Ama babası buna izin vermiyordu. Bu yüzden Hogwarts tek şansıydı.
Arkasını döndüğünde kocaman treni gördü. Bir anlığına heyecana kapıldı. Hemen annesine yalancı bir öpücük bırakıp uzaklaştı. Trene bindiğinde siyah saçları ve alevler saçan gözleriyle bir kız yanındaki kompartımandan bağırarak çıkar.
“Sana dayanamıyorum Hermione!!”
Çocuk içerdeki kızın kim olduğunu merak etmeden duramadı. Camdan baktığında içeride kahverengi kabarık saçları ve elinde kitapla oturan bir kız vardı. Çocuk ilk düşüncelerinin kızla özdeşleşeceğini bilmeden bir heyecan kompartımana girdi.
“Git başımdan Pans, kitap okuyorum!”
Kızın bir anlık bağırmasıyla korkan çocuk alışkın olmadığı davranışlarla karşılanınca susmayı kendine yediremedi.
“Bir kıza benzediğimi sanmıyorum.”
Kız kahverengi saçlarını dalgalandırarak kafasını kaldırdığında mavi-griler ve kahverengiler ilk kez buluşmuştu. Ama son olmayacağı bir kesindi.
“Ah, özür dilerim. Seni rahatsız edici kuzenim sandım. Ben Hermione, Hermione Jean Parkinson.”
Kız kitabı kapatıp yanına koydu. Elini uzattı.
“Ben Draco, Draco Lucius Malfoy.”
Çocuk adını çok büyük bir gururla söylemişti. Kızın elini sıktı. Sonra karşısına oturdu. Kızın okuduğu kitaptan başlayan bir konuşma yol boyunca hiç durmadan sürdü. Üzerlerini giyinmeleri gerekene kadar gevezelik eden çocuklar formalarını giyindikten sonra ayrıldılar.

>>>>>>>>>>>

Seçmen Şapka Draco’nun başına yerleştirildiğinde çocuk onurlu bir şekilde durdu. Anında “Slyterin” sesi yükseldi. Sarı saçlı çocuk gülümseyerek kalktı. Slytherin masasına oturduğunda gözleriyle kabarık saçlı kızı buldu ve ona sırıttı. Aynı bina da olacaklarına delicesine inanıyordu. Ona bu inancı soy isimleri aşılıyordu. Fakat Hermione Jean Parkinson Seçmen Şapkanın yanına ulaştığında tüm kalbiyle tek bir binayı istiyordu. Seçmen şapka kafasına yerleştirildikten birkaç dakika sonra bütün odayı “Gryffindor” sesi esir aldı. Sonra bir Parkinson’un binalarına yerleştiğine şaşıran gençler alkış tufanı koparmıştı. Sonuç olarak Hermione Jean Parkinson, Harry James Potter olarak bilinen seçilmiş çocuğun yanına oturdu. Draco ona ne kadar baksa da bu bakışları fark etmeyen Hermione Draco ve Harry arasında bir savaşa neden olacağını bilmiyordu.

>>>>>>>>>>>

İlk senelerinde felsefe taşını bulan ve altın üçlü olarak adlandırılan grup hiçbir zaman Draco Malfoy’u içermedi. Hermione’yi zekâsı için tek bir defa takdir eden genç adam dönem başında arkadaşını kaybetmemek için çaba harcasa da Herm’e tek bir seçenek sunmuştu. Ya Harry ya da Draco ile arkadaş olacaktı. Fakat felsefe taşını bulmayı kafasına koymuş genç kız seçim yapamayacağını belirttiğinde Draco ilk defa kaybettiğini anlayarak bir daha Hermione ile konuşmadı. Sene sonunda; trene bindiklerinde Hermione Draco’yu yalnız oturduğu kompartımanda yakalayarak ondan özür diledi.

>>>>>>>>>>>

“Anne senden ilk defa böyle bir şey istiyorum. Yalvarırım yaz için Malfoy Malikânesinde kalmama izin vermelisin.”
Hermione bunu gerçekten istiyordu. Yıl içinde arkadaşının kalbini çok kırmıştı. Kendini affettirmesi gerektiğini düşünüyordu.

“Anne Bayan Parkinson’u ikna etmelisin. Hermione bu yaz bizde kalsın lütfen.”
“Tatlım, Hermione Gryffindor’a seçilen Parkinson değil mi?”
“Biliyorum anne. Öyle. Ama lütfen.”
Annesi küçük oğlunun istekle açılmış mavi gözlerine dayanamayarak kafa salladı. İşaret parmağını dudağının üstüne götürdü. Sonra oğlunun kulağına eğilerek konuştu.
“Babana Gryffindor olduğunu söyleme sakın.”
“Asla.”

İki gün sonra Hermione uzun ısrarlar üzerine Malfoy Malikânesine gelmişti. Arkadaşına yeniden kavuşan Draco çok heyecanlıydı. Yaz için uzun bir planı vardı.
Evlerinin yakınındaki göle gittiler. Draco ona bulduğu kulübeyi gösterdi. İkisinin özel yeri olarak uzun süre bir daha kullanılmayacak kulübe o yaz ilk kez onlara eşlik etmişti.
Draco Herm’e altın üçlünün saçmalığını anlatıp duruyordu. Harry denen o çocuktan nefret ettiğini söylüyordu.
Bir gün bu söylenmelerden sıkılan Herm Lucius’un iksir odasına girmek istediğini söyledi. Draco başta korksa ve kabul etmek istemese de bir hevesle kendini Lucius’un odasında buldu.
Hermione neredeyse oradaki bütün iksirlerin ne işe yaradığını biliyordu. Ve içeriden bir veritaserum çaldı. Bunu Draco bile görmemişti.
Draco odadan babasının daha önce ona gösterdiği renk değiştirici bir iksir alıp çıktı. Bir kitabın rengini değiştirerek oyun oynayan çocuklar her şeyden çok eğleniyorlardı.
İki gün sonra Lucius Malfoy veritaseruma ihtiyacı olduğunda onun kayıp olduğunu fark etti. Draco ve Hermione’nin iki gün önce odasına girdiğini anladığında tatil daha bitmemiş olmasına rağmen Hermione’yi evine yollamaya karar verdi.

>>>>>>>>>>>>>>>

Yaz boyunca mektuplaşmış çocuklar ikinci senelerinde birbirlerinden ayrılamayacaklarına karar vermişlerdi. Fakat Draco’nun Hermione ile görüşmesi yasaklanmıştı. Hermione her zaman ki zekâsını kullanarak bir fikir oluşturdu.
İkinci seneleri başlamadan önce Hermione üzerine kurulan baskıyı fark etmişti. Bir Gryffindor olması sorundu. Ve ailesi bundan mutlu değildi.
Lucius Malfoy’da Draco’nun üzerinde bir baskı oluşturuyordu. Hermione’nin pis bir bulanık sevici olduğunu söyleyip duruyordu. Gryffindor’da olmasını sadece bu şekilde açıklayabiliyordu.
İkinci senelerinde Sırlar Odası açılmıştı. Altın üçlü kimin yaptığını öğrenmeye çalışıyordu. Ve akla gelen tek isim Draco Malfoy olmuştu.
Her zamanki bir gece buluşmalarında Hermione Draco’ya bunu yapıp yapmadığı sordu. Ve aralarında ki kavga patlak verdi.
Dönemin devamında Draco Hermione’yi gördüğü her yerde ona bulanık sevici demişti. Hermione ne kadar bilmese de Draco babası tarafından zorunda bırakılarak bunu söylemişti.
Bu yıl dönüşte Hogwarts Ekspresinde Draco ve Hermione aynı kompartımanda değildi.
Yazın birbirlerine sadece tek bir defa mektup yollamışlardı.
Hermione Draco’nun mavi-gri gözlerini, Draco Hermione’nin kabarık kahverengi saçlarını özlemişti. Ama bunu kendilerine asla itiraf edemediler.

>>>>>>>>>>>>>

Yaz tatilinde ailesi tarafından dışlanmış Hermione’nin tek isteği okuluna geri dönmekti. Draco ise aksine okula gitmek istemiyordu. Hermione’nin Harry denen o yaralı kafayla mutlu olduğunu görmek istemiyordu.
Fakat yıl düşündüğünün aksine farklı yaşanmıştı.
Hermione Harry ile kavga etmişti. Daha sonra da her nesil aynı görünen Weasley’lerden biriyle.
Yalnız kaldığı her an kütüphaneye giden Hermione ve Draco kütüphanenin yasak bölümünde yeniden görüşüyorlardı. Birbirlerini çok özleyen iki arkadaş bir daha kavga etmemeye söz verip anlaşma yapmışlardı. Fakat Hermione Harry ile yeniden barıştığı anda bu anlaşmaları bozulmuştu. Gerçek bir kavga yaşanmış ve Hermione Draco’ya yumruk atmıştı. Ama Draco Hermione’ye acı çektirecek hiçbir davranışta bulunamayacağını o an anlamıştı. Ona karşılık verememesi bunu açığa çıkarıyordu.

>>>>>>>>>>>>>

Hermione her yıl daha da zorlaşan hayatında bu yaz tatilini daha zor geçirmişti. Ailesinin yüzünü görmemek için çaba harcarken bir yandan da Draco’nun mavi-grilerini düşünüyordu. O evde aklını kaçırmadan yaşayabilmesinin tek yolunun bu olduğuna inanıyordu.

Yaz boyunca tek fark ettiği şey küçükken arkadaşı olarak gördüğü Draco’yu aslında sevmeye başladıydı.
Ne garip ki bütün yaz kahverengi gözleri düşünen Draco’da bunun basit bir arkadaşlık olmadığını anlamıştı.
Kavgaya sebep olduğuna üzülürken bir daha kızla nasıl konuşabileceğini bilmediği için tek çareyi onunla daha fazla uğraşmakta bulan genç adamın yıllık planı hazırlanmıştı.
Draco’nun aksine ise Hermione bu aşkın yanlış olduğu kararına varmıştı. Bütün yılını ondan kaçarak geçirmeyi planlıyordu.

 


 

 

End Notes:

Bu sefer sanırım sadece bir yorum bile alırsam mutlu olabilirim. Okursanız lütfen yorum yapın :)