Actions

Work Header

Rating:
Archive Warning:
Category:
Fandom:
Characters:
Additional Tags:
Language:
Türkçe
Collections:
Turkfanfiction
Stats:
Published:
2017-02-14
Words:
2,228
Chapters:
1/1
Kudos:
2
Hits:
41

You Taught Me How To LOVE

Summary:

Bilemezdi çocuk. Bir gün aşık olacağını, deliler gibi seveceğini, gerekirse bütün dünyayı karşısına alacak cesareti bulacağını bilemezdi. Ve bilemezdi kız. Bir gün sevmeyi öğreneceğini, gülmeyi, ağlamayı, düştüğünde tekrar ayağa kalkmayı öğreneceğini bilemezdi. Yaşamaya asıl onunla başlayacağını bilemezdi.

Notes:

Arşivist görevindeki Glenien'den not: Bu hikaye daha önce, artık kapanmış olan Turkfanfiction.net'te yayınlanmıştır. Sitede kalan hikaye arşivini korumak için, Türkfanfiction.net olarak Kasım 2016'dan itibaren, AO3'ün Open Doors (Açık Kapılar) projesi kapsamında, sitede bulunan tüm hikaye arşivini AO3 koleksiyonuna taşımaya başladık. Bu haberin duyurusu çeşitli kanallarda yapıldı, ancak size ulaşmamış olabilir. Bu yazarı tanıyorsanız veya bu yazar sizseniz, hikayeyi üzerinize geçirmek için lütfen profil sayfamdaki e-mail adresini kullanarak bana ulaşın.

Work Text:

 

 

 

Story Notes:

İlk Parry'immmmm :))) 

Bazı insanlar hep aynı çifti okur fakat lütfen çiftimize takılmayınız. Aklımdaki hikayeye en uygun olanlar onlardı. Benim de bu çifti ilk yazışım. Emeğe saygı gösterip okuyacağınızdan şüphem yok. Umarım beğenirsiz. Ben yazarken adeta yaşadım, umarım siz de okurken kendinizi hikayenin içinde bulursunuz. İyi okumalar! :)))

 

 

 


 

 

 

 

 

 

Author's Notes:

Rihanna'nın Goodbye şarkısını dinlediğimde aklıma gelen bir konudur. Şarkıyla okumanız tavsiye edilir: http://youtu.be/O9vGEvAM0_M

6.sınıfın başından başlıyor savaşa kadar.. Şarkı sözleri aralardaki birkaç haftalık zaman dilimini ifade ediyor. İyi okumalar, umarım beğenirsiniz.

#I rest my hand across your lips 

Feel your breath by my fingertips 

No longer can I delay what is right 

But this love it wont give up without a fight#

 


 

 

 

Genç kız bu olanlara inanamıyordu. Kütüphanenin bir köşesinde karşısındaki çocuk zümrüt yeşili gözleriyle onun mavilerinde bir cevap arıyordu. Kütüphane ikisi hariç boştu. Belki de bu durumun verdiği rahatlıkla yıllardır gizliden gizliye aşık olduğu çocuğa biraz daha yaklaştı. Sanki daha önce hiç yapmamış gibi gülümsemeye çalıştı. Hayalleri gerçek mi oluyordu yoksa bu da bir rüya mıydı diğerleri gibi? Harry Potter sevdiği kızın gözlerindeki aşkı görmüştü. Ve endişeyi.. Ve şüpheyi.. Yarın yokmuşcasına bu dünyada ikisinden başkası yokmuşcasına öptü sevdiği kızı. İyi taraf kötü taraf yoktu. Sadece ikisi vardı. Ve kız sımsıkı sarıldı çocuğa. Sanki bırakırsa bu rüya bitecekmiş gibi.. Pansy Parkinson hayatında ilk defa mutluydu. Çünkü ilk defa kalbini dinlemişti. 

 

#Id write a note and tear it up 

There are no words that could say enough 

I know I'm gonna hurt you when l walk out that door 

But I swear its gonna hurt me even more#

 

'Sadece Pansy'i istiyorum'

Harry Potter İhtiyaç Odası'na girerken işte bunu dilemişti. 

'Hayatımın sonuna kadar sadece Pansy'i...'

Kapı açılıp içeri girdiğinde odada bir yatak, bir koltuk ve üzeri çeşitli yiyeceklerle dolu bir sehpa vardı. Harry kendisini beklerken uyuyakalan sevgilisinin yanına uzandı yatakta. Her şeyin yeşil renkte olması dikkatinden kaçmazken gözlerini devirdi.  'Yeşili çok seviyorum. Hem Slytherin rengi hem de senin rengin. Gözlerinin.. Bu yüzden yeşili çok seviyorum.' demişti bir keresinde Pansy. Gülümsedi Harry. Birini bu kadar çok sevebileceğini bilemezdi. Her ne kadar gizli yaşasalar da ilişkilerini sonsuza kadar onunla olacağını biliyordu. Yani umuyordu aslında. Savaş bu kadar yakındayken iki genç sadece anı yaşamaya karar vermişlerdi.İlişkilerini gizlemelerinin nedeni hem gereksiz yorumlardan hem arkadaşları onaylamazsa düşecekleri durumdan kaçınmak ama en önemlisi güvende kalmak içindi. Eğer insanlar Pansy'i ne kadar sevdiğini bilseydi onu kesinlikle ona karşı bir koz olarak kullanmak isteyecekti. Harry bakışlarını uyuyan kızın üzerinde gezdirdi. Masum ve güzel gözüküyordu ve en önemlisi mutlu. Yavaşça saçlarını okşadı genç kızın.

-Pansy? Hayatım ben geldim.

Hafifçe aralandı genç kızın göz kapakları. Karşısında her sabah yanında uyanmak istediği tek kişi dururken gülümsedi. Evet gülümsemeyi, gülmeyi hatta kahkahalarla gülmeyi Harry'den ögrenmişti. 

-Hoşgeldin hayatımın anlamı...

-Hoşbuldum uykucu.

-Ne yapayım seni beklerken uyuyakalmışım. Sen de beni bu kadar bekletmeseydin o zaman.

-Şikayet etmedim hayatım. Uyurken çok güzel oluyorsun.

-Şimdi güzel değil miyim o zaman Bay Potter?!

-Sen her zaman güzelsin Pans.

Öğrencilerin çoğu Hogsmeade'a gitmişken iki sevgili bütün günü beraber geçirdi tüm gözlerden uzakta.Güldüler, sarıldılar,öpüştüler ve hayal ettiler. Savaşın sona erdiğini,kaçmadan saklanmadan aşklarını yaşayacakları günleri hayal ettiler. 

 

#You taught me how to laugh 

You taught me how to cry 

When I gave up you even taught me how to try 

There's one more thing to learn before I spread my wings and fly 

You gonna have to teach me how to say 

Goodbye, goodbye #

 

Savaşın olmadığı bir dünyada belki de çok mutlu olabilirlerdi. Hiçbir şeyden korkmadan hiçkimseden saklanmadan sadece birbirlerine ait olmak istemişlerdi aslında. Ne kadar basit geliyordu kulağa. Ne kadar mümkün... Fakat gerçekler bir kere daha hatırlatırken kendini ağladı genç kız. Sevdiği çocuğa sarılarak dakikalarca saatlerce ağladı. Ve çocuk asla bırakmadı kızı. O da ağladı. Gerçeklerin omuzlarındaki ağırlığına, hayatın acımasızlığına, adil olmamasına ağladı. Yarının belirsizliğine ağladı. Ve sevdiğinin gözyaşlarını dindiremediği için.. Gözyaşları yanaklarından süzülürken içindeki fırtınayla savaştı Pansy. Umutsuzluğa kapılmamak için gücünün son kırıntılarını toplaması gerekmişti.Evet ağlamayı Harry'den öğrenmişti.

 

#Wish I could see your dreams tonight

Wish I could make them turn out right 

Tempted to turn back for just one last kiss 

But my heart tells me its better just like this #

 

Hermione Granger ve Ron Weasley İhtiyaç Odası'na doğru yürürken Harry'nin niye onları buraya çağırdığını merak ediyordu. 'Size çok önemli bir şey söylemem lazım ama burada olmaz akşam 8de İhtiyaç Odası'nda buluşalım' demişti Harry ve yanlarına geldiği gibi kaybolmuştu. Akşam yemeğinden beri görmedikleri arkadaşlarını merak eden ikili 'Harry'i bulmak istiyorum' diye düşündükten sonra beliren kapıdan içeri girdiler. Beklemedikleri şey ise Pansy Parkinson, Draco Malfoy ve Blaise Zabini'nin de yeşil renklerin hakim olduğu odada karşılıklı koltuklardan birine oturmuş onları bekliyor olmasıydı. 

Harry herkes koltuklara yerleştikten sonra ayağa kalktı ve elini uzattı. Pansy'nin o eli tutup ayağa kalkmasıyla güç alan Harry arkadaşlarına aylardır sakladıkları büyük aşklarını anlattı. Hikayesini bitirdikten sonra uzun bir sessizlik oldu. Büyük ihtimalle yaşadıkları şoktan dolayı 4 genç de konuşmayı bile unutmuştu. Harry ve Pansy tedirginlikle beklerken bunun fırtına önceki sessizlik olduğunu bilemezlerdi. Bir süre sonra kendilerine gelen gençler bağrışmaya başlamış birkaç eşya havada uçmuşken ayakta durmak için Harry'den güç alan kızın bütün umutları yıkılmıştı.

-Harry abi bu ne demek oluyor. Sen bizden böyle bir şeyi nasıl saklarsın?!

-Bize yalan söyledin Harry. Hem de gözümüzün içine baka baka.. Aylarca!..

-Pansy aileni kanını bizi hiçe saydığının farkında mısın?!

-Blaise ben..

-Hiç boşuna tüketme nefesini Pansy. Sen tercihini yapmışsın. Senin ve bizim iyiliğimiz için bunları hiç duymamış gibi davranacağım. Ve Potter başından büyük işlere kalkışmışsın her zamanki gibi!. Eğer ona bir şey olursa bunu sana çok fena ödetirim.

Draco Malfoy karşısındaki çiftin ilişkisinden hiç memnun değil fakat Pansy'i onun vazgeçmeyeceğini bilecek kadar iyi tanıyor, şimdilik bu kadar konuştu. Arkasını dönüp çıkışa yönelirken iki Gryffindor ve iki Slytherin ilk defa ortak bir fikirde buluşmuş ve odayı ardı sıra terk etmişti. 

-Üzülme hayatım. Ve merak etme. Aşkımız bütün engelleri yenebilecek kadar kuvvetli. Bu günler de geçecek Pans ve biz ilerde çocuklarımıza yüzümüzde bir gülümsemeyle anlatacağız olanları.

Harry karşısında parçalanmış kızı iyileştirircesine baktı ona. Sevgisiyle, kararlılığıyla, umuduyla, hayalleriyle baktı. Ertesi sabah yüzünde bir gülümsemeyle kahvaltıya inen genç kız arkadaşlarını geri kazanmayı hedefledi. Ve onları aşkına inandırmayı..Evet pes ettiğinde yeniden denemeyi Harry'den öğrenmişti. 

 

#So this is how the story ends 

When love is gone you cant pretend 

No matter who else I give my heart to 

There's a part of it that still belongs to you #

 

-Pansy! Pans, gitme! 

-Harry bitti artık. Boşuna nefesini tüketme.

-Hayır sana inanmıyorum. Beni korumak için gidiyorsun. Gitme! Burda kal ben seni de kendimi de korurum. Lütfen Pans gitme. Eğer gidersen ben ölürüm. 

Pansy karşısındaki yıkılmış çocuğa bakmamak için büyük bir uğraş veriyordu. Sesindeki kırgınlık bile onu böyle etkilerken eğer ona bakarsa onu asla bırakamamaktan korkuyordu. Evet Harry haklıydı onu korumak için gidiyordu. Sevdiği yaşasın diye kendini her öldürmeyi tercih ediyordu. Pansy aşkın böyle bir şey olduğunu bilemezdi. Bu kadar acı verdiğini.. Aşkı hep güzel anlatanlara 'Nerde benim mutluluğum?' demek istiyordu. 'Yalancılar!...' Hogwarts'ta büyük bir karmaşa varken iki genç Yasak Orman'ın girişinde hayal kırıklıklarıyla dolu bir ayrılık yaşıyordu. Snape Draco'ya verilen görevi gerçekleştirmiş, Dumbledore artık ölmüşken Harry'nin aklına sevdiği kız gelince koşarak kaçanların peşinden gitmiş ve onu en arkadan yürürken bulmuştu. Kızı durdurmuş ve geri döndürmeye çalışıyordu. Fakat Pansy'nin aklına koyduğunu yapacağını da çok iyi biliyordu. Onu vazgeçiremeyeceğini, kendisi için gittiğini biliyordu. Ama kızın bilmediği şey Harry'nin onsuz nefes bile alamayacağıydı. Eğer kız şimdi giderse bütün umutları hayalleri de onunla gidecekti. Ve Pansy'i ölümyiyenlerin içinde veya bir ölümyiyen olarak düşünemiyordu. Pansy'nin ölümyiyen olmayı istemediğini fakat ailesi isterse karşı gelemeyeceğini çok iyi biliyordu. Pansy bugüne kadar babasının onunla gurur duyması onunla ufak da olsa konuşması için yaşamıştı asil Slytherin Prensesi olarak. Ve şimdi eğer babası isterse onun Karanlık İşaret'i alacağını biliyordu Harry. Ve engel olamamak, o çaresizlik hissi.. İşte en kötü kabusları gerçek oluyordu. Gitmek için hamle yapan kızı durdurdu son kez.

-Gitme Pans. Gitme..

-Gitmek zorunda olduğumu biliyorsun. Mecbur olduğumu biliyorsun ve eğer ben şimdi gitmezsem savaşın şu dakika başlayacağını biliyorsun! 

Pansy içinde kopan fırtınalarla sarsılırken Harry'nin onu bırakması için dua ediyordu. Eğer bırakmazsa ve onun yokluğunu fark eden biri geri dönüp onu ararsa ikisinin de sonu olabilirdi. Ama kendini düşünmüyordu Pansy. Harry'nin onu kurtarmak için tehlikeye gözü kapalı dalacağını biliyordu. Onu en çok korkutan buydu işte. Sevdiği çocuğun zayıf noktası olmak ona karşı kullanılmak istemiyordu.

-Biliyorum. Ama gelecekte hep birlikte olacağız. Pans bana bak!

Pansy isteksizce baktı zümrüt yeşili gözlere. Son bakışı olup olmadığını bilemezdi.

-Savaş bitince birbirimizi bulacağız. Ne olursa olsun seni bulacağım. Beni duyuyor musun Pans? Seni sevmekten bir saniye bile vazgeçmeyeceğim.

-Ben de hayatımın anlamı...

Pansy son kez ufak bir öpücük kondurdu sevdiği çocuğun dudaklarına ve adının seslenildiği tarafa doğru hızlı adımlarla ilerledi arkasına bakmadan. Sevdiğini hayatta tutmak istercesine onun için kendinden vazgeçercesine ilerledi. 

 

#You taught me how to laugh 

You taught me how to cry 

When I gave up you even taught me how to try 

There's one more thing to learn before I spread my wings and fly 

You gonna have to teach me how to say 

Goodbye, goodbye #

 

-Sevgili kızım, zaman geldi. Bugün hem beni hem aile adımızı onurlandıracaksın benim güzel kızım.

Genç kız babasının odaya girmesiyle düşüncelerinden sıyrıldı. Son kez aynaya baktı. Simsiyah elbisesi içinde harika gözüküyordu. Yeşil rengini tercih ederdi aslında. Aylardır eski günlerini mutlu günlerini düşünmemek için büyük çaba harcamıştı. Pansy aklına gelen hatıraları uzaklaştırmak istercesine derin bir nefes aldı. Babasının koluna girerek merdivenlerden aşağı indi, kendini bekleyen maskelere ve siyaha doğru.Karanlığa...

-Pansy.

Adının söylenmesiyle o tarafa doğru ilerledi ve öne doğru eğildi.

-Lordum.

-Senin gibi genç ve zeki bir cadıyı aramızda görmekten mutluyuz Pansy. 

-O zevk bana ait Lordum.

-Güzel. O zaman beklemenin bir anlamı yok. Kolunu uzat sevgili kızım. 

Genç kız lordunun sözlerine itaat ederken son kez baktı pürüzsüz cildine.

- Morsmorde!

Zoraki olarak gülümsedi genç kız. Etrafındakiler gururla ve heyecanla ona bakarken kimse içine akıttığı gözyaşlarını fark etmemişti.

 

*You made me strong when I was weak 

Gave my heart a voice to speak 

You mustve known this day will come 

When the lessons are all done

All except for one, no *

 

Savaş zamanı geldiğinde diğer ölümyiyenlerin yanında ilerledi genç kız. Kaçacak veya saklanacak bir yeri yoktu. Kendi kendine bir söz verdi. Sevdiği çocuğu ne olursa olsun koruyacaktı. Onun da kendisi için her şeyi yapacağını bildiği için gerekirse kendinden vazgeçecekti. 

Harry Potter etrafına bakındı. Herkes asalarına sarılmış gelmekte olan savaşı bekliyordu. Omuzlarında büyük bir yük vardı. Onun için kötü tarafın yenilmesi için kendini feda edecek arkadaşlarına profesörlerine baktı. Düşünceleri istemese de tek bir kişide toplanıyordu. Aklından geçenleri okurcasına arkadaşına sarıldı Hermione.

-Savaş bitsin, kazanalım, her şey çok güzel olacak Harry. 

Diğer arkadaşının da onlara katılmasıyla güç buldu Harry. Bu sırada uzaklardan patlama sesleri gelmeye başlamış, şatoyu çevreleyen McGonagall'ın yaptığı koruma büyüsü yok oluyordu. Ve göz açıp kapanana kadar geçen sürede savaş başlamıştı. Büyüler, lanetler havada uçuşurken gözleriyle sevdiği kızı aradı. Tam güçlü bir ölümyiyeni alt etmişti ki diğer tarafından gelen ölümyiyeni fark etmemişti. Harry kaçamayacağını anlamış lanetin ona çarpmasını beklerken  duyduğu sesle kendine geldi.

Pansy Parkinson yanında savaşmaya geldiği kişilere ihanet etmişti. Bir ölümyiyen yere düşerken çevreden olayı gören birkaç kişi buna anlam verememişti. Umrunda değildi genç kızın. Sevdiği çocuğu korumuştu işte. Ona kimsenin zarar vermesine izin veremezdi. Yapabilse Voldemort'un karşısına bile kendi çıkardı fakat onu yenebilecek tek kişinin de Harry olduğunu biliyordu. Birbirini uzun zaman sonra ilk kez gören sevgililerin gözleri birbirine kenetlendi. Çevrelerinde olup bitenleri savaşı unutmuşlardı. Farkında olmadan birbirine yaklaşan ikiliyi bu transtan çıkaran ikisinin de tanıdığı bir ölümyiyendi. Bellatrix Lestrange'in tiz kahkası yıkık duvarlarda yankılandı.

-Bak bak burada kimler var. Parkinson kızı bir hainmiş meğerse. Bu hatanın bedelini ağır ödeyeceksin s*rt*k! İmpractra!

-Hayır!

Harry Potter sevdiği kızı yere düşmeden yakaladı. Etraftaki herkes bir anlığına savaşa ara vermiş neler olduğuna bakmıştı. Bu sırada Hermione Granger'in 'Avada Kedavra'sı yankılanmış ölümyiyenin tiz kahkahası suratında donmuşken savaş kaldığı yerden devam etti. Ama Harry Potter çevresindeki savaşı  düşünmüyordu. Aklındaki tek düşünce 'Onsuz yaşayamam'dı.

-Pansy? Pansy hayatım beni duyuyor musun?

-Bağırmanıza -..- gerek yok -..- Bay Potter -..- sağır değilim.

Pansy bir yandan sevgilisine gülümserken bir yandan da kan kusuyordu. 

-Pans iyi olacaksın merak etme. Seni şimdi bir şifacıya götüreceğim. Iyi olacaksın, iyi olacaksın..

-Biliyorsun sevgilim -..- yolun sonuna geldik -..- Ben gülmeyi -..- ağlamayı -..- pes ettiğimde -..- baştan başlamayı senden öğrendim -..- Sadece son bir şey -..- kaldı öğrenmediğim...

-Pans böyle konuşma, nefesini harcama. İyi olacaksın. Sana söz ver-

Pansy susturdu onu. Çocuğun nefesini dudaklarına koyduğu parmağında hissediyordu. Ve gerçeklerden kaçamayacağını bliyordu. Ölüyordu ama mutluydu. Onun kollarında olup da mutlu olmaması mümkün müydü zaten?..

-Senden bana -..- son bir şey öğretmeni istiyorum -..- Harry Potter -..- bana hoşçakal demeyi öğretmeni istiyorum.

-Hayır! Pans hayır...

-Hoşçakal hayatımın anlamı...

Harry Potter kollarındaki güzel kıza baktı. Bakışlarını donuklaştı kızın. Ve sevdiği kızı sonsuza kadar kaybetti çocuk. Bütün masallar mutlu mu biterdi aslında? Ve bütün aşklar anlatıldığı gibi ölümsüz müydü? Bilemezdi çocuk. Bir gün aşık olacağını, deliler gibi seveceğini, gerekirse bütün dünyayı karşısına alacak cesareti bulacağını bilemezdi. Acı çekeceğini, onun için ölümü göze alırken onu sonsuza kadar kaybedeceğini bilemezdi. Ve sonunda yenileceğini bilemezdi.

-Hoşçakal nefesim... 

 

#You taught me how to laugh 

You taught me how to cry 

When I gave up you even taught me how to try 

There's one more thing to learn before I spread my wings and fly 

You gonna have to teach me how to say 

Goodbye 

You gonna have to teach me how to say 

Goodbye#

 

End Notes:

Evet yorumları duyalım. Beğendiniz mi? Güzel miydi? Kötü müydü? Duygularını yansıtmayı becerebilmiş miyim yoksa bu işleri bırakayım mı? Yorumlarınızı bekliyorum. Bu benim ilk Parry'im çok heyecanlıyım. :D

Aslında çok güzel resimler hazırlamıştım bu hikaye için ama yeni sisteme göre paylaşılmıyor. Bütün gün uğraşmıştım, çok üzgünüm şu an :((