Actions

Work Header

Rating:
Archive Warning:
Category:
Fandom:
Additional Tags:
Language:
Türkçe
Collections:
Turkfanfiction
Stats:
Published:
2016-12-26
Words:
1,463
Chapters:
1/1
Hits:
92

Better Love

Summary:

Edebiyat Bölümünde okuyan Anastasia bir röportaj nedeniyle ünlü iş adamı Christian Grey'le tanışan ev arkadaşı Kathriene'le sayesinde tanışır. O uzaklaşmaya çalıştıkça Christian ona yaklaşmakta ve şifreli konuşmaktadır fakat Ana bundan bunalır ve yorulur. Ve devamı...

Notes:

Arşivist görevindeki Glenien'den not: Bu hikaye daha önce, artık kapanmış olan Turkfanfiction.net'te yayınlanmıştır. Sitede kalan hikaye arşivini korumak için, Türkfanfiction.net olarak Kasım 2016'dan itibaren, AO3'ün Open Doors (Açık Kapılar) projesi kapsamında, sitede bulunan tüm hikaye arşivini AO3 koleksiyonuna taşımaya başladık. Bu haberin duyurusu çeşitli kanallarda yapıldı, ancak size ulaşmamış olabilir. Bu yazarı tanıyorsanız veya bu yazar sizseniz, hikayeyi üzerinize geçirmek için lütfen profil sayfamdaki e-mail adresini kullanarak bana ulaşın.

Work Text:

 

 

 

Kampüsten çıkmadan Katherine’i gördüm ve yanına gittim. Saçlarını arkaya atmıştı ve üzerine tam oturan kırmızı bir elbise giymişti.

 

“Kath?” dedim ve omzuna dokundum. Bana döndü ve kocaman gülümsemesiyle adımı söyledi. “Ben de tam seni arayacaktım.” Dedi ve sabırsızca yerinde kıpırdandı.

 

Kaşlarımı çattım ve “Sorun ne Kath?” diye sordum. Dudağını ısırdı ve sabırsızca başını salladı. “Anlatmam gereken şeyler var. Ah! Tam da arkanda.” Dedi. Şaşırarak arkamı döndüğümde okula ait gibi durmayan takım elbiseli bir adamla karşılaştım. Gözlerimiz buluştuğunda gülümser gibi oldu ve başıyla selam verdi. Bense yabani gibi başımı çevirip Kath’e baktım.

 

Adam Kath’in önünde durdu ve “Merhaba Bayan Kavanagh.” Dedi ve hafif dozda bir gülümseme saçtı yüzüne. Katherine yutkundu ve kocaman sırıttı. “Bay Grey, teşekkür ederim. Size olan mahçubiyetimi akşam yemeğiyle ödememe izin verin.” Dedi. Adam dönüp bana baktı ve ürkütücü yanı gözlerimin durduğu yeri tam olarak biliyor gibiydi. Yani şaşma falan yoktu.

 

Bir elini cebinden çıkarttı ve kulak memesini kaşıdı. Film izlermiş gibi adama bakmayı kestim ve başımı yere eğdim. Yutkundum.

 

Kısa bir sessizlikten sonra “Ah, sizi tanıştırmadım. Arkadaşım Ana. Ana, Christian Grey.” Diye tanıştırdı. Başımı kaldırdığımda şükür ki bana bakmıyordu.

 

Hayır, Ana. Sadece büyütüyorsun ve kafanda kuruyorsun, diye düşündüm.

 

“Neden olmasın? Saat yedi sizce de uygun mu?” diye sordu Christian. Kath yeniden büyük bir gülümseme gönderdi ve başını aşağı yuları salladı.

 

“Pekala, iyi günler Kavanagh. Ve Ana.” Dedi ve gitti.

 

Kath iç geçirdi ve bana döndü. “Bu kadar yabani davranmak zorunda mısın?” diye sordu. “Seni tanımıyor değilim fakat...” diyecek oldu ve seslice nefesini verdi.

 

“Her neyse. Röportaj için senin gideceğini sanıyordum.” Dedim. Kath saçını arkaya attı ve “Evet. Sadece beni bırakmayı teklif etti ve kabul ettim.” Dedi. Tek kaşımı kaldırıp sorgularcasına baktım. Güldü ve “Yemin ederim.” Dedi. Başımı iki yana salladım “Amerika’nın en zengin iş adamları listesinde boy gösteren bir adam iş toplantısına katılmak yerine neden seni eve bırakmayı teklif ediyor?” diye sordum.

 

Omuz silkti. “Bir işi olduğunu söyledi.” Dedi. Başımı anladığımı belirtircesine salladım. “Pekala bayan Kavanagh, adama ne vereceğiz? Enginar konservesini önüne mi koyacağız?” diye sordum. Gözlerini devirip “Kes şunu Ana. Kollarını bağlayıp da konuşunca karşımda annem varmış gibi geliyor.” Diye sızlandı.

 

Kollarımı çözdüm “Pekala.” Dedim ve derin bir nefes aldım. “Vizeler başlayacak ve ben ders çalışmak istiyorum. Evimde gay bir milyoneri ağırlayı değil.” Dedim. Kath güldü ve “Adam gay değilmiş.” Diye fısıldadı. Tek kaşımı kaldırdım. “Bunu da nereden biliyorsun?” diye sordum. “Çünkü sordum.” Dedi.

 

“Tanrım! Bunu adama cidden sordun mu? Ah, Kath!” diye bağırdım. Omuz silkti ve “Eve gitmek istiyorum. Topuklular beni öldürüyor.” Dedi. “Kaçışın yok Superman, yemek yapmayacağım. Hatta kütüphaneye gidecek ve ders çalışacağım. Olay tümüyle seni bağlar.” Dedim. Kath kaşlarını çattı “Hadi ama Ana. Biz mükemmel ikiliydik. Bana bunu yapamazsın.” Dedi. Başımı iki yana salladım ve “Kathy, yarın psikoloji sınavım var.” Diye itiraz ettim. Pes edercesine nefesini verdi ve sinirlice önden yürüdü.

 

Saat yediye yaklaştığında Kath bir ton balıklı salata ve tavuklu güveç yapmıştı. Adamın beğenmiyeceğine emindim. Yine de ona gerçek hislerimi söylemedim.

 

En sevdiğim Harry Potter’lı kısakollunun altına çizgili yeşil bir badi giydim ve ders çalışmak için çantamı hazırladım. Adamın gelmesine henüz yarım saat vardı ve acele etmeme gerek yoktu. Açıkçası hala şaşırıyordum, adam işlerini nasıl bırakmış da öylesine bir öğrencinin evinde akşam yemeği yemek için sözleşmişti.

 

Bir tarakla saçlarımı güzelce topladım ve Kath’in yaptığı o meşhur dağınık topuzlardan birini yapmaya çalıştım. Sonuç olarak başarısız olsam da önemsemeyerek gözlüğümü taktım ve odadan çıktım.

 

“Ben çıkıyorum.” Diye bağırdım ve montumu giyip kapıyı açtım. Fakat çıkamadım. Adam kapının önündeydi ve kocaman gülümseyerek bana bakıyordu. Vay canına, demek ki gülümseyebiliyoruş.

 

Ağzım açık bakakaldığımı fark ettim ve hemen ağzımı kapattım. Gülümsemeye çalışarak “Hoşgeliniz.” Dedim. Adam elini uzatınca tokalaşmak için ben de elimi uzattım fakat bunun yerine nazikçe elimi öptü. Ürpererek geri adım attım ve elimi ondan aldım. Christian dudağını ısırarak yukarı baktı. Dudaklarının uçlarının yukarı kıvrılmasından kendini gülmemek için zor tuttuğu izlenimini edindim ve buna sinirlenerek içeri geçtim.

 

“Kath! Bay Grey geldi.” Diye seslendim. Kath’in odasından zarifçe çıkıp bugün giydiği kırmızı elbiseyi alt eden bir elbise giymiş olduğunu görmek beni utandırdı. Yani bu kadar güzel bir kızın arkadaşım olduğuna inanmak zordu. Belki de sadece ev kirasını paylaştığı sessiz ve uyumlu bir eziktim.

 

Elini uzattı. Christian elini tuttu ve onunla tokalaştı. Buna gülümsemeden edemedim.

 

Gördün mü Kath, Harry Potter tişörtüm daha çok işe yarıyor.

 

Koltuklara oturduklarında nefes almadan “Üzgünüm, gitmeliyim. Size iyi eğlenceler.” Dedim ve kapıya doğru hızla yöneldim. Kath inledi ve “Hadi ama Anastasia. Bay Grey için bir günlük paydos edemez misin?” diye sordu.

 

Halbuki kurtulmak için bir iki adımım vardı.

 

Başımı iki yana salladım ve yutkundum.

 

“Üzgünüm.” Demekle yetindim kuru bir sesle. Ve çantama asılıp çıktım.

 

Kütüphanede aralıksız çalıştım ve eve döndüğümde Kath’i ağlarken buldum.

 

“Hey, hey. Sorun ne?” dedim ve Kath’e sıkıca sarıldım.

 

Başını iki yana salladı ve gözlerini küçük bir kız çocuğu gibi elinin tersiyle sildi. Hıçkırarak “B-Ben onu öpmeye çalıştım. B-Beni... İstemedi.” Diye bağırdı.

 

“Adam gerçekten gay olmalı. Sen günümüzün Merlin Monroe’susun.” diyerek ona sımsıkı sarıldım. Sabaha karşı sustuğunda uyuyakaldım ve psikoloji sınavını kaçırdım.

 

Yüzümü bile yıkamadan montumu giydim ve ana binaya koştum. Profesör beni görünce hayli sinirlendi. Tam olarak benim gibi düzenli bir öğrencinin nasıl olur bu kadar ihmalkar davrandığını sayıklayıp durdu.

 

Ben de ona telafi edeceğime dair söz verdim.

 

Bana bir inceleme getirirsem notumu A-artı vereceğini söyledi ve ben de son altı günümü bunun için harcadım. Fakat psikolojik olarak analiz edebileceğim birini bulamadım.

 

Aslında Kathy üzerinde çalışmayı denedim ama o kısa süreli olduğunu umduğum depresyon günlerindeyken bunu yapmak pek de eğlenceli olmuyordu.

 

Ben de Cuma dört gibi dışarı çıktım ve çalıştığım çiçekçinin çaprazındaki kafeye oturdum. Patronum Emma bana cam ekandan el salladı ve gülümsedi.

 

Ben de el salladım ve yaptığım işe odaklanmaya çalıştım. Zaten dükkana bir müşteri girmişti.

 

Kafede oturan kimselerden tanıklarım hakkında bir psiko-analiz yapmaya çalıştım. Tahmin edileceği gibi her defasında yarıda kesmek zorunda kalıyordum.

 

Yanımdaki sandalye çekilince irkilerek baktım. Yanıma oturan Christian’dı.

 

“Merhaba, Ana.” Dedi geniş bir gülümsemeyle. Gülümsemeye çalışarak “Merhaba Bay Grey.” Dedim. Çenesiyle önümdeki karalamaları işaret etti ve “Neyle uğraşıyorsun?” diye sordu. “Yoksa yazıyor musun?”

 

Kaşlarımı kaldırdım ve güldüm. “Kim? Ben mi? Ah, hayır. Sadece bir taslak.” Dedim. Başını salladı ve “Buradan bir hikaye yazdığını mı çıkartmalıyım?” dedi. Başımı iki yana salladım ve gözlerimi kucağımdaki ellerime indirdim “Herkes yazar. Sorun zaten ne yazdığınızda.” Dedim. Tek kaşı kalktı ve “Pekala. Ne yazıyorsun?” diye sordu.

 

Sandalyemde geri çekilip ondan uzaklaştım. “Neden sorgudaymış gibi hissediyorum?” diye sorusuna soruyla cevap verdim. Oldukça kısa bir kahkaha attı ve arkasına yaslanıp kollarını bağladı.

 

“Bunu da nereden çıkartıyorsun?” diye sordu. Omuz silktim ve elimdeki kalemi ona suçlarcasına doğrulttum. “Soruma soruyla cevap veriyorsunuz.” Dedim. Başını geriye atıp tavana baktı “Bunu ilk yapan kişi sendin, Ana.” Diye hatırlattı. Suçluymuş gibi kızardım. “Yine de bu size hesap vermemi gerektirmiyor.” Dedim sinirlenmeye başlayarak. Oysa bunun için küçük bir neden bile yoktu.

 

Kafası bana döndü ve gözlerime ilgiyle baktı “Elbette.” Dedi. Ve kısa bir an için sessiz kaldık. Aradaki soğukluğu gidermek için bir adım atmaya karar verdim.

 

Christian yalnızca susmuş önümdeki kağıtlara bakıyordu. “Sadece ödev yapıyordum.” Dedim önümdeki kağıtları düzenleyip ters çevirmeye çalışarak. Uzandı ve elimdeki kağıtları almak için davrandı. Eli tesadüfen elime çarptı. Kalbim tekledi. Elimi hızla çektim ve elimdeki kağıtları çantama koydum.

 

“Hangi bölümde okuyorsun?” diye sordu. “Edebiyat bölümünde okuyorum. Yine de bu sizi fazla meraklı bir insan yapmıyor mu?” diye sordum. Omuz silti “Merak olmasaydı insanların yaşama amacı kalmazdı.” Dedi. Başımı sallamakla yetindim “Fakat bunu kişisel algılamalısınız.” Dedim. Ağzından ‘Hah’ çıktı.

 

“Bay Kavanagh da bana buna benzer sorular sormuştu fakat ben buna özel hayata taciz demek yerine röportaj demeyi tercih ediyorum.” Dedi gözlerime bakmayı sürdürerek. Lütfen öyle bakma. Karadeliğin beden bulmuş hali olduğunu söylemeli miyim?

 

Güldüm. Tam ağzımı açmış ve ona itiraz edecektim ki “Gülmeyi bilmiyorsun sanıyordum.” Dedi. Çıldıracağım! Neden bu kadar sinir bozucu?

 

Anında somurttum. Laf sokmazsam olmayacağı için hazırladığım sözü geç de olsa söylemek istedim.

 

“İnsanların Amerika’nın en zengin adamlarından birine bu tip sorular yöneltmesi oldukça normal. Kendinizi bir mega starla eşdeğer görmelisiniz.” Dedim ve soğumuş kahvemden büyük bir yudum alıp gözlerimi tavana diktim.

 

Dünyanın en boş ve en hoş ahmak adamı da denebilir. Neden burada ve neden saçma sapan sorular sorup duruyor? Sadece toplantılara katılıp tahtına oturamaz mı?

 

Öne eğildi “Benzetmen hoş olmasa da bunu duymamış gibi yapacağım. Sahiden gülebiliyor musun?” diye sordu. Alayla gülmekten kendimi alamadım.

 

“Bu etkileyici. Eğer şuan başka bir yerde olsak tüm şartlar değişebilirdi.” Dedi benim gibi alayla gülerek. Tek fark onun ürkütücü bir parıltıyla bakmasıydı. Ondan daha da ürkerek kalktım ve çantamla montumu elime alıp ondan biraz daha uzaklaştım.

 

“Gitsem iyi olur.” Dedim.

 

“Sorun ne?” diye sordu.

 

“Şifreli konuşmaları ve bakışları sevmiyorum.” Diye itiraf ettim.

 

Başını salladı. “Gerçekten ödev mi yapıyordun Anastasia?” diye sordu. İsmimi kullanmasından çok kısaltmaması şaşırtmıştı. Nedeni hangi duyguyu tetiklemesiydi? Sinirlenmiş miydi? Ya da merakı sabrını zorluyordu.

 

“Neden soruyorsunuz?” diye sordum. Gözlerinde her zamankinden farklı bir parıltı vardı. “Merak, Anastasia. Merak.” Dedi. Yeniden gerildiğimi hissettim. Nedense onun yanında oldukça geriliyordum. Başımı sallayıp güç almak amacıyla çantama asıldım.

 

 

 

“Merak iyi değildir, Bay Grey. İyi günler.” Dedim ve kafeden çıktım.