Actions

Work Header

Malfoy Aşağı Malfoy Yukarı

Summary:

Lily ve Scorpius, artık alenen beraberlerdir ama iki taraf da onları rahat ettirmemeye kararlıdır. Gryffindorların Malfoy'a yaptıkları çekilmez bir hal alınca ise işler iyice içinden çıkılmaz bir hale girecektir. (LP/SM)(Lotus Bahçesi'nin devamıdır)

Notes:

Arşivist görevindeki Glenien'den not: Bu hikaye daha önce, artık kapanmış olan Turkfanfiction.net'te yayınlanmıştır. Sitede kalan hikaye arşivini korumak için, Türkfanfiction.net olarak Kasım 2016'dan itibaren, AO3'ün Open Doors (Açık Kapılar) projesi kapsamında, sitede bulunan tüm hikaye arşivini AO3 koleksiyonuna taşımaya başladık. Bu haberin duyurusu çeşitli kanallarda yapıldı, ancak size ulaşmamış olabilir. Bu yazarı tanıyorsanız veya bu yazar sizseniz, hikayeyi üzerinize geçirmek için lütfen profil sayfamdaki e-mail adresini kullanarak bana ulaşın.

Work Text:

 

Author's Notes:

LODOS ŞAŞKIN... LODOS ŞOK... LODOS İNANAMIYOR...:P

Sonunda -üç senenin sonunda- Lotus Bahçesi'nin devamını yazabildim. Neden bu kadar geciktirdiğimi ben de bilmiyorum. İlham gelmedi herhalde, meret işte.. Olmayınca olmuyor.:))

Neyse, iyi okumalar!:D

 

NOT: Sherlock'un yeni bölümünü izleyenler var mı??? Çünkü ben hala bölümün şokundan çıkamadım...

 


 

 

"Bu taraftan." Oğlan eliyle çalıları iterek kıza yolu açtı. Kızın pelerini, aradan fırlayan bir dala takılır gibi olduysa da o, bunu önemsemedi. Yalnızca toplamaması halinde büyük bir faciaya yol açabilecek olan saçlarını omzunun bir yanına aldı.

"Piknik sepetini unutmamışsındır umarım Scorp."

Birkaç yabani otu daha yolundan çekerken bir tanesinin son dakika hamlesiyle Scorpius, parmağına kafası kadar bir dikenin battığını fark etti. Anında kanamaya başlayan parmağını ağzına götürdü.

"Umarım senin için nelere katlandığımı görüyorsundur Lily." dedi geriye, kıza doğru dönerek parmağını ona doğru kaldırdı. Suratını limon yemiş gibi ekşitmişti yine.

"Yapma şöyle." dedi Lily gülerek. "Adamotlarına benziyorsun." Sevgilisinin canının tatlı olduğunu biliyordu ama böyle yapmasının altında başka bir sebep yattığını da fark etmişti son zamanlarda. İlgi istiyordu.

"Öğğğ..." Scorpius, suratını mümkünse daha da buruşturdu. Neyse ki artık saçlarını birinci ve ikinci sınıfta yaptığı gibi kalıcı yapıştırma büyüsü yapılmışa benzeyen -demek istemiyordu ama aşırı ineğimsi- model yapmıyordu. Saçlarını rahat bırakmaya karar vermişti ve şimdi onlar da nefes alıyorlardı biraz. Kesinlikle Potter sümüğününki gibi her biri ayrı telden çalmıyordu ama kulakları da artık görünmüyordu. Hem kızların da hoşuna gitmiş gibiydi ve bu da her şey yolunda demek oluyordu. 

"Bir centilmen olduğum için buna cevap vermeyeceğim Lils." dedi ukalaca. Bir yandan da diğer eliyle çalıları yolundan çekmeye devam ediyordu. Aslında cevap vermiyordu çünkü Lily'nin ona vereceği bir cevaba öfkelenip -‘evet' diye düşündü, ‘kızın genlerinde var bir bozukluk, benim yapabileceğim hiçbir şey yok.'- bin bir zorlukla ayarladığı buluşmalarını mahvetmesinden korkuyordu. Onu zaten ne zaman görüyordu ki?

"Cevap vermeni görmek isterdim Scorp." dedi Lily. Suratında şımarık bir gülümseme baş göstermişti.

Scorpius, ona sadece gülümsemekle yetindi. Lily'nin bunu bilerek yaptığını biliyordu. Keyfini çıkar diye düşündü. Eğer azman abileri olmasaydı ya da Scorpius'un onlarla uğraşmaya ayıracak kadar değersiz zamanı olsaydı buna gerek kalmayacaktı. Sivri dili kaşınmaya başlamıştı bile.

Scorp'un cevap vermek için yanıp tutuştuğunu gören Lily, sırıttı ama sarışın çocuğun içindekileri döküp rahatlamazsa binasına dönünce kazara neden olabileceklerinden endişelendi. Herkesin iyiliği için diye düşündü. "Hadi söyle."

Scorpius ona döndü. "Ne?"

Lily, sabırsızca içini çekti. Bu şaşkın numaralarını çok görmüştü. "Dök içini de rahatla." dedi elini sallayarak. "Söz, bir yere gitmeyeceğim."

Çocuğun bakışlarındaki ne olduğunu anlamayan boş ifade anında yerini temkinli bir ifadeyle değişti. Gri gözleri, Lily'nin ne düşündüğünü anlamak ister gibi kısıldı.

"Oradan aptal gibi mi görünüyorum?" diye sordu cevabını beklemediği apaçık bir ifadeyle. "Ağzımı açtığım anda beni burada, sırnaşık çalılarla ve ne idüğü belirsiz yaratıklarla dolu bu yerde bırakıp gideceksin."

Eh, haklı diye düşündü Lily. Scorpius, hayatında gördüğü en büyük lafbazdı. Tamam, ikinciydi; James'in hakkını yiyemezdi. Ona cevap yetiştirebilmek imkânsızdı. Durum böyle olunca Lily'nin içindeki ejderhayı uyandırmak için Scorpius'un sadece parmağıyla onu dürtmesi yeterli oluyordu.

"Korkma." dedi bu anın keyfini biraz daha sürmeye karar vererek. "Yanında bir Gryffindor var. Sana bir şey olmasına izin vermem."

Scorpius'un anlık bakışını tanımlayamasa da kendini hayli boş konuşmuş gibi hissetti. Yanlış bir tahtaya başmış olmalıydı.

"Teşekkür ederim." dedi Scorpius, robot gibi bir sesle. Lily, gülmemek için yanağının içini ısırdı. "Artık Yasak Orman'da rahatça dolaşabilirim."

Lily, onun surat yapan küçük, huysuz çocuklar gibi yine suratını ekşittiğini görünce daha fazla dayanamadı. Onu kendine doğru çekip yanağına bir öpücük kondurdu.

Scorpius, birden yanağının ısındığını hissetti. Lily'nin bu ani hareketleri, tepkilerini kontrol edememesine neden oluyordu. Şimdi de ağzı açık, boş bakışlarla Lily'e bakıyordu.

"Ee, burada beklemeye devam mı yoksa ilerleyecek miyiz?" Lily, sanki az önce hiçbir şey olmamış gibi etrafına bakıyordu.

Scorpius, kendine geldi. Aptal gibi görünüyor olmalıydı. Orada ağzı bir karış açık, Grawp gibi dikilirken. Önüne döndü.

"Az kaldı Lils, birazdan oradayız. Ama piknik sepeti bekleme."

# / # / # / # / # / # / # / # / # / # / # /

"Emin misin Rose?"

Genç kız, sinirle yumduğu gözlerini birkaç saniye sonra yavaşça açtı. Ama umduğunun aksine Albus hala karşısında dikilmiş, ona bakıyordu.

"Evet. Başka bir sorun var mı?" dedi dişlerinin arasından. Biraz daha zorlarsa onları kıracağını biliyordu. Oysa aşırı derecede büyük ön iki dişini daha yeni küçültmüştü.

Albus'un konuşmaya hazırlandığını görünce onu böldü. "Lily'le ilgili başka bir şey daha soracak olursan..." Rose, gözlerinden çok karanlık ateşler saçıyordu.

Albus, sustu. "Hayır, yok. Şeyy..." Arkasına dönüp gitmeden önce boş boş bakındı etrafına. "O zaman yemekte görüşürüz!"

"Tabi." dedi Rose, tadı kaçmış gibi baktı arkasından. Zavallı Lily. Omzuna bir elin konmasıyla düşüncelerinden sıyrıldı.

"Roğsy, ben de seğni arıyoğdum." dedi ona parlak gülümsemesiyle bakan sarışın kız.

Dominique... Rose'un otomotik pilota dönüşen iç sesi, ondan bağımsız bir şekilde düşünüyordu. Bill Amca'nın ve Fleur Teyze'nin ortanca kızları... Geçen sene Beauxbatons'dan buraya geldi. Hala onun dilini çözmeye çalışıyorsa da şu ana dek pek bir aşama kaydettiği söylenemezdi.

"Çabuk kütüphağneye gitmemiz gerek. Sağna Molly'nin hoşlandığı çocuğu göstereceğim."

Rose, kolundan çekilip kütüphane yolunda sürüklenirken kaderine razı bir şekilde gözlerini yumdu.

# / # / # / # / # / # / # / # / # / # / # /

Lucy Weasley, kendini bir muggle polisiye filmindeymiş gibi hissediyordu. Aksiyonu seviyordu; adrenali, sürprizleri... Detektif rolünde olanların peşindeki iki ahmağın olması ne üzücüydü! Oysa kendisi büyük bir Sherlock Holmes hayranıydı!

Yine de elindekiyle yetinmek zorundaydı. Goyle ikizlerini kandırıp peşine takmak için büyükannesinin ona gönderdiği çikolatalı kurabiyelerin yarısını feda etmek zorunda kalmıştı. Ama işe yaramıştı. Yemeğin kokusuna gelmişlerdi. Kesinlikle açgözlü mankafalardan bir şey değillerdi! Şimdi de bir şekilde onun gizli birtakım işler çevirdiğini düşünüyorlardı. Lucy, her şeyi planlamıştı. Ama öncelikle onları kütüphaneye kadar peşinden gelmelerini sağlaması gerekiyordu.

"Luğcy!"

Ah, hayır! Lucy, onu görmemiş gibi yaparsa atlatacağını düşündü ama düşündüğü gibi olmadı.

"Kuğzeen! Buraya bak!"

Harika. Genç kız, isteksizce de olsa topuklarının üzerinde döndü ve ona bakan bir çift mavi göze çevirdi bakışlarını.

"Dominique, sen burada mıydın?" Rose'a hiç de inandırıcı gelmeyen bir şekilde gözlerini pörtletti. "Ah, duymadım seni. Biraz acelem vardı da..." Peşinde olan ahmak ikizler hala orada mı diye sol omzundan geriye hızlı bir bakış attı.

"Bırağ şimdiğ işiniğ!" Dominique, Rose'a yaptığı gibi bir hışım onu da kolundan yakaladı. "Ablanın sevgilisini görmeyeğ gidiyoğruz!"

Lucy, kaşlarını çattı. "Ablamın sevgilisi mi var? Ne zamandan beri?"

Rose, dudaklarını oynattı. Lucy, onun dudaklarını oynatışından yok ve kaç kelimelerini seçebildi.

"Yok ama olacak." ded, Dominique. Pırıltılı gülümseyişinden planlarının olduğu belli oluyordu.

"Ben gelmesem daha iyi."dedi Lucy, geriye doğru bir adım atarak. Rose'un hayata küsmüş halini görmek de onu pek cesaretlendirmemişti. "Siz kızlar halledersiniz. Belki bir dahaki sefere..."

"Saçmalamağ!" Dominique, ağına takılan yeni avını da koluna taktıktan sonra hızlı adımlarla kızları peşinden sürükledi.

"Lucy.." diye fısıldadı Rose, Dominique'nin diğer kolundaki kıza dönerek. Dominique, kelimenin tam anlamıyla arkasından konuşan kızları duymuyordu bile.

"Rosy, nasıl kurtulacağız bundan?"

"Bırak şimdi onu." dedi Rose bıkkınca. "Bugün Max'i hiç gördün mü?"

Lucy garipçe ona baktı. "O, sizin arkadaşınız. Ben nereden bileyim? Albus'a sorsana."

Rose, sıkıntıyla nefesini verdi. "Artık istesem de soramam."

# / # / # / # / # / # / # / # / # / # / # /

"Hugo!" James, patladı. Bu çocuk, onu delirtiyordu.

"Hadi ama James, bizden başka kimseğ yok buğada! Sadece biğ keğecik..."

James, olmaz anlamında başını salladı. Hugo, üzgün gözlerle baktı ona.

"Bakma bana öyle." James, onu uyardı. Hugo, bakmaya devam etti.

"Bakma dedim sana." James, sandalyesini diğer tarafa çevirdi. Bir sessizlik oldu.

"Fred, hala bakıyor mu?"

"Sence?" dedi hemen arkasındaki kanepede tek başına patlamalı pişti oynayan çocuk. Bezmiş gibiydi.

"Hadi ama James..." Elindeki dergiden başını kaldıran sarışın çocuk, James'i ikna etmeye çalıştı. "Hepimiz biliyoruz ki sen, onun istediğini yapana kadar o sulu gözleriyle sana bakmaya devam edecek.."

James, sonunda pes etti. "Offfff, tamam!" dedi, biraz daha bağırsa Hogwarts'ı yerinden edebilirdi. Hugo'ya döndü hızlıca. "Ama bu son, tamam mı?"

Kzıl saçlı çocuk, hızlı hızlı kafasını salladı.

"Kafanı sallama bana. Yine yapacaksın, biliyorum."

James, gözlerini kıstı. "Ama o zaman, ne yaparsan yap... Ne yaparsan yap...", etkili bir hava oluşturmak için öne doğru eğildi. "...Umrumda olmayacak."

Hugo, kemiğini bekleyen yavru köpekler gibi beklentiyle ona bakıyordu.

James, gözlerini devirdi. "Her neyse. İşte şov başlıyor..." diye mırıldandı.

Ve birden yok oldu.

Hugo, bunu sanki ilk defa görüyormuş gibi yerinden sıçradı. "Bu hariğka!" dedi sandalyeye çıkmış, ona havlayan büyük, kara köpeğe.

Fred, Hugo'nun abartılı neşesine gülümserken Max de göstermemeye çalıştığı bir hayranlıkla James'in animagus formunu izliyordu. Birden Fred'e döndü.

"Hadi Fred, sen de yapsana." dedi. Birden kendi sesi, ona Hugo konuşuyormuş gibi geldi.

"Sen de başlama Max." dedi Fred, kestirip atarak. Bugün canı neredeyse çok sıkkındı. Belki de sataşacak kimse olmadığındandı. Sömestırdan sonra okuldaki ikinci gündü ve herkes yatakhanelerine çekilmişti.

Neyse ki tam o sırada ortak salon kapısından içeri tanıdık, siyah saçlı çocuk girdi.

"Albus, neredeydin?" dedi, tam o sırada merdivenleri inmekte olan Louis. Biraz garip görünüyordu aslına bakılacak olursa; yüzünde ve boynunda kızarıklıklar vardı. Hatta çenesinde gözüne çok çarpmasa da ufak bir kesik vardı. Saçlarıysa bir hayli dağılmıştı.

"Asıl sen, neredeydin?" dedi Max, kaşlarını kaldırarak. "Savaştan çıkmış gibisin dostum."

Bunun üzerine Fred de ona bir bakış attı. Onun da suratında meraklı bir ifade oluşmuştu.

Ama Albus, bu sahneyi geriye iterek odanın ortasında durdu. Soluk alış verişleri hızlanmıştı.

"Çapulcu Haritası kimde?"

Birden yerden yukarı doğru uzayan gölgeler, Albus'un arkasından bitti.

"Neden soruyorsun kardeşim?"

Albus, arkasını döndü. James'in oyun isteyen suratını es geçti. Suratı çok ciddiydi.

"Lazım."

"Lazım?" James, kaşlarını kaldırdı. Oyuncu gülümsemesi geri gelmişti. "Ne için ya da kim için? Neden? Ne za-

"Hemen şimdi!" Albus kükredi. Sesinden kaybedilecek tek bir dakikası bile olmadığı belli oluyordu. "Lily'i bulmam lazım James. Hiçbir yerde yok!"

"Ama şatoda olmalı. Yani demek istediğim..." Louis, eliyle saçlarını geriye taradı. Şimdi garip bir şekilde deminki halinden daha rahat görünüyordu. "Şatodan çıkamaz."

"Hadi ya." Fred, alaycı bir tavırla kaşlarını kaldırdı. Louis'in her zaman, her durumdaki gevşek asilzade tavırları hepsinin sinirlerini bozuyordu.

"İhtiyaç odasına falan baktın mı Albus?" Max, arkadaşının telaşlı haline tuhaf tuhaf baktı. "Yani şatoda milyon tane gizli yer vardır abi."

"Sandıkta." dedi James sessizce. Albus'la aynı şeyi düşünüyorlardı. İkisinin aklında da tek bir isim vardı.

"Oh." dedi Max yeni anlayarak. Albus'un abisiyle bu şekilde hangi konuda fikir birliğine vardığını tahmin etmek zor değildi.

"Pis çıyan." dedi Fred, öfkeyle karışık bir neşeyle. Yeni odağını bulmuştu sonunda!

Albus, çoktan fırlamıştı bile, yatakhaneye çıkan merdivenleri tırmanırken birden durdu. "Görünmezlik pelerini de lazım olacak." dedi.

"O da sandıkta!" James, acele etmesini söyler gibi elini salladı. Albus, merdivenlerin sonunda kayboldu.

Hugo, birazdan yapacakları şeyin Lily'nin hiç de hoşuna gitmeyeceğinden emindi. Ama bir yanı da -Lily'nin en yakın arkadaşlarından biri olmayan yanıydı bu- erkekler takımının ruhuna kendini kaptırmıştı bile. Onlar yapılması gerekeni yapıyordu!

Louis'in de onun gibi düşünüp düşünmediğini öğrenmek için ona döndüğünde çocuğun endişeli ifadesini gördü.

"Endişelenme Louis, Lily'nin gazabını sonra da düşünebiliriz. Şu an sade-

"Görünmezlik pelerinini ben aldım."

"Neyse-ha-ne?" Hugo, kaşlarını çattı. "Neden?"

Louis, gözlerini kaçırdı. "Söyleyemem."

Hugoi meraklanmış gibiydi. "Neden?" Sonra cevabı öğrenmek istemediğine karar verdi. Tecrübelerine dayanarak söyleyebilirdi ki Louis'in ondan sakladığı şeyler, genelde onun öğrenmek istemediği şeyler olurdu.

"O zaman yerine koy hemen!" dedi fısıldayarak.

"Yapamam..." dedi Louis, çaresizce.

"Neden?" diye üsteledi Hugo. Anlaşılan bu soruya cevap alması gerekiyordu.

"Çünkü bende değil." dedi Louis, yardım ister gibi kızıl saçlı arkadaşına baktı.

"Ne?" Hugo, istemeden sesinin biraz yüksek çıktığını fark etti. Neyse ki bu odadaki diğer oğlanların pek dikkatini çekmedi. "Ne?" dedi bu sefer fısıltıyla. "Kime verdin pelerinini?"

"Söyleye-

"Louis!" Hugo, oğlanın kolunu çimdikledi.

"Ah!" diye bağırdı Louis, ona kaşlarını çatarak kolunu ovdu. "Clementine Clark'ta." dedi sonunda süklüm püklüm şekilde.

Hugo, kafası karışmış görünerek hem de en yakın iki arkadaşından biri olan oğlana baktı.

"Bizim seneden olan Ravenclawlı kız değil mi o?" dedi, hiçbir şey anlamamıştı. "Onda ne işi var ki?"

Louis, nasıl anlatacağını bilemez gibi bakıyordu. "Bak..." dedi kıvranarak. "... Biz bir şey yapmıyorduk. Tamam mı?"

"Ne-ne yapmıyordunuz?"

"Ve-ve onun buradan çıkması gerekiyordu. Tamam mı? Görünmeden çıkması gerekiyordu." Anlamasını ister gibi ona baktı.

"Bir dakika* Clark burada mıydı? Peki, neden görünmeden çıkması gerekiyordu?" Hugo, bir an durdu, ağır ağır Lois'e döndü sonra.

"Sen yukarıda, yatakhanede... Clark'la..."Louis'in başını salladığını görünce tüm suratını ve boynunu ateş bastı. Öyle ki yıldız haritası gibi olan çilleri bile görünmüyordu artık.

"Tam o sırada yukarıdan Albus'un sesi duyuldu.

"James!" dedi telaşla, merdivenlerin başına geldiğinde. "Pelerin yok." dedi sesini alçaltarak. Tüm Gryffindor'un pelerinin varlığını öğrenmesine gerek yoktu. "Sandıkta olduğundan emin misin?"

"Evet." dedi James, kaşlarını çattı. Çok ciddi görünüyordu. Konu, babasının ve Çapulcuların emanetlerine geldiğinde şaka yapmazdı.

"Eh, ama yerinde yok." dedi Albus, bir ayağıyla sabırsızca tempo tutuyordu.

James, odadaki oğlanlara döndü. "Kim aldı pelerini?" Kendinden emin görünüyordu. "Ben eşyalarımı koyduğum yeri unutmam, o yüzden kim aldıysa hemen söylesin."

Kimseden ses çıkmayınca James, hemen geçmek ister gibi kanepedeki oğlana döndü. "Fred?"

Fred, hayır anlamında omzunu silkti.

"Max?"

"Haberin olurdu." dedi sarışın çocuk, üstüne alınmayarak.

"Hugo?" James, bu sefer şüpheyle gözlerini kıstı. Hugo, onun için potansiyel bir şüpheliydi. Her zaman.

"Hayır." dedi Hugo sessizce. James, kaşlarını çattı. Hugo, şaşırtıcı bir şekilde masum görünüyordu.

Geriye kalan tek seçeneğe çevirdi başını o da.

"Louis?"

"Eee, ben..." Louis, kekelemeye başlayınca James, kaşlarını kaldırdı. Küçük Weasley, sonunda susmaya karar verdi ama gözü hala seğiriyordu. O an James'e işin ortasında yakalanmış bir sıçandan farksız göründüğünden habersizdi elbette.

"Pelerinim nerede Louis?" dedi tehlikeli bir şekilde sakin bir sesle.

Louis'le beş-on saniye boyunca bakıştılar. Sonunda Hugo, arkadaşını kurtarması gerektiğini düşündü. James, çok pis bakıyordu.

"Siz Lily'nin peşinden gidin James. Pelerine ihtiyacınız yok. Sana söz veriyorum, döndüğünde pelerinin sandığında olacak."

# / # / # / # / # / # / # / # / # / # / # /

"Buraya bir kere gece yarısı gelmiştim." dedi Scorpius, sırtını yasladığı akgürgen ağacından biraz uzaklaştırdı. Önünde uzanıp giden parlak mavi göle bakıyordu. Sanki biri, gölün içine biraz yıldız serpmek istemiş ve serpmiş gibiydi.

"Neden gece yarısı?" Lily, bakışlarını ayırmadan sordu. Burada her şey, ışığa boğulmuş gibiydi ama sanki bir kar küresinin içindeymişler gibi de bir gölge hissediyordu etraflarını çeviren.

"Çünkü iddiayı kaybetmiştim." dedi Scorpius acı acı. "Her neyse zaten ben de korkmuyordum. Bu yüzden Yasak Orman'a girdim. Ama burayı bulmam tamamen tesadüftü."

"Burada kimsenin olmaması garip." diye mırıldandı Lily. Aslında o anda bu, çok da umrunda değildi ama konuyu da birdenbire değiştiremezdi.

"Aslına bakarsan o akşam, burada iki tane unicorn gördüm." dedi Scorpius, Lily'nin dağılan dikkatini biraz da olsa çekebildiğini görünce gülümsedi. Weasleylerin anormal özelliklerinden biri daha diye düşündü. Hiçbir şeye fazla uzun süre odaklanamıyorlar. İçindeki sese tamamen katılıyordu. Ama bu, onun suçu değil diye düşündü. Hatalı genler.

"Patronus yapabiliyorsun, değil mi Scorp?" Lily, birden ona hiç beklemediği bir soru yöneltince oğlan, ne diyeceğini bilemedi.

"Geçen dönem öğretmişlerdi." dedi ne demesi gerektiğinden emin olamasa da. Sıradaki sorunun ne olacağını biliyordu ve yanıtlamayı hiç mi hiç istemiyordu.

"Ben daha öğretmediler sanıyordum. Peki, seninki ne?" Lily, ona özellikle bir anlam içermeyen bir bakış attı.

Scorpius, son basamağa geldiğini gördü. Bir saniye sonra atlamaya hazır olacaktı.

Ama uzaklardan gelen bir haykırış, olacakların seyrini tamamen değiştirdi. Scorpius, kurtarıcısının kim olduğuna bakmak için kafasını çevirdi.

"Everte Statum!" diye bağırdı kuzgun karası saçlı kurtarıcısı.

Scorpius, daha asasını bile çıkaramadan gelen ilk büyüye hedef oldu ve havada birkaç takla atarak Lily'nin birkaç metre gerisine düştü.

"James!" diye bağırdı Lily, bunu yapanın abisi olduğunu gördüğünde. "Scorpius, sana hiçbir şey yapmadı!" dedi!" dedi ona inanamazmış gibi bakarak.

"Yapmasına gerek de yok zaten." dedi James umursamazca. "Varlığı yeter."

Lily, James'e onu daha önce hiç görmemiş gibi baktı. Sanki abisinin içine bir böcürt kaçmıştı. "Pislik gibi davranma." dedi hırıltılı bir sesle.

James, göz kapaklarını yarıya düşürdü. "Maalesef Lily, sene sonuna kadar böyle." dedi. Arkasında duran Fred de onunla aynı fikri paylaşıyor gibi görünüyordu. "Ama belki sen bize bir iyilik yapar da bizi bu sıkıntıdan kurtarırsın."

Lily, ona cevap bile vermedi. Takımın diğer üyelerine baktı: Albus ve Max.

"Sen James'in yaptıklarını onaylıyor musun Albus?" diye sordu daha az baş belası olduğunu düşündüğü abisine. İçlerinde babalarına en çok benzeyenin Albus olduğunu biliyordu. Albus, Harry Potter'ın şıp demiş burnundan düşmüş haliydi. Biliyordu ki onun da babası gibi kocaman bir kalbi vardı. Bu tür acımasız gösterilerden nefret ederdi.

Beklediği gibi Albus, rahatsızca yerinde kıpraştı. Ona kalsa James gibi sert bir çıkış yapmak yerine önce Malfoy'la konuşmayı tercih edeceği belliydi. Ama hiçbir şey söylemedi.

"Görmüyor musun?" dedi James, Lily'i hayal âleminden uyandırmaya çalışır gibiydi. "Benden sonra bayrağı Al alacak. Yani her ne kurduysan onları unutabilirsin Lils." dedi James, dediğim dedik bir gülümsemeyle ona baktı.

Lily, gözlerinden alevler saçarak James'e baktı ama onun suratındaki kibirli sırıtışı silemedi. Yine de pes etmedi.

"Skurge!" dedi, bu saldırıyı hiç beklemediği yüzünden belli olan abisi daha asasına bile davranamamışken.

James, engellemek için hiçbir şey yapamazken saçları şiddetli bir erozyona uğradı. Her yöne fırlayan gür siyah saçları, ancak çok sinirli bir cadının yapabileceği güçlü bir yapıştırma büyüsüyle kafasına yapıştırıldı.

James, sanki birkaç kutu briyantini kafasına boca etmiş gibi görünüyordu şimdi.

"Lily!" diye bağırdı James, üstüne çöken ağırlığı hissederek ellerini saçlarına daldırdığında.

"Böyle daha iyi." dedi Ginny, gülemeyecek kadar sinirliydi. James'in saçlarına ne kadar takıntılı olduğunu biliyordu. Eğer bugün canı yatakhanede kalmak istemezse okulda böyle dolaşmak zorunda kalacaktı. O da şanslıysa diye düşündü.

"Hemen düzelt şunu!" diye çemkirdi James. Sıkı bir kavgaya hazırlanır gibiydi.

"Hiç zannetmiyorum." dedi Lily, acımasızca bir mutlulukla. James'in sağında duran Fred'in kahkahalarını zorlukla bastırabildiğini gördü.

"Sana düzelt dedim Lily!" Dürüst olmak gerekirse Lily, James'i bu sağanak-yağmura-yakalanmış-rakun haliyle hiç de ciddiye alamıyordu.

"Bunu hak ettin!"

"Kız kardeşimi bir Slytherin'den koruduğum için mi?"

"Hah, nasıl diyorsan James!"

"Bana ba-

"Yeter!" Albus, yavaşça ikisinin arasına girdi ve James'i arkasına aldı. Sonra sıkkın bakışlarını Lily'e çevirdi.

"Delivero!" dedi kısık bir sesle. James'in saçları, Büyük Felaket'ten önceki haline döndü.

"Hey, sen nası-

"Sağol Al, bu cadının insafına kalsa Malfoy'un küçüklüğü gibi etrafta dolanacaktım." James, havladı ya da güldü. Bunu kimse ayırt edemiyordu.

Lily, gözlerini devirdi.

"Unuttun mu, bir kere bunu bana da yapmıştın." dedi Albus, az buçuk gülümsedi.

"Ha, öyle mi?" Lily, tadı kaçmış gibi etrafına bakındı. "Unutmuşum."

Potterların konuştuğu esnada kendine gelip düştüğü yerden kalkan Scorpius, asasını Lily'nin arkasında duran Albus'a doğrulttu. O aptalın ona saldırabildiğine inanamıyordu.

"Everte Statum!" diye bağırdı hiç düşünmeden.

Albus, yeşil ışık, onu tam karnından vurduğunda Malfoy'un yerden kalktığını bile görmemişti. Az önce Malfoy'un da deneyimlediği üzere havada ters taklalar atarak birkaç metre geriye düştü. Yalnız Albus'un düştüğü zemin, yumuşak otlarla kaplı değildi.

"Albus!" diye bağırdı Lily.

James, Fred ve Max'in de bakışları geriye döndü. Max, Albus'a doğru koştu.

"Accio asalar!" dedi Scorpius, erkeklere doğru onlara ne olduğunu anlama fırsatını vermeden.

Ama James'in arayıcı refleksleri onu engelledi. "Vektim!"

Scorpius, öfkeyle ona baktı. "Locomotor Mortis!"

"Scorp, dur!" Lily, artık sadece onun için endişelenmiyordu.

James, hızlı bir hareketle yana kaçarak lanetten kurtulurken karşılık vermeye hazırlandı.

"İkiniz de durun artık!" dedi Lily, saçını yolmak istermiş gibi bakıyordu ama ikisinin de onu duymadığını gördü.

"Steleus!" dedi genç kız, asasını iki oğlana da yönlendirirken. Onlar daha bir tepki veremeden devam etti. "Protego Totalum!"

İki genç büyücü de hapşırıklarını tutamazken Lily ve Scorpius'un etrafında güçlü bir koruma duvarı oluşmuştu bile.

"Lily!" James, öfkeyle soludu ama hamle yapmadı. Belli ki küçük kız kardeşinin ikisinin arasında kalmasını istemiyordu. Ama Fred, bu işi artık bitmesini istiyordu.

"Penecrate Literalyum!" diye bağırdı. Asasından çıkan büyü, Lily'nin kalkanını paramparça ederken Scorpius'un geriye savrulmasına neden oldu.

Kalkanın parçalanmasıyla Lily'nin aradan çıktığını gören James, karşılık vermeye hazırlandı.

"Vret-

"Aresto Momentum!"

Bir anda hareketleri yavaşladı James'in. Kendini hem havada süzülüyormuş gibi hem de nedensizce ağırlaşmış gibi hissediyordu.

Albus'un "Accio asalar!" dediğini duydu ve asasının parmaklarının arasından sökülerek alındığını hissetti.

Scorpius, Fred ve James'in asaları aynı anda Albus'un eline uçarken saniyeler yeniden eski düzenine döndü. Donuk suratlar çözüldü.

"Albus!" James ve Fred, eş zamanlı hareketlerle kafalarını Albus'a çevirdiler.

Lily, Albus'un onun tarafında -tam olarak aynı tarafta olmasak da diye düşündü istemeden- olduğunu görünce rahatladı ama yanına döndüğünde sarışının rahat durmadığını gördü.

Anlaşılan Scorpius, hala pes etmemişti. Odaklanmış bakışlarını James ve Fred'e yönelttiğini gördü. "Bomb-

"Bubbles." dedi Lils, Scorp'un ağzının köpüklerle dolmasına neden olarak. Onun bu kadar ileri gittiğine inanamıyordu.

Albus, yoğun bakışlarını Malfoy'a yöneltti. "Anlaşılan senin fazla enerjin var Malfoy. Auises

 Auifors Avilers!"

Scorpius, gücünün kendisini terk ettiğini hissetti. Dizlerinin üzerine çöktü. Yaralanmamıştı ama çok yorgun hissediyordu.

"Ne yaptın ona?" diye çıkıştı Lily, abisine.

Albus, kardeşine ikisinin de asalarını verirken ters ters baktı. "Biraz uslu durmasını sağladım. Arada sen de yapsan hiç fena olmaz Lily." Bakışlarındaki soğukluk, Lily'nin bir an için onu tanıyamamasına neden oldu. "Bundan sonra Malfoy'la buluşmaya kalktığında neler olacağını biliyorsun."

 

 

 

End Notes:

Evet... *yazarın gözleri yuvalarında fıldır fıldır döner* Ne diyorsunuz? Ya da durun-DURUN-seçeneklerimi bir gözden geçireyim..

A-) Keşke devam etmeyeydin be.. İlk hikayeni batırdın, yani olmamış, ne diyeyim? Cık, yani, olmamış.

B-)Ben zaten ilk hikayeyi de sevmemiştim.

C-) Ne? Bu hikayenin öncesi de mi var? (B: Evet aptal, özeti okumadın mı?)

D-) Hımm, fena değil. İlerleyen bölümleri görmem lazım.

E-) Kararsız kaldım ama iyiye benziyor sanki? 

F-) Abi, çok eğlenceli, manyak bir bölüm olmuş. Devam etmelisin, kesinlikle! Bu arada madem o kadar yorum yaptık, artık ikinci bölümü de bekletmezsin artık..

Yazar Notu: F seçeneği dışındakileri seçenlerin kafalarını kırarım! *şaka elbette:D*

Evet, be düşünüyorsun sayın okur? *diğer seçenekleri vermese miydim acaba?*:P