Actions

Work Header

Rating:
Archive Warning:
Category:
Fandom:
Character:
Additional Tags:
Language:
Türkçe
Collections:
Turkfanfiction
Stats:
Published:
2016-12-12
Completed:
2016-12-12
Words:
2,212
Chapters:
2/2
Hits:
47

I Always Worry About You

Summary:

Harry, Üç Büyücü Turnuvası için seçilmiştir ve Draco daha fark edemese de onun için endişeleniyordur.

Notes:

Arşivist görevindeki Glenien'den not: Bu hikaye daha önce, artık kapanmış olan Turkfanfiction.net'te yayınlanmıştır. Sitede kalan hikaye arşivini korumak için, Türkfanfiction.net olarak Kasım 2016'dan itibaren, AO3'ün Open Doors (Açık Kapılar) projesi kapsamında, sitede bulunan tüm hikaye arşivini AO3 koleksiyonuna taşımaya başladık. Bu haberin duyurusu çeşitli kanallarda yapıldı, ancak size ulaşmamış olabilir. Bu yazarı tanıyorsanız veya bu yazar sizseniz, hikayeyi üzerinize geçirmek için lütfen profil sayfamdaki e-mail adresini kullanarak bana ulaşın.

Chapter 1: The Wish Is Coming true

Chapter Text

 

 

Harry Potter, Draco’yu hep rahatsız ederdi. Bunun için özel bir şey yapmasına dahi gerek yoktu. Harry Potter’ın Harry Potter olması Draco’nun ondan haz etmemesi için yeterli bir sebepti.

 

Draco için bu hep böyle olmuştu. Harry Potter onun düşmanı ve salağın tekiydi. Bu konuda oldukça emindi.

 

Emin olamadığı şey ise insanların düşmanları hakkında bu kadar sık düşünüp düşünmediğiydi.

 

Draco’nun durumunu göz önüne alırsak ‘sık düşünmek’ yetersiz bile kalıyordu.

 

Potter aklından bir türlü çıkmıyordu.

 

Belki de Draco en çok bu yüzden ondan nefret ediyordu.

 

 

 

 

 

Draco Slytherin’in ana bina dediği zindanın kullanılmayan bir köşesinde pis yere çökmüş otururken kafayı sıyırmaya adım adım yaklaşıyordu.

 

Hayır, dedi kendi kendine, onun için endişeleniyor değilim. Sadece itibarım için kaygılanıyorum o kadar. Ben Çok Mükemmelim Potter’ın benden öne geçmesini istemiyorum, o kadar. O kadar.

 

Aslında o kadar değildi.

 

Draco da biliyordu bunu -kibirli olabilirdi ama aptal asla. Sadece… Anlamamazlıktan gelmek ve reddetmek onun durumunda yapılması gereken şeydi.

 

O kadar olmadığını kabul ederse yaşanacak keşmekeşi düşünmek dahi istemiyordu.

 

Bu yüzden ayağa dikilip üzerindeki tozu silkelemeden önce içinde sakladığı huzursuzluk yumağına bir düşünce daha ekledi ve yumağı ruhunun göremeyeceği kadar diplerine gömdü.

 

İçindeki bu yumağı yıllardır büyütüyor ve herkesten –kendinden bile- saklıyordu.

 

Yıllarca taşımıştı bu yumağı zihninde, kalbinde ama artık ağır ve dayanılmaz geliyordu.

 

Draco, yumağın kendisine değil de yumağın ortaya çıkmasına sebep olan kişiye dert olmasını isterdi.

 

Harry Potter’a.

 

Draco, yumağın cehennemin dibine gitmesini diledi.

 

Harry Potter’ın da öyle.

 

Dileğini düşünmesinin hemen ardından Ateş Kadehi’nde alışılmadık bir sırada –dördüncü olarak-fırlayan kağıttaki ismi hatırladı.

 

Harry Potter.

 

Üç Büyücü Turnuvası’nın dördüncü şampiyon adayı.

 

Draco’nun dileği gerçekleşmeye hiç bu kadar yakın olmamıştı.

 

Harry Potter bu yıl kesinlikle cehennemi boylayacaktı.

 

Draco dileği yerine gelmek üzere olduğu için hoşnut olmalıydı ama hissettiği tek şey içini kemiren bir kaygıydı.

 

Suratlarını Hogwarts'ta geçirdiği yıllar boyunca milyonlarca kez gördüğü ama isimlerini hatırlama zahmetine girmediği bir dolu Slytherin'in yanına giderken Draco'nun aklında yine yuvarlak camların ardındaki yeşil gözler vardı.

 

Draco aynı binada olduğu kişileri bile tanıma gereği duymuyorken neden sürekli bir çift yeşil gözü önünde cam olmadan görmeyi hayal ediyordu?

 

Draco onu sıkboğaz eden düşüncelerini bir kenara fırlatıp bir oda dolusu aşina yüzün içinden daha da aşina olduklarını aradı. Odanın nir köşesinde masada oturan tanıdıklarını -arkadaşlarını değil, tanıdıklarını- görünce o taraf yönlendirdi adımlarını.

 

Crabbe ve Goyle’un son kek dilimi hakkında tartışmasını izleyen Blaise’in yanına oturdu Draco. Oturduktan sonra tabaktaki son dilimi ağzına atmasıyla tartışma bitmişti. Blaise kahkaha atarken Crabbe ve Goyle hayal kırıklığıyla omuz silkti.

 

“Sorun çözüldü.”

 

Keşke kendi sorununu da bu kadar kolayca çözebilseydi.

 

***

 

Draco o gece yine uykusundan uyandı ve yorgunlukla yatağının yanındaki açık pencereden yok olma evresindeki ayı izledi.

 

Bu, o saçma rüyanın tüm uykusunu silip attığı üçüncü geceydi.

 

Draco yine yorgunluktan bayılmak üzere olsa da gözünü dahi kırpmadan ayı izliyor, yine rüyasını gözden geçiriyordu.

 

Rüya yakın bir anıyla başlıyordu.

 

Üç Büyücü Turnuvası’nın bu yılki şampiyon adayları Dumbledore’un yanındaki yerini almışken Ateş Kadehi’nin mavi alevleri yeniden kızardı.

 

Salondaki nefesler tutuldu. Bazıları şaka olduğunu düşünüyor, bazıları ne olduğuna anlam veremiyordu.

 

Draco çıkacak ismi hissetmiş gibi şimdiden bir felaketin patlak vereceğini sezmişti.

 

Dumbledore ismi okudu. Salondaki herkes iç çekti. İsmi okunan enayi donakaldı. Hermione, Harry’i kendine getirdi. İnsanlar itiraz etmeye başladı. Profesörler hareketlendi. Gürültü arttı.

 

Draco ise nefes almakta zorluk çekiyordu, içi su dolu metal kadehi sıkmaktan eli acıyordu –ama kalbi kadar değil, Draco tüm odağını göğsündeki sıkışmaya yöneltmişti, kadehi yamulttuğunu fark etmiyordu.

 

Harry, şampiyon adayı olarak tanıtılıp odadan apar topar çıkarılırken Draco sadece onu izledi.

 

Harry korkuyordu. Draco bunu görebiliyordu.

 

Harry de Draco’nun bocaladığını görebiliyordu.

 

Büyük kapılar sertçe kapanmadan önce bir saniyeliğine gözleri buluştu.

 

Buraya kadar her şey Draco’nun o gece yaşadığı gibiydi. Evet, bu da rahatsız ediciydi ama rüya, asıl bundan sonra katlanılmaza dönüşüyordu.

 

Harry yaralıydı. Birinden –ya da bir şeyden- kaçamaya çalışıyordu ama kanayan bacağı ile tek yapabildiği sekerek yürümekti.

 

Yuvarlak gözlüğünün camları kırılmış, yüzüne toz ve kan bulaşmıştı, alnındaki yara kanıyordu.

 

Korkuyor gibi görünüyordu.

 

Draco ona yardım edemiyordu. Tıpkı bir film izliyormuş gibi olayların dışındaydı. Onu kurtaramıyor, ona destek olamıyordu. Bunu neden istesindi ki zaten?

 

Belki de en kafa karıştırıcı kısım buydu ama istiyordu.

 

Yine de hiçbir şey yapamadı.

 

Harry yere yıkıldı.

 

Tüm büyücü âleminin tanıdığı o çocuk yerde inlerken kaçtığı karanlık tarafından yutuldu.

 

Draco hiçbir şey yapamadı.

 

Harry onun adını söylerken bile.

 

Harry onun adını söylerken karanlığa karışıyor ve Draco uykusuz bir geceye daha gözlerini açıyordu.

 

Anlamsız rüyası Draco’ya adeta işkence çektiriyordu.

 

Draco içindeki korkuya anlam veremiyordu.

 

Harry Potter’ın ölümü onun için peri masallarındaki mutlu sonlar gibi olmalıydı, değil mi?

 

Sonuçta bu yıllardır dillendirdiği bir istekti.

 

Öyleyse neden hayatında ilk defa dilediği bir şeyin gerçekleşmesinden bu kadar hoşnutsuzluk duyuyordu?