Actions

Work Header

Rating:
Archive Warning:
Category:
Fandom:
Characters:
Additional Tags:
Language:
Türkçe
Collections:
Turkfanfiction
Stats:
Published:
2016-12-25
Words:
1,320
Chapters:
1/1
Hits:
37

Farklı Bir Son

Summary:

Severus Snape, Sirius Black'e kanıp o dolunayda Bağıran Baraka'ya gittiğinde olaylar farklı bir şekilde gelişseydi hikayenin sonu ne olurdu?

Notes:

Arşivist görevindeki Glenien'den not: Bu hikaye daha önce, artık kapanmış olan Turkfanfiction.net'te yayınlanmıştır. Sitede kalan hikaye arşivini korumak için, Türkfanfiction.net olarak Kasım 2016'dan itibaren, AO3'ün Open Doors (Açık Kapılar) projesi kapsamında, sitede bulunan tüm hikaye arşivini AO3 koleksiyonuna taşımaya başladık. Bu haberin duyurusu çeşitli kanallarda yapıldı, ancak size ulaşmamış olabilir. Bu yazarı tanıyorsanız veya bu yazar sizseniz, hikayeyi üzerinize geçirmek için lütfen profil sayfamdaki e-mail adresini kullanarak bana ulaşın.

Work Text:

 

 

 

Story Notes:

 Bu hikaye benim için değeri çok, çok fazla olan bir adam için yazılmıştır. Huzur içinde uyu Alan Rickman. Sevgilerle,

 Ivanka Majalis.


 

 

Author's Notes:

İyi okumalar yorumlarınızı bekliyorum. Kısacık olsa bile bir şeycik olmaz :)

 


 

 

 

 

Severus Snape, o kibirli aptalı dinlememesi gerektiğini biliyordu. Ancak merakı onu buralara kadar getirmişti. Şimdi, yatakhanenin ve Hogwarts'ın içinde olmanın verdiği güvenden uzakta, kendilerine Çapulcular diyen dörtlüyü takip ediyordu.

 Biraz fazla tedirgindi - planladığından daha fazla. Belki de bunun sebebi Narvi'yle arasındaki His Büyüsü'ydü*. Bu da, kızın şu an uyumadığını ve onun için endişelendiğini gösteriyordu.

 Narvi, tam adıyla Dione Narvi Skoll, Severus'un en yakınıydı ve onun için çok özeldi. Her şeylerini paylaşırlardı - son iki haftadır, hislerini de. Tabii Severus bir süredir farklı bir duygu paylaşımı yaptıklarını düşünüyordu ama- neyse.

 İki ismini ve soy ismini, çok ilgilendiği ve sevdiği gezegen Satürn'ün uydularından almıştı. İsimleriyle hava atmaktan hiç çekinmediği için tüm Hogwarts bu durumdan haberdardı. Kız tam bir neşe kaynağıydı. Onun için daima gülecek bir şeyler olurdu. Başlarda bu özelliği, binası tarafından yadırgansa ve "Hufflepuff'ta olmalıydın." sözleriyle karşılaşsa da kısa zamanda kendini kabullendirmişti. Hiç şüphesiz, bu kabullenmeye yardımcı olan olaylardan biri, sevimliliği ve tatlı diliyle ödevleri biraz olsun hafifletmesiydi- bu özellikle de ihtiyar Slughorn'da çok işe yarıyordu.

 4.sınıfa kadar Narvi ve Severus bu kadar yakın değillerdi elbette. Slytherin olmaları haricinde hemen hemen tek bir ortak noktaları daha vardı ki bu nokta da Çapulcular oluyordu. İkisi de onların kendilerini rezil etmelerine maruz kalıyorlardı. En sonunda bu kötü ortak nokta onları birleştirdi ve harika bir olaya, dostluklarına sebebiyet verdi.

 Tabii birileri, yani Çapulcular, bu harika olaydan hiç memnun kalmamıştı. Önceleri, ikisinin de tek oldukları zamanlar, onlara karşı koymaları zor olduğu için istediklerini yapıyorlardı.

 Özellikle, biri - ya da birileri - mutfağa girip gizlice Gryffindor masasının balkabağı suyuna midedekileri dışarı çıkarmaya yardımcı olan iksir kattıktan sonra herkes ikisini konuşmuştu. Çünkü ev cinleri meyve almak için mutfağa geldiğini söyleyen, sevimli, hafif çekik gözlü bir kızla siyah saçları çenesine kadar gelen bir oğlanın o gün mutfağa gelen tek kişiler olduğunu ağızlarından kaçırıvermişlerdi. Bunun ardından gelen azarlama ve ceza faslından bir süre sonra geriye sadece Gryffindor'ların tüm sevimsizlikleriyle onlara bakmaları kalmıştı.

 Ancak belli ki Çapulcular kendilerini Gryffindor'un savunucuları ilan etmişti. O günden sonra başlarına daha fazla bela açmaya çalışmışlardı.

 Sirius Black,Narvi'ye kişisel bir nefret besliyordu - Skoll ailesi ile Black ailesinin arası çok sıkı fıkı olmamakla beraber fena da sayılmazdı. Potter ve Pettigrew de bu nefrette dostlarını yalnız bırakmıyorlardı. Lupin içinse işler daha farklı işliyordu. O, yanındakilere nazaran daha az haşarıydı. Çoğu zaman sadece izler ve gülerdi. Sayılı zamanlarda arkadaşlarının yaptıklarını engellemeye çalışırdı.

 Daha çok dersleriyle ilgilenirdi Lupin. 

 Severus şimdi anlıyordu onun neden bu kadar çok çalıştığını.Eksi yönünü, artılarıyla kapatmaya çalışıyordu. 

 Doğrusu Dumbledore'un onu nasıl olup da Hogwarts'a aldığını merak ediyordu. Lupin'in gerçekte nasıl - ya da ne - olduğunu düşünmeye başladığı zamandan bu yana mantıklı bir açıklama bulmaya çalışıyordu, ancak bulamamıştı.

 Belki de dedikodular doğruydu. Dumbledore bunamaya başlamıştı ve delice kararlar alıyordu.

 Önündekiler sonunda yürümeyi bırakmışlardı. Severus nereye geldiklerine baktı - Şamarcı Söğüt. Hah, diye geçirdi içinden. Tam da onlara layık bir yer. 

 James Potter, an itibarıyla cildi korkutucu derecede sararmış arkadaşını taşımaya yardım etmek için tek kolunu kullanırken, diğer kolunu da asasını cebinden çıkartmak için hareket ettirdi. Sonrasında asayı ağaca doğru sallayarak bir şeyler fısıldadı.

 Ağacın sıradaki kurbanını bekleyen dalları hareket etmeyi bırakmıştı.

 Çok şaşırdı Severus. Potter böyle bir büyü bulabilecek kadar zeki miydi ki? 

 Dumbledore sonradan aklına geldi -büyüyü o bulmuştu elbette. Zaten, ağacın yaşıtlarıyla birlikte okula geldiği sene dikildiğine dair bir şeyler duymuştu. Dumbledore gibi kısmen kaçık birinden daha azı beklenemezdi de. 

 Ağacın dallarının durduğuna emin olduktan sonra dördü de kök kısmına doğru ilerledi. Ardından sırasıyla Pettigrew, Lupin, Potter ve Black kökten içeri girdi. 

 İyice normal olmaktan çıkmış, zaten hiçbir zaman öyle olmamış, durumun içinde ilginç birşey daha vardı. O da Black'in kökten içeri girmeden önce etrafa attığı tekinsiz ve kötücül bakıştı. 

 Severus, Lupin'in ona ölümcül bir şekilde zarar verebilme ihtimalinden çok, bu bakış yüzünden tedirgin olmuştu. 

 Bir an geri dönmeyi bile düşündü. Geri dönerse isimleriyle hava atmayı seven kız onunla aylar, hatta yıllar boyunca dalga geçerdi.

 Halbuki Narvi bu konunun bahsini bile açmazdı ama Severus Snape, son zamanlarda arkadaştan öte duygular hissetmeye başladığı kıza süngüsü düşmüş bir şekilde dönmek istemiyordu. Onun planladığı, - gerçek olduğundan emin olsa da -tahminini kesinleştirip, hemen ardından okula geri dönmekti. Hem şimdi geri dönerse Black onu - yine - tüm okula rezil ederdi.

 Saniyeler içinde düşündüğü tüm bu şeylerden sonra o da kökten içeri girdi. Tünel gibi bir yerde yürüdüğü yolculuğundan sonra vardığı yer... bir evdi. Hem de oldukça kötü bir ev. 

 Kırık mobilyalar ve aynalar, duvarlarda örümcek ağları, menteşesi sökülmüş kapılar, bazı basamaklarının yarısından fazlası olmayan bir merdiven... Ayrıca etraf leş kokuyordu. Yani, gerçek anlamda hayvan ölüsü kokuyordu. O dördünün burayı rahat bir şekilde evleri olarak benimseyebileceklerini düşündü. O sırada üst kattan can çekişme ile inleme arasında bir ses geldi.

Aslında, tam da şu an bu evden ayrılmalı ve yatakhanesine dönmeliydi. 

 Ancak içindeki bir ses, yakın gelecekte özellikle birinin milyonlarca defa lanet edeceği bir ses, ona dönüşümü görmeden gitmemesi gerektiğini söylüyordu. 

 Belki de bu başka bir Çapulcu saçmalığının çıkarttığı sesti. Belki de Black'in arkadaşlarıyla birlikte Severus'la dalga geçmek için yaptığı bir şeydi. Emin olamazdı. Gidip bakmalıydı -ondan sonra okula dönebilirdi. 

 Merdivenden yukarı çıkarken adrenalin ve korku tüm bedenini ele geçirmişti. Biraz ışık için asasını tutan elini kaldırdı ve "Lumos!" diye fısıldadı. Eli titriyordu. Bu sefer gerçekten, tüm benliğiyle geri dönmeyi istese de olmuyordu. Ayakları ondan bağımsız, basamakları çıkmaya devam ediyordu. 

 Hızlı nefes alıp vermesinden dolayı sürekli inip kalkan göğsüyle şimdi seslerin giderek arttığı ve çeşitlenmeye başladığı kapıya yöneldi. İçeriden havlama sesi de geliyordu şimdi.

 Anın getirdiği heyecanla aklı çok daha hızlı çalışıyordu. Çapulcuların geri kalanının ne olduğunu anlamıştı- çok geç bir aydınlanmaya. Onlar Animagus'tu. Çünkü ancak  bu şekilde onun yanında hayatta kalabilirlerdi. Ve Severus Snape bir Animagus değildi. İşte şimdi dank etmişti! O ne bir Animagus ne de bir hayvandı. Yaşama ihtimali yoktu. 

 Ölüme kendi ayağıyla gelmişti. Bir aptal gibi -hiç düşünmeden. Önündeki kapının zorlanmasından, canavarın onun kokusunu aldığını anlamıştı.

 Başına buyruk ve ölüme giden yoldaki en büyük yardımcısı olan ayakları bu sefer geri geri gidiyordu.

 Nihayetinde, kapı kırıldı.

 O vahşi ve kana susamış gözler tüm kanının yüzünden çekilmesine sebep oldu. Odanın arka tarafında ölü ya da baygın bir geyik ve onun başında bir köpek vardı. Köpek arada bir kurda doğru saldırıyor, ağır darbe alınca da geyiğin yanına gidiyordu. Bir de kurdun ayağının altında dolanan bir fare vardı ama o da hiç etki etmiyordu.

 Kurt, hızla üzerine atıldığında tek yapabildiği şey avazı çıktığı kadar bağırmak ve kollarıyla başını korumaya çalışmak oldu. Canavar saldırıyordu- hiç durmaksızın, oldukça aç. Kana susamışlığını gideriyordu. Tahta döşemeler Severus'un kanıyla boyanırken onun tek düşünebildiği şey acıydı. Canının ne kadar çok yandığı. Hayatında daha önce hiç böylesine bir acı hissetmemişti- uzuvlarının parçalanmasının getirdiği acıyı. 

 Ölümün bir an önce onu bulmasını istedi, tüm bu acıdan kurtulmak. 

 Sonunda bir yerde, acı gitti. Kulaklarında çınlayan kendi çığlıkları, köpeğin acı dolu inildemeleri gitti. Hiçbir şey yoktu burada. Ama her şey varmış gibi huzurluydu burada, rahattı.

 Ancak o bilmiyordu ki artık ayrıldığı yerde her şey teker teker mahvoluyordu.

 Okulda bir kurtadam bulundurmaktan dolayı Albus Dumbledore ve bu durumdan haberdar olan tüm öğretmenler mahkemeye çıkarıldı. Yasal olmayan yollardan Animagus olmaktan ve bir okulda kurtadam olduğunu bildikleri halde bunu bakanlığa ihbar etmemekten dolayı James Potter, Peter Pettigrew ve Sirius Black; durumunun getireceği zararların farkında olduğu halde yüzlerce öğrencinin bulunduğu bir yere gitmeyi kabul ettiğinden ve bir öğrenciyi öldürdüğünden dolayı Remus Lupin Azkaban'a atıldı. 

Ölüm üzerine yükselen karanlık güçlerin de etkisiyle Hogwarts kapılarını bir daha uzun süre, ya da sonsuza dek eskisi gibi açmamak üzere kapadı. 

 Ve, tabii- Dione Narvi Skoll var bir de. O ise kendini Astronomi Kulesi'nden aşağı atarak intihar etti. Ölünce sevdiği genç delikanlı gibi parçalara ayrılmış bedeninden ayrılan ruhu, bu dünyadan ayrılamadı. Ölümün bile birleştiremediği bu iki insan, sonsuza kadar ayrı kaldı.

 

End Notes:

*His Büyüsü: Ancak iki kişi arasında gerçekleştirilebilen bir büyüdür. Tarafların hislerini ve duygularını paylaşmalarını sağlar. Altı ay gibi bir sürede etkilidir. Süre ve paylaşmanın etkili olabilme durumu büyüyü yapan kişinin büyü gücüne bağlıdır. Yazar tarafından uydurulmuştur.