Actions

Work Header

Rating:
Archive Warning:
Category:
Fandom:
Characters:
Additional Tags:
Language:
Türkçe
Collections:
Turkfanfiction
Stats:
Published:
2016-12-26
Words:
1,160
Chapters:
1/1
Kudos:
2
Hits:
58

Can You Get Back Everything?

Summary:

Voldemort’un savaşı kazandığı bir alternatif evren. Bütün mugglelar ölüme mahkum edilmiş, bütün bulanıklar ev cini konumunda köle olarak damgalanmakta ve büyücü dünyasının kontrolü artık tamamıyla Ölüm Yiyenlerde. İhaneti yüzünden ölmüş Lucius Malfoy’un yerine geçen Draco kaçak bulanıkların yakalanmasından sorumlu bir Ölüm Yiyen olmuştur. Ailesinin resmi reisi haline gelmiş genç adam geride bıraktıklarını hiç düşünmemektedir, ta ki bir gün katkıları sebebiyle Voldemort tarafından ödüllendirilinceye kadar. Altın üçlünün zeki kızı Hermione Granger’ın kaderi artık genç büyücünün ellerindedir, cadı ölecek midir yoksa bir köle olarak Malfoy malikanesinde mi yaşayacaktır? (Dramione)

Notes:

Arşivist görevindeki Glenien'den not: Bu hikaye daha önce, artık kapanmış olan Turkfanfiction.net'te yayınlanmıştır. Sitede kalan hikaye arşivini korumak için, Türkfanfiction.net olarak Kasım 2016'dan itibaren, AO3'ün Open Doors (Açık Kapılar) projesi kapsamında, sitede bulunan tüm hikaye arşivini AO3 koleksiyonuna taşımaya başladık. Bu haberin duyurusu çeşitli kanallarda yapıldı, ancak size ulaşmamış olabilir. Bu yazarı tanıyorsanız veya bu yazar sizseniz, hikayeyi üzerinize geçirmek için lütfen profil sayfamdaki e-mail adresini kullanarak bana ulaşın.

Work Text:

 

 

 

Story Notes:

Not I : Uzun süredir Tugi bilir bu kurguyu yazmak istiyordum. Yazılmamış bir kurgu değil, hatta üzerinde çok konuşulmuştur vaktiyle ama bu beni durdurmadı. İçimde ki karşı konulmaz istek sebebiyle de Fanfic hayatına bu kurguyla girmek istedim, umarım hayırlısıdır.

Not II : Dramione çok yazılmış olduğu için zevki kaçmış gibi gözükse de hala birçok hayranı olduğuna emin olduğumdan yazdım. Çünkü ne kadar anlatılsa da öyküleri hiç yaşanmadığı için gözlerimizin önünde hep bir ukde kalıyor içimizde.

Cici Not : Beta olmayı kabul eden Tugi ve İrem’e sevilerle.

Görsel : http://i.hizliresim.com/B4d64Q.png

Başlayalım bakalım.


 

 

 

 

Kadın sivri parmaklıkların çevirdiği kara duvarlı malikaneye girdiğinde yalnızca bir odanın ışığı yanıyordu içeride. Uzun topukları parke zemini döverken adımlarıyla odaya hiç durmaksızın ilerledi karanlık koridordan. Işık açma ihtiyacı hissetmemiş veya bunun için vakit bulamamıştı, iki türlü de çalmadan araladığı kapı açılır açılmaz içeriden gelen ışıkla yansıyan görüntüsü donuk bir siluetten ibaretti. Uzun, siyah ve platin rengi karışımı saçları; yeşil gözleriyle tamamlanan siması çok uzun zaman önce duygu mimiklerini kaybetmişti istemsiz. Bu yüzden dudaklarından dökülen sözcüklerin aceleci tınısı hiçbir şekilde yansımıyordu görüntüye.
‘’Hazırlanmamışsın, geleceklerini biliyorsun.’’
‘’Birazdan hazırlanacağım anne. Lütfen ilgin mekanda olsun bende değil.’’
Platin saçlı çocuk mavi gözlerini parşömen parçasından kaldırıp kendisine bakan kadına yönelttiğinde uzun süredir gördüğü parıltıyı bir kez daha hissetti. Yaşanılanlar babasının ölümünden sonra ikili arasında bir sır gibi hiç konuşulmamak üzere kapatılmıştı, oysa her konu dönüp dolaşıp elbet bakışmalarıyla bitiyordu sanki ne kadar üzgün olduklarını anlatırmışçasına. Hiçbir söz söylenmiyor, anlaştıkları gibi sessizlik yeminleri devam ediyordu. Bu sefer de tek bir kelime etmeden çıktı odadan annesi, geride kalan büyücü elinde tuttuğu parşömeni sıkarak top yaptı. Odanın köşe karanlığına fırlattı ve hazırlanmak üzere odasına çıktı.
~
Viyolonsel ve kemanın birbirlerine eşlik ettikleri sıkıcı müziklerden biri geliyordu salondan, arkasında insanların konuşmalarını seçebiliyordu kulaklar biraz yaklaşınca. Kısa bir an önünde durduğu aynada görüntüsüne baktı büyücü, içeri girmeden aklında ki bütün sorunları halletmek istiyordu. Her zamanki gibi çekici görünüyordu. Kemikli yüz hatlarını tamamlayan perçemi alnının üzerine düşmüştü ancak mavi gözlerinin etkileyici bakışlarını engellemiyordu. Üzerine giydiği klasik balo cübbesi her zaman ki gibi siyahtı, diğer büyücülerin aksine bir Malfoy olarak içine de cübbeye uygun siyah bir gömlek giymişti. Ceket cebinde ki siyah mendili düzeltti parmağının ucuyla, böylece görünüşünü tamamlamış bir biçimde çekildi aynanın önünden. Dikkatini dağıtacak başka hiçbir şey kalmadığından emin olarak girdi içeriye.

Gözler başta kendisine, sonrasında ileride duran bedene döndü. Bir insan demek çok zordu, uzun ama iskelet kadar ince yapılı beden üzerine geçirdiği siyah özensiz cübbeyle oturuyordu bütün konuklardan daha yüksekte duran koltukta. Kırmızı gözleri genç büyücünün üzerine odaklanmıştı, hiçbir şey söylemeden yaklaşmasını beklediğini biliyordu Draco. Daha fazla sessizlik istemediğinden ilk adımını attı ileriye doğru, sonrası daha rahat geldi. Birkaç adımda önüne ulaştığı adama doğru eğilerek selam verdi, o an duyuldu tüyleri ürperten ses.
‘’Draco, bütün işlerin arasında konuklarımızı ağırlamak çok ince bir davranış.’’
‘Teşekkürler Lordum.’’
‘’Toplanın, bu gece ev sahibinize başarılarından ötürü bir ödül sunacağım.’’
Büyücü eğildiği yerden başını kaldırıp kırmızı gözlere baktığında kalbinin atışı hiç olmadığı kadar hızlıydı. Normal zamanlarda Lord Voldemort’un sunacağı ödülün ölümden farklı bir şey olması düşünülemezdi, ayrıca sunulan sahte kibarlığın arkasında gizlenebilecek sadistliği düşündükçe korkmadan edemiyordu. Sol ayağı yarım adım geriye kaçınırken olduğu yerde kalmak için büyük mücadele veriyordu kendiyle. Duruşunu dikleştirip etrafında kendisini izleyen meraklı gözleri gördüğünde daha da artmıştı gerginliği. Kısa bir an ses duydu ama üzerinden boşalan terlerle mücadele etmekten seçemedi ne olduğunu.
~
Yattığı taş zeminin sivri çıkıntılarını sırtında hissediyordu cadı, gözleri kapalıydı henüz. Açılmadıkları için nerede olduğunu da bilmiyordu ama ses duymadan da açmak istemiyordu gözlerini. Kaçma anı yakalayabilecekse yaklaşabildiği kadar yaklaşmalıydı hedefine. Oysa dinlediği alanda çok uzaktan gelen müzik, muhtemelen bulunduğu hücre çatısından damlayan su sesi dışında bir şey duyamıyordu. Buraya bırakılalı çok zaman geçtiğine bedeninin konumundan dolayı uyuşmuş kolu sayesinde emindi, yapabileceği fazla bir şey olmadığını anladığı için araladı kahverengi gözlerini sonunda. İlk başta karanlık bir tavan gördü, yosun tutmuş taşların her biri tanıdık geliyordu cadıya. Çok uzun zaman önce bıraktığı hayattan kalıntılar gibiydiler. Aşağıya indiği vakit gözler anladı nerede olduğunu. Kalbi istemsiz çarpma seviyesine ulaşıp, bedeni kendini olabildiğinde parmaklıklardan geri çekti. Eli uyuşmuş koluna yapışmıştı şimdi ama sebebi birkaç yıl kadar öncesine dayanıyordu. Parmakları pürüzsüz teninin üzerine işlenmiş kelimeden geçerken tekrar tekrar kazıyıp çıkarmak istiyordu her şeyi. Oysa kelimeler bedeninin buradan uçup gidemeyeceği kadar gerçeklerdi, mudblood.

Gıcırtıyla açılırken hücre parmaklıkları kalmamış yerde biraz daha geriye kaçınma ihtiyacı hissetti kız. Duvarın ötesine geçebilirmiş gibi bedeninin neredeyse her noktasını yapıştırmıştı köşeye, yeterli olmamıştı bu durum. İçeri giren iki adam gözlerini kızın üzerinde hüzünle gezdirip harekete geçtiler. Tırnaklarıyla kazıyarak çıkartmaya çalıştığı izler kanıyordu kolunda ama bu mühim değildi, adamın büyük eli kolunu yakaladığında acıyla kıvrandı. Kanayan yerini tutmuştu adam, diğeri hiçbir şey olmamış gibi yapıştı öbür koluna. Ufak bedenini bütün çırpınışlarına rağmen çıkarttılar hücreden. Sürüyerek yukarıya çektikleri merdivenleri hatırlıyordu cadı. Yıllar önce buradan Bellatrix tarafından çıkartılmıştı, koluna yazının işlendiği tahta zemin hala değişmemişti. Duvar köşesine baktığında kırılmış ufak parçanın ayrıntısını bile unutmamış olduğunu fark etti. Sürüklendiği yeri bilmiyordu şimdi, kimin karşısına çıkartılacağını da. Bir kapının önüne geldiklerinde içeriden gelen müziği duyuyordu yalnızca, sonrasında o ses geldi beraberinde. ‘’Getirin.’’ Ayakları hiç olmadığı kadar güçle tutunuyorlardı geriye doğru. Sesin sahibine doğru çekilmek şu an istediği son şey olsa bile güçsüz bedeni izin vermiyordu kaçmasına. Çaresiz kaderine doğru gitti.
~
Saniyeler saatler olurken adamın beyninde duruşunu bozmamak için bütün kasları kasılmış duruyordu, özellikle sol bacağının geriye gitmiş adımı bir işkenceye döndü büyücü için. O sırada iki ayak sesi geldi yan taraftan kulağına, bir üçüncü ses daha vardı ama onu hayal etmek istemiyor gibiydi beyni. Gözlerini kapatamadığı için durduğu noktanın hemen önüne gelen adamlara baktı ilk önce, Voldemort’la aralarına girmiş iki adam üç ay kadar önce köle pazarından aldığı iki mudblood’dan başkaları değillerdi. Kaslı yapıları, biraz çalışan beyinleri için seçtiği adamların ortasında duran bedense beyninde şimşekler çakmasına sebep olabilecek yegane kişiydi. Okul hayatı boyunca kendisine öğretilen her şeyin aksinin temsili, mudbloodların en kötüsü, tiksindiği küçük kız, altın üçlünün beyni biricik Hermione Granger. İsmi dillendirmek şöyle dursun aklına bile getirdiğinde ürperiyordu genç adam öfkeden, muhtelemen muhteşem çocuk Harry Potter’dan bile daha fazla nefret ettiği biri varsa şu dünyada o da karşısına bırakılmış cadıdan başkası değildi. Yıpranmış bedeni çocukluk yaşlarını geride bırakmış gibi görünüyordu, üzerine geçirilmiş kumaş parçasının deliklerinden aldığı yaralar seçilebiliyordu. Muhtemelen birçok defa lanet yemiş olduğu için bir hayli deformasyon yaşamış olmalıydı. Bunların hiçbiri umurunda olmadı aslında eğer Lord Voldemort’un dediklerini duymasaydı.
‘’Eminim herkes bu mudblood’ı hatırlar, bir vakitler karşımda durma cesaretini gösteren aptallardan yalnızca biriydi. Şimdiyse Draco'nun ev hayvanından öteye geçemeyecek. Crucio!’’
Kızın acılı çığlıkları salonu doldururken Draco’nun bedene bakmaktan başka şansı yoktu. Biliyordu ki bir an gözlerini çevirse, zevk almadığını hissettirse oracıkta karşısında duran cadıdan on misli daha ağır bir cezaya çarptırılacaktı. Lord’unun lütfunu nankörce beğenmemek affedilecek bir durum değildi. Bu yüzden mavi gözleri acı dolu kahveliklerin tam ortasına baktı ve Hermione Granger adına bir dilek diledi hayatında ilk defa. Çabuk bayılmasını istiyordu yalnızca, acısını kabul etmesini ve bu sayede bayılarak kurtulmasını istiyordu. Bunu cadı için değil, daha fazla orada durmaya tahammül edemeyecek korkan bedeni için istiyordu.. Öyle de oldu, çoktan yıpranmış beden parke zeminin üzerine kısa sürede yığıldı. Geride genç adamın edebileceği tek sözcükler kaldı.
‘’Teşekkürler Lordum.’’